UCM’nin tüm engellemelere rağmen İsrail yetkilileri hakkındaki soruşturmayı sürdürmesi, küresel adalete olan inancın korunması açısından hayati önem taşımaktadır.

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, UCM Temyiz Dairesi’nin Mahkemenin Filistin toprakları üzerindeki yargı yetkisine itirazını kabul etmesinin satır

***

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Temyiz Dairesi’nin 24 Nisan 2025’te İsrail’in iki temyiz başvurusuna ilişkin açıkladığı kararlar, derinlemesine incelendiğinde İsrail’in kazanım olarak sunmaya çalıştığı noktaların aslında çok sınırlı ve pratikte anlamsız olduğunu ortaya koyuyor. Kararın özünde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama emirleri geçerliliğini korurken bu tutuklama emirlerinin varlığı Roma Statüsü’ne taraf tüm devletler için bağlayıcılığını sürdürüyor.

Yargı yetkisi daha önce netleştirilmişti

Burada altı çizilmesi gereken en önemli nokta, UCM’nin Filistin toprakları üzerindeki yargı yetkisinin yeni tartışılan bir konu olmadığıdır. 5 Şubat 2021’de eski Başsavcı Fatou Bensouda döneminde, UCM Ön Dava Dairesi kapsamlı bir inceleme sonucunda mahkemenin Filistin’in Roma Statüsü’ne taraf bir devlet olduğunu oybirliğiyle ve “Mahkemenin Filistin’deki durum üzerindeki yargı yetkisinin, 1967’den beri İsrail tarafından işgal edilen topraklara, yani Gazze ve Doğu Kudüs dahil olmak üzere Batı Şeria’ya kadar uzandığını” çoğunluk kararıyla tespit etmişti. Bu karara sadece Macar hakim Peter Kovacs karşı oy kullanmıştı.

Temyiz Dairesi’nin geçen haftaki kararında 2020’de çok sayıda devletin görüş ve beyan verdiği ve 5 Şubat 2021’de karara bağlanan Filistin topraklarındaki suçları UCM’nin yargılayabileceğine ilişkin kararı göz ardı etmesi büyük bir eksiklik olarak görülüyor.

Temyiz Dairesi’nin İsrail’in itirazını Ön Dava Dairesi’ne geri göndermesi, esastan ziyade usule ilişkin bir karardır ve Ön Dava Dairesi’nin, İsrail’in itirazını reddederken daha kapsamlı gerekçe sunması gerektiği anlamına gelmektedir. Buna rağmen, İsrail’in, yaklaşık dört yıl sonra, aynı yargı yetkisi meselesini yeniden tartışmaya açma girişimine kapı açan temyiz dairesinin dosyayı ön dava dairesine gönderme kararı, hukuki süreçleri geciktirmeye ve suçluların hesap vermesini engellemeye yönelik taktiksel bir hamlenin ödüllendirilmesi anlamına da geliyor.

Tutuklama emirlerini askıya alma talebinin reddi, İsrail’in UCM’deki hukuki manevralarının şimdilik en önemli amacı olan tutuklama emirlerini ortadan kaldırma çabalarının boşa çıktığını göstermektedir

Rahatsız edici bir oyalama taktiği

Nitekim, İsrail Adalet Bakan Yardımcısı Dr. Gilad Noam, temyiz kararını “Yargı yetkisi tespit edilmeden tutuklama emirleri çıkarıldı” şeklinde çarpıtarak yaptığı açıklama amaçlanan durumun yargı yetkisinden çok tutuklama emirlerini ortadan kaldırmak olduğunu gösteriyor. Yargı yetkisi meselesi zaten 2021’de karara bağlanmıştı. Bu noktada, Temyiz Dairesi’nin Ön Dava Dairesi’ne söylediği şey şudur: “İsrail’in UCM’nin yargılama yetkisine karşı çıkan taleplerini reddederken daha esaslı bir değerlendirme yap ve gerekçelendir.” Bu da temyiz dairesinin dosyayı ön dava dairesine gönderme kararının esastan çok usule karşılık gelen bir hususa ilişkin olduğunu gösteriyor.

Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama emirleri, 2021’deki yargı yetkisi kararından neredeyse dört yıl sonra 3 Kasım 2024’te çıkarıldı ve sağlam bir hukuki temele dayanıyor. Yani İsrail’in geciktirme taktikleri soruşturmanın özünü değiştirmiyor.

Bu noktada, Temyiz Dairesi’nin dosyayı geri göndermesi UCM süreçlerinde zaten var olan gecikmeleri daha da uzatabilecek bir karar. İsrail ve müttefiklerinin sürekli açık aradığı ve eleştirme fırsatı kolladığı yargılamalarda tüm usuli adımların eksiksiz izlenmesi önem taşısa da, bu tür gecikmeler İsrailli yetkililere her gün daha fazla suç işleme imkanı vermektedir. Hukuki titizlik adına yapılan bu tür geri göndermeler, adaletin gecikmesine ve daha fazla insanın acı çekmesine yol açabilmektedir.

İsrail, UCM nezdinde yürüttüğü hukuki manevralarda kısmi ve görüntüde bir sonuç elde etmiş gibi gözükse de, özünde UCM nezdindeki süreci ve İsrailli yetkililerin Filistin topraklarında işledikleri suçların soruşturulmasını engelleyememiştir

Tutuklama emirleri geçerliliğini ve bağlayıcılığını sürdürüyor

Temyiz dairesi, yargı yetkisine ilişkin olarak dosyayı her ne kadar ön dava dairesine gönderse de, İsrail’in bu süre zarfında tutuklama emirlerinin askıya alınması talebini reddetmesi son derece yerindedir. Zira, yargı yetkisinin zaten var olduğu bir durumda yargı yetkisinin tartışılmasını dayanak alan bir askıya alma talebi, 2021’deki kararın hükümsüz kalması anlamına gelirdi.

İsrail’in gerçek hedefi, yargı yetkisi tartışması üzerinden tutuklama emirlerini geçersiz kılmaktı, ancak bunu başaramadı. Tutuklama emirlerini askıya alma talebinin reddi, İsrail’in UCM’deki hukuki manevralarının şimdilik en önemli amacı olan tutuklama emirlerini ortadan kaldırma çabalarının boşa çıktığını göstermektedir.

Ancak tutuklama emirlerinin askıya alınmaması kararının 3’e 2 gibi yakın bir oyla alınmış olması endişe vericidir. Bu durum, UCM hakimleri arasında İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) baskısına karşı geri adım atılabileceği şüphesini uyandırmaktadır. Tutuklama emirlerinin askıya alınması gerektiğini savunan azınlıktaki iki UCM hakiminden biri Uluslararası Adalet Divanı’ndaki (UAD) Gazze’deki soykırıma ilişkin davada verilen tüm tedbir kararlarında İsrail lehine oy kullanan Ugandalı Yargıç Julia Sebutinde gibi yine Ugandalı olan UCM hakimi Solomy Balungi Bossa’dır. Bossa’nın kararın neden askıya alınması gerektiğine ilişkin çok yüzeysel ve yeterince gerekçelendirilmeden karşı oy metni kaleme almış olması dikkat çekicidir.

Son olarak, Temyiz Dairesi’nin kararlarında yine İsrail’in mahkemeyi oyalamak için bir ülke hakkında yapılan incelemelerde Roma Statüsünün 18. Maddesi kapsamında savcılığın kendisine bildirimde bulunmamasına yönelik yaptığı itiraz, Temyiz Dairesi tarafından tamamen reddedilmiştir. İsrail, 7 Ekim sonrası soruşturmanın genişlemesinin yeni bir bildirim gerektirdiğini iddia etse de, Temyiz Dairesi çoğunluk kararıyla buna gerek olmadığını, daha önceki bildirimin yeterli olduğunu ve soruşturmanın Ekim 2023 sonrası “yeni bir durum” ve “yeni parametreler” içermiş olmasının UCM Savcılığı’na yeni bir bildirimde bulunma zorunluluğunu getirmediğine hükmetti.

Hukuki oyalamalar adaleti geciktirse de engelleyemez

İsrail, UCM nezdinde yürüttüğü hukuki manevralarda kısmi ve görüntüde bir sonuç elde etmiş gibi gözükse de, özünde UCM nezdindeki süreci ve İsrailli yetkililerin Filistin topraklarında işledikleri suçların soruşturulmasını engelleyememiştir. Ayrıca, Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama emirleri halen geçerlidir ve Roma Statüsü’ne taraf tüm devletler için bağlayıcıdır. Ön Dava Dairesi’nin İsrail’in yargı yetkisine itirazını esastan incelemesi sonucunda, 2021’de varılan karardan farklı bir sonuca ulaşması olası değildir.

Uluslararası ceza adaleti, siyasi baskılar ve hukuki oyunlar karşısında ayakta kalabildiği ölçüde anlamlıdır. UCM’nin tüm engellemelere rağmen İsrail yetkilileri hakkındaki soruşturmayı sürdürmesi, küresel adalete olan inancın korunması açısından hayati önem taşımaktadır. Artık UCM elini çabuk tutmalı ve alacağı kararlarda hızlı ve kesin sonuçlar ortaya koyarak Gazze’de daha fazla masumun hayatının kurtarılmasına vesile olmalıdır. Mahkemenin etkili adımları, İsrail üzerindeki uluslararası baskının artmasını sağlayarak süregelen insanlık dramının bir an önce sonlandırılmasına katkıda bulunabilir.

[Selman Aksünger, Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.