Genelde dosya dışı yazan birisi olarak bu sefer ödevimi yapayım ve Genel Yayın Yönetmenimiz Zeynel Abidin abinin verdiği ödev doğrultusunda, seçtiği konu hakkında yazayım dedim ama baya bir yoruldum. Kapsamlı bir konu olduğu kadar çok önemli de bir konu.
Zeynel abi üşenmemiş bize yol göstermesi için de şöyle bir giriş yapmış; “Müslüman yaşlıların çevre, aile ile ilişkisi çok olmasına rağmen onlar da kendilerini yalnız hissediyorlar. Onları -bizleri- nasıl bir gelecek bekliyor, onların beklentileri, ihtiyaçları neler?”
Çok doğru bir tespit. Sıkı aile bağları olan geniş ailelerimiz olduğu kadar bir şekilde yalnız kalmış, toplumdan kopmuş yaşlılarımız da az değil.
1,5 milyon Müslümanın yaşadığı Hollanda’da Müslüman yaşlıların “yalnızlık veya kendilerini yalnız hissetmesi” konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum fakat bütün gün evinde oturan, çocuklarının, torunlarının gelmesini, kendisini ziyaret etmesini bekleyen yaşlılarımızın sayısının az olmadığını gözlemlerimle biliyorum.
Anne babalar çocuklarının kendilerini ziyaret etmesini bekler. Dede neneler torunlarının kendilerini ziyaret etmelerini bekler. Bunları bırakın, büyükler, çocukluklarını bildikleri komşu çocukları evlenip başka mahalleye taşındıktan sonra bile kendilerini ziyaret etmesini bekler. Çünkü onlar komşu çocuklarını da kendi çocukları gibi görürler.
Yeri gelmişken bu yaz yaşadığım bir hatıramı anlatayım. Şu an yaşadığımız mahalleye taşınalı 24 yıl oldu. Büyük oğlum henüz 9 yaşındaydı taşındığımızda. Birkaç yıl önce evlendi çocukları oldu. Temmuz sonu Türkiye’ye gitmek için arabamızı hazırlamıştık. Oğlum da torunlarla uğurlamaya gelmişti. Birkaç ev ilerdeki ihtiyar Hollandalı bayan komşumuz küçük kızımla haber gönderip torunları sevmek istediğini söylemiş. Biz diğer çocuklarımla yanına gittik, çok sevindi, çocuklarıma ve torunlarıma bakıp duygulanması, onları uzaktan sevmesi beni o kadar duygulandırdı ki yola çıktıktan sonra bile uzun süre o anları unutamadım.
Anne babaların, dede nenelerin, çocuklarını veya torunlarını en az haftada bir veya iki haftada bir başına toplayıp yedirip içirmek isteyeceği, onları bir arada gördükçe mutlu olacağını çocuklarımıza öğretmekte yetersiz kaldık. İşte bundan dolayı, torunlar dedelerini, nenelerini bilmiyor, amcalarını, dayılarını, halalarını, yeğenlerini bilmiyor. Bilse de yüzeysel biliyor beraber hatıraları olmadığı için sıkı bağlar kuramıyorlar.
Yaşlıların yalnızlığını önlemek istiyorsak, ya da başka bir deyişle yaşlandığımızda yalnız kalmak istemiyorsak şimdiden önlemler almak zorundayız.
Yazımı bundan 4 yıl önce vefat eden sadece Müslüman yaşlıların yalnızlığını değil Hollandalı yaşlıların yalnızlığını da dert edinen bir güzel insandan bahsederek virgül koymak istiyorum.
Bahsetmek istediğim kişi Hollanda’nın Leiden şehrinden rahmetli Adanalı Mustafa Kuş. Mustafa Kuş Hollanda’daki yaşlıların yalnızlığını dert edinip “Sevimli Nene” anlamına gelen “Omalief” adında bir vakıf kurar.
Bu vakfı ile çocukları kendi mahallelerindeki yaşlılara yardım etmeye teşvik eder. Vakıf gönüllüleri ayrıca hastanelerde yatan kimsesizleri bulur ziyaret eder onlara çiçek ve hediyeler vererek yalnızlıklarını unutturmaya çalışır. Çalışmaları sadece Leiden kentinde değil Hollanda çapında ses getirir.
2015 yılında topluma katkıda bulunanlara verilen, bir ödül olan “Compassieprijs” alır. Ödülden sonra Hollanda Kralı ve kraliçesi tarafından yılın diğer öne çıkan gönüllüleri ile birlikte yemeğe çağrılır.
2020 yılında kansere yenik düşerek 53 yaşında vefat eden Mustafa Kuş kardeşimizin ismini ve çalışmalarını duymuş olsam da maalesef sağlığında karşılaşma ve tanışma fırsatımız olmadı.
Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.
Recep Soysal —◄◄