
Muzaffer İnanç/Camiahaber
Modern dünyada tatil; dinlenmenin, nefes almanın ya da içe dönmenin değil, daha çok gösterinin, tüketimin ve statü yarışının bir parçası hâline gelmiştir. İnsanlar yıl boyu çalıştıktan sonra tatile ihtiyaç duyar; fakat ne gariptir ki bu tatil süreci çoğu zaman bireyin yorgunluğunu azaltmaz, aksine onu daha da yorar. Oysa Müslümanın hayatı bütünlüklüdür. İbadetle geçen bir gün ile istirahat edilen bir gün arasında anlam bakımından bir kopukluk olmamalıdır. Mümin, çalışmasında olduğu gibi dinlenmesinde de kulluk şuurunu kaybetmemeli, tatilini de bir sorumluluk bilinciyle değerlendirmelidir. Zira İslam, yalnızca çalışmayı değil, dinlenmeyi de ölçü ve hikmet dahilinde düzenler.
Modern Tatilin Tüketimsel Doğası
Bugünün tatil anlayışı büyük ölçüde kapitalist zihniyetin kurgusudur. Lüks oteller, egzotik destinasyonlar, sosyal medyada paylaşılan gösterişli anlar üzerinden şekillenen bu anlayış, insanları tüketime ve gösterişe yönlendirir. Artık tatil bir ihtiyaç değil, statü sembolü hâline gelmiştir. Kim nerede kaldı, kaç ülke gezdi, nereye gitti gibi sorular bireylerin birbirine üstünlük kurma aracı olmuştur. Oysa Kur’an bizlere şöyle seslenir:
“Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadan ibarettir. Elbette ki ahiret yurdu takvâ sahipleri için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (En’âm suresi, 6:32)
Bu ayet, insanı geçici hazlara kapılmamaya, ebedi hayatı unutmamaya çağırır. Modern tatil anlayışı ise bu çağrıyı göz ardı ederek bireyi anlık doyumlara sürükler. Dinlenme, ruhu dinlendirmek yerine onu boşlukta kaybolmaya götürür.
Tatil Mi Tembellik Mi?
Tatilin içi boş bir “hak” gibi sunulması da önemli bir problemdir. Bugün tatil, çoğu insan için ibadetlerin aksatıldığı, zamanın kontrolsüz harcandığı, gafletin hâkim olduğu bir döneme dönüşmüştür. Dinlenmek ve tembellik birbirine karıştırılmakta, birey “hiçbir şey yapmamak” üzerinden kendini özgür hissetmektedir. Oysa Kur’an-ı Kerim bu konuda çok açık bir şekilde yol gösterir: “Bir işi bitirince hemen başka bir işe koyul.” (İnşirâh suresi, 94:7)
Bu ayet, hayatın bir akış içinde ve anlamlı geçmesi gerektiğini bildirir. Müslüman boşluğu değil, dönüşümü tercih eder. Tatil bir son değil, yeni bir başlangıca hazırlıktır. Rasûlullah (s.a.v.) da boş zamanın değerini şu şekilde ifade eder:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kıymetini bilmez: sağlık ve boş vakit.” (Buhârî, Rikâk, 1)
Bu hadis, boş vaktin aslında büyük bir nimet olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir imtihan da olduğunu açıkça ortaya koyar. Tatilde gaflete düşmek, bu nimetin ziyan edilmesi anlamına gelir.
Dinlenme Ahlakı: Sorumluluğun Devamı
İslam’da dinlenme; çalışmanın karşıtı değil, tamamlayıcısıdır. Tıpkı sorumluluk gibi, dinlenmenin de bir ahlakı vardır. Bu bağlamda “dinlenme ahlakı” ifadesi, Müslüman’ın hayatının her alanına anlam ve ölçü kazandıran yaklaşımın bir devamıdır. Dinlenmek; görevlerden kaçmak değil, yenilenmek için bir fırsattır. Tatil, bireyin hem fiziken hem zihnen hem de ruhen toparlandığı bir geçiş alanı olmalıdır.
Düşünürlere Göre Dinlenme Kavramı
İbn Hazm’a göre tatil; “Ruh, beden gibi yorulur. Ona da ara vermek gerekir; aksi halde ilim bile yük olur.” Yani, zihinsel faaliyetlerin bile ölçülü olması gerektiğini, ruhun da dinlenmeye ihtiyacı olduğunu vurgular.
Mevlânâ ise “Dertli gönüllere su serpin, dinlenin; çünkü yorgun bir gönül ne kendine ne başkasına fayda eder.” Ruhsal yorgunlukla mücadelede dinlenmenin içsel bir yolculuk olduğunu hatırlatır. Dinlenmenin gereksinim olduğunu farklı düşünürlerde belirtmişdir. Örneğin Konfüçyüs “Çalışmayı bilen insan dinlenmeyi de bilmeli. Aksi takdirde yorgunluğu bilgeliği örter.” Denge merkezli bir yaklaşımı temsil eder.
Avrupa’dan ise Immanuel Kant, “Dinlenmek, aklın kendini yeniden inşa etmesidir.”
Dinlenmeyi zihinsel bir yenilenme süreci olarak tanımlar.
Müslümanın Tatil Rehberi
Tüm bu bilgiler ışığında, bir Müslümanın tatili nasıl olmalıdır? Sorusuna şu başlıkları ön plana çıkararak örnek bir plan çıkarabiliriz.
- Tefekküre yönelmeli: Yaratılış, hayatın anlamı, ölüm ve ahiret üzerine düşünmeye zaman ayrılmalı.
- İbadetler ihmal edilmemeli: Tatil süreci ibadetlere engel olmamalı, bilakis ibadetlere daha içten bir yöneliş vesilesi olmalı.
- Aile bağları güçlendirilmeli: Tatil, aile içi ilişkileri pekiştirme zamanı olarak görülmeli.
- Tüketim değil sadelik tercih edilmeli: Gösterişten uzak, fıtrata uygun sade bir hayat hedeflenmeli.
- Zaman israfı yerine üretkenlik gözetilmeli: Kitap okumak, yazmak, doğa yürüyüşleri gibi faaliyetlerle ruh ve beden yenilenmeli.
Modern dünyanın tatil anlayışı; bireyi tüketime teşvik eden, onu içi boş bir özgürlük hissine sürükleyen ve nihayetinde ruhsal bir tükenmişliğe mahkûm eden bir yapıya dönüşmüştür. Oysa Müslüman için tatil de tıpkı diğer zamanlar gibi Allah’ın bir emanetidir. Tatil, gafletin değil tefekkürün; lüksün değil sadeliğin; kaçışın değil sorumluluğa dönüşün bir vesilesi olmalıdır.
“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm suresi, 6:162)
İşte bu ayet, Müslümanın yaşamına bütüncül bir anlam katar. Tatil de bu bütünlüğün dışında değildir. Müslüman, çalışırken olduğu gibi dinlenirken de kul olduğunu unutmadan yaşar. Ve dinlenme sürecinde bile “kulluk ahlakını” koruyarak Allah’a yakınlaşmayı sürdürür.