
Taner Şen ile uzun zamandır tanışıyoruz. Onda sizi kendisine çeken bir güç var. Hâli, davranışı, gülümseyen yüzü, samimiyeti, dobralığı ve içtenlikle kucaklayışı sizi ona yakınlaştırıyor. Zaman zaman hayat hikâyesini dinledim, etkilendim ve sizin de bu yaşanmışlıktan haberiniz olsun istedim. Ola ki ders alına… Etrafımızda belki de onun gibi onlarcası var; ya görmediğimiz ya da görmezden geldiğimiz. Oysa o tür yaşanmışlıklar, sıkıntılar kaç kişiyi hayattan koparmıştır, kaç kişiyi yaşama küstürmüştür. Taner de o dipsiz kuyunun karanlıklarında yıllarca kalmış birisi. Avaz avaz bağırdığı hâlde sesini en yakınına bile duyuramamış, elinden tutup ayağa kaldıracak olanları beklemiş… Kaç kere düşmüş aynı kuyuya. Bazen bir maddeye esir etmiş bedenini bazen de maddiyata teslim etmiş ruhunu. Önce bir dost eli uzanmış. Ardından annenin duası yolunu açmış ve Rabbinin sözü aydınlatmış o karanlık kör kuyuyu, önünü ışıtmış, gönlünü, ruhunu aydınlatmış, ısıtmış… Hem bedenini paklamış hem de ruhunu aklamış… Bir düşüşün, pes edişin, vazgeçişin hikâyesini değil, yıkıldıkça güçlenip ayaklanan, mücadele edip hedefe ulaşan bir gencin hayatının örnekliğine tanıklık edeceksiniz. Baba tarafı Zaza, Mazgirt-Dersim’den, ana tarafı Ardahan Türkmen-Alevi bir ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelen Taner’in hikâyesiyle sizler baş başa bırakıyoruz… Alttaki fotoğraflarda küçüklüğünü ve 3 buçuk yaşındayken adını yazdığı ve çizdiği resimleri görüyorsunuz.
Geri dönüşüm Allah’a olan inançla başladı…
Şimdi yolum Kur’an ve sünnet yolu. Namazla ruhumun nasıl arındığını, cami ve cemaat ile buluşmanın içimi nasıl huzurlu ettiğini bilemezsin.
Sonra bana kucak açanların yanına uğruyorum, gönlüm ferahlıyor. Bazen insan yanı başındaki güzelliği göremiyor, sana dost olanın dostluğunu fark edemiyor. Ben de bana 4 kere düştüğüm yerden kaldıran, sahip çıkıp kucak açan Ethem Emre abiyi de tanıyamamışım. Maalesef onu “Para düşkünü” biri olarak görürdüm. Oysa hiç ihtiyacı yokken gece gündüz çalışıyor. Hatta işinin dışında da insanlarla ve toplumsal sorunlarla da ilgileniyor ve çözümü noktasında da mücadele ediyor.
Beni çok kullanan oldu. Üzerimden tank gibi geçip ezenler oldu. Sokaklarda günlerce yaşadığım oldu. Ben verdim onlara o hakkı. Ama şimdi aldığım güç ve ilham sayesinde kendimi çok güçlü hissediyorum ve artık dost ve düşmanımı çok iyi biliyorum.
Öncelikle beni bir kul olarak beni huzuruna çağıran, kabul eden Rabbime sonsuz hamd ve şükürler olsun. Onun sevgilisi Peygamber Efendimize salat ve selam olsun. Benim dünyaya gelmeme vesile olan anne ve babama sağlıklı uzun ömürler versin. Her ne kadar sert mizaçlı biri olsa da kalbi sevgiyle dolu, dürüst, imanlı, ileri görüşlü biriydi babam. Bizi yetiştirip bu topluma faydalı birer birey olmamız için büyük çabalar gösterdi. Benim de bundan sonraki görevim anne ve babamı el üstünde tutup bakmaktır. Onların rahatı ve huzuru için gayret edeceğim. Adımı Işığın Çocuğu/Eri anlamına gelen Taner koymuş. Gençlerin aydınlığın çocukları olmasını isterim.
Bedenimde ve ruhumda biriken kirlerin atılmasına vesile olan Müslüman biri ve 4 kez aynı çukura düşmeme rağmen beni o kör kuyulardan çıkartıp elimden tutan Ethem Emre abimizden Allah razı olsun.
Geri dönüşüm Allah ile başladı. Ölüme gittim, beni ölümün eşiğinden Rabbim ve annemin kabul olan duaları aldı.
Doğal sağlık ilaçları üreten yabancı Müslüman olan biriyle tanıştım. Beni dinledi ve çok öncelerden beni tanıdığını ve çok temiz, saf olduğumu ve insanlar tarafından kullanıldığımı söyledi. Vereceği ilaçların yanında kendisine uymamı da söyledi ve kendisiyle camiye gelmemi istedi. Benim tereddüt ettiğimi görünce “Sen benim tanıdığım adam değil misin be, haydi camiye, namaz kılmaya?” dedi. Benim kurtuluş reçetemi hazırlamıştı. Yaptığı doğal ilaçlarla bedenimi, Allah ile buluşturarak ruhumu temizleyecekti.
Böylece yeniden hayata dönüşüm başladı. İbadet ediyor, Kur’ân okuyorum ve Rabbim bana ilhamını yolluyor, gönlüm, ruhum huzurlu. Aslında o yanlışlıklar içerisinde debelenirken ve vücudumda yasak olan zehirler dolaşırken bile ben Rabbimin bana uzanan elini çok gördüm ama uyanamadım. Gördüğümden, görevimden kaçmışım aslında. Allah bana bir görev vermiş ama ben kendime güvenemediğim için ben o görevi almaya korkmuşum. Şimdi Ethem abinin sağ kolu oldum.
Sağlık merkezinde ve diğer işlerinde yardımcı oluyorum. Yabancı bir arkadaşla bir sağlık şirketi kurmak için uğraşıyoruz.
Allah var gam yok. O büyük güç var, spor var, sağlık var, annem var, Ethem abi ve beni eski hâlimde bile kabul eden dostlarım var. Artık gönüllü olarak çalışıyorum ve hedeflerime ulaşacağım, inşallah!
– Yakınların seninle ilgilenmedi mi?
Abilerim, ablalarım, yengem ve yakın arkadaşlarım da beni düştüğüm yerden kaldırmaya çalıştılar. Ama benim kararlılığımı görünce onlar da pes ettiler, güç yetiremediler. Herkesin bir ailesi, işi, kurulu düzeni var. Onları kaybetmekten de korktular. O gücü bir tek Ethem abi de gördüm. Ben kendime bile inanmazken o bana inandı. 3-4 kez düştüm, herkes pes etti ama o pes etmedi. Bu arada Allah’ı buluyorum ve tamamlanıyorum. Ömrümü, anneme, babama, Ethem abiye ve beni Allah ile buluşturan o güzel insana adayacağım. Zira onlarla ben ikinci doğuşumu yaşadım. Onlar sayesinde Rabbim, içime, gönlüme ilhamlar yükledi. Artık hiçbir şeyim olmazsa bile Allah’ım var. Onun bana lütfettiği o sağlam inanç var. Hayatımı Onun istediği şekilde yürüteceğim. Ona ve peygamberine iman, ataya saygı hürmet, Kur’an ve namaz ile hayatına devam et.
Benim İslam’la olan ilişkimi yadırgayanlar da oldu. “Pek çok alternatif varken neden İslam?” diye soran, sorgulayanlar oluyor. Ben de şu cevabı veriyorum: Benim dirilişime, kurtuluşuma, dipsiz kör kuyulardan çıkışıma o dinin mensupları vesile oldu. Ben bir tek onlarda o gücü, merhameti gördüm. Onların beslendiği kaynağın daha insani olduğunu gördüm.
“Bir insanın ölümüne sebep olmak bütün insanlığı öldürmektir. Bir insanın kurtuluşuna vesile olmak da bütün insanlığı kurtarmak” gibidir diyen bir güce tabi olmak kadar güzel ve akıllıca bir davranış var mıdır. Bütün dinlerin bir araya getirerek oluşturulmuş çakma dinlerden birini neden seçmediğimi soranlar bile var. Herkesin tercihine saygım var, herkesin de benim seçimime saygı duymasını beklerim. Beni ayağa kaldıran tek güç İslam’dır.
İçime doğan ve gözlerime nur olan ayeti kerime de Hud Suresi 11. ayettir.
Rabbimiz “Ancak her iki hâlde sabredib salih salih ameller işleyenler başka, işte onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir var” buyuruyor. Beni anlatan bu ayet bana defalarca bir şekilde duyuruldu, gösterildi.
Ethem abi ile sağlık alanında da yeni bir işbirliği içerisindeyiz. Kaza uzmanlığı, hukuk ve sağlık merkezi çalışmaları devam edecek ancak yine Müslüman bir ortak ile yeni çalışmamız daha çok doğal sağlıklı yaşam ürünleri alanında olacak.
Ürünlerimizi www.thenativestore.eu ve superfoodshop.nl adlı sitelerden takip edilebilir. Ethem abinin desteği ile bu ürünlerin Türkiye’de de temsilciliğini yapacağım inşallah. Önceki hayatımda her şeyim vardı ama mutlu değildim. Şimdi o varlığımın çoğunu kaybettim ama huzurluyum. Çünkü ruhumu doyuran bir inanca sahibim ve kendimi dünyanın en güçlü insanı olarak görüyorum. İnsanın ruhu aç ise o en fakir insandır. Onun doyumu da ancak Allah’a olan inançla mümkündür. İnsanoğlunun sadece bedenini doyurmak yetmez. Bir de ruhunu doyurmalı. İnsan öldüğünde bir gün sonra eti kokmaya, çürümeye başlar. En yakınları bile yanında duramaz. İnsanı yücelten, sevdiren ruhudur. Başka bir dünya var. Ölüm bitiş değil, yeniden diriliştir. O dünyaya hazırlanmak lazım. Sen ne kadar kötülüğe kapı açarsan, o kadar batarsın. Kirliliğin içinde ne kadar çok kalırsan o kadar çok kirlenirsin. Pozitif düşün, sağlıklı yaşa; helal ve legal olanlar hayatının bir parçası olsun. Ancak böyle temiz kalabilirsin. Yalandan, hileden, hırsızlıktan uzak duracaksın. Sade olacaksın. Bu hâlin etrafa da olumlu olarak yansıyacaktır.
Benim hayatım bu. Bundan sonra böyle. Kimseye benim hayatımı dikte edemem. Hayat böyle bir şey işte… Bazen dibe vurursun, bazen zirveye çıkarsın. Önemli olan vazgeçmemek.
Samuel Beckett şöyle der: “Hep denedin hep yenildin, olsun. Yine dene yine yenil, daha iyi yenil. Yenilmekten korkma, mücadele edenin kazanma şansı vardır ama pes edenin asla.”
Zeynel Abidin —◄◄
Taner ile uzun zamandır tanışıyoruz. Onda sizi kendisine çeken bir güç var. Hali, davranışı, gülümseyen yüzü, samimiyeti ve içtenlikle kucaklayışı sizi ona yakınlaştırıyor. Zaman zaman hayat hikâyesini dinledim, etkilendim ve sizin de bu yaşanmışlıktan haberiniz olsun istedim. Ola ki ders alına… Etrafımızda belki de onun gibi onlarcası var ya görmediğimiz ya da görmezden geldiğimiz. Oysa o sıkıntılar kaç kişiyi hayattan koparmıştır kaç kişiyi yaşama küstürmüştür. Taner de o dipsiz kuyunun karanlıklarında yıllarca kalmış biri. Avaz avaz bağırdığı hâlde sesini en yakınına bile duyuramamış, elinden tutup ayağa kaldıracak olanları beklemiş… Kaç kere düşmüş aynı kuyuya. Bazen bir maddeye esir etmiş bedenini bazen de maddiyata teslim etmiş ruhunu. Önce bir dost eli uzanmış. Ardından annenin duası yolunu açmış ve Rabbinin sözü aydınlatmış o karanlık kör kuyuyu… Hem bedenini paklamış hem de ruhunu aklamış… Bir düşüşün, pes edişin, vazgeçişin hikâyesini değil, yıkıldıkça güçlenip ayaklanan, mücadele edip hedefe ulaşan bir gencin hayatının örnekliğine tanıklık edeceksiniz. Burada dost elini anamdan geçmek olmaz. Bu el, sevgili Ethem Emre’nin elidir. “Bir insanın kurtuluşuna vesile olmak, bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmaktır” düsturu gereği bence Taner’in kurtuluşunu da bu anlamda değerlendirmek gerek.
Taner Şen: “Asıl dost, güçlüyken yanında olan değil, düştüğünde elinden tutandır” (1)
1981 Rotterdam doğumluyum. 3 kız 3 erkek kardeşiz. En küçüğü, son beşik benim. Babam Kars-Selim’den. Ama Kökümüz Mazgirt-Dersim’den. Zaza ve Aleviyim. Babam 1970 yılında önce Belçika’ya geliyor. Bir süre orada madende çalıştıktan sonra Rotterdam’a geliyor ve limanda ve Van Nelle fabrikasında çalışmaya başlıyor. 1980 yılında annem 5 çocuğu ile Hollanda’ya geliyor. Bir yıl sonra da ben doğuyorum.
Çok zeki bir çocukmuşum. Henüz 2-3 yaşındayken alfabeyi sökmüşüm, kendi adımı yazmışım ve pek çok resim çizmişim. Babam bu yaptıklarımın hepsini saklamış. Daha 2 yaşındayken babama “baba, sigara içersen öleceksin, sigarayı bırak” demişim.
Benim kendime gelmeme aslında bir psikolog da yardımcı oldu. Beni dinledi, 5 yıllık geçmiş raporlarıma göz attıktan sonra şu tesbiti yaptı. “Sen otizmlisin. Beyin olduğundan fazla çalışıyor, çok zekisin ama çok safsın; ruh ve his dünyan küçük, çocukça”
Önce inanmadım “yahu olur mu öyle şey ben avukatım” dedim. Sonra yaşadıklarımı gözden geçirince hak verdim. Ruh dünyan küçük olunca baş edemediğim, bastıramadığım duyguların üstesinden gelmek için başka yollar aramışım. Çare diye bulduğum her yol beni çıkmaza sokmuş. Bir altyapı, dayanacak bir sırt olmazsa ne olur? Omzuma yüklenen yükün altında ezilir, kalkamaz olursun. Ben de öyle oldum, ezildim, ezdiler.
Ben bu sözü duyduğum anda kullandığım maddeye son verdim. Çünkü o benim için bir sığınak, kurtuluş değil aksine benim bitişim ve yok oluşumdu. Babam da çok zeki biri. Ama çok disiplinli, otoriter biri. Bir general terbiyesi ile bizi büyüttü. Sevgi ve saygının olması gerektiği evimizde bir korku ve onun verdiği bir çıkmaz durum hakimdi. Babamın bu tavrı benim çevremin de farklılaşmasına sebep oldu. O Türk milliyetçisiydi, ben ona tepki olsun diye Hollanda milliyetçisi oldum. “Her Türk babam gibidir, baskıcı ve serttir” düşüncesiyle Türklerden uzak durdum, Hollandalılarla bir çevre oluşturdum. O düşünceyle büyüdüm, yetiştim. Ortaokul, lise, üniversite derken Hukuk Fakültesini bitirdim.
Okulu bitirmeme sebep de yine aile içindeki bir olaydan dolayıdır. Talat abim, sosyoloji okuyor. Okulu son senesinde bitirmeden terk edince onun yükü de benim omzuma kaldı. “Abin okumadı, sen okuyacaksın” dediler ve gezmeyi, eğlenmeyi yasak ettiler. O da insan ruhuna çok ağır geliyor. Ama 2007 yılında okulu bitirdik. Aynı yıl DeLoitte şirketinde vergi uzmanı olarak işe başladım. Ama ben avukat olarak mesleğimi icra etmek istediğim için 2 yıl sonra Rotterdam’da hizmet veren sosyal avukatlık bürosuna katıldım. Bu arada kendimi sürekli geliştiriyorum. Ceza ve aile davalarında uzmanlaştım.
Daha sonra Hollandalı Müslüman bir avukat olan van Bremen, birlikte çalışma teklifi yapıyor. Onunla başlıyoruz. Ethem Emre abiyi de ofise komşumuz olduğunda tanıdım.
2009 yılında beyin kanseri sebebiyle ablamı kaybettim. Onun hayatını sonlandırma görevi de bana verildi. Fişini yalnız olarak çektim. Yıllarca o anı unutmadım ve o zorlu görev benim dağılmama da yol açtı diyebilirim. Çok ağır bir yüktü. Sevdiklerini ebediyete o şekilde uğurlamak, dayanılarak bir acı değil. Bu acıya da bir anlam veremediğim için kendimi işe verdim. Alanımda uzmanlaşıyorum, mesleğimde büyüyorum. Her önüme geleni dost bildim. Ağır ceza suçlarıyla müvekkilim olanları da dost bildim, güvendim. Kimseye verecek bir hesabım olmadığı ve kimseden korkmadığım için de onlarla aynı mekânlarda buluşuyor, yiyor, içiyor, eğleniyoruz. Bu durum nefsimi de okşuyor. Yeraltı dünyasının babalarıyla beraber olmak herkesin harcı değil. Bundan dolayı da daha önce edindiğim dost ve arkadaş çevremi kaybetmeye başlıyorum. Hayata bakış açım değişti. Madde ve maddiyat ön plana geçti. Araba, ev, saat gibi şeyler benim için daha önemli hâle geldi. Gayrimenkul piyasasına giriyorum. 4-5 tane evim oluyor, onları kiraya veriyorum. Onlardan büyük paralar geliyor. Yatırım neredeyse ben oradayım. Öncelikli hedefim, bu alanda büyümek.
Yeraltının ünlüleriyle oturup kalkmak büyük bir ayrıcalıktı benim için. Onlarla oldukça onlara benzedim. Onların alışkanlıklarını huy edinmeye başladım. Onların kadınlara karşı tavrını ben de çocuklarımın annesine uyguluyorum. İnsani özellik ve vasıflarımı birer birer yitirdiğimin farkına varamıyorum. Benim hatam, çöküşün böyle başladı. Çevremden, ailemden, dostlarımdan, doğru insanlardan koptum, yapayalnız kaldım. Her şeyin maddiyat olmadığını anladım ama çok geçti artık. O durum sizi depresyona sokuyor, ruhsal bir sıkıntı yaşıyorsunuz. Kendinize olan güveni kaybediyorsunuz. Düzelme yerine daha çok bozuluyorsun, çıkış yerine daha da batıyorsun. Bu arada barodan ikaz ve ceza ile görevden uzaklaştırıldım, kariyerim sona erdi.
Sağlık merkezi olan dostlarım Hülya ve Menekşe ablalar Türkiye’de bir klinik tavsiye ettiler. Orada 6 aylık bir tedavi gördüm. Bedenimdeki ve damarlarımdaki o kir ve zehri detoks ile attım.
Hollanda’ya döndüğümde eşim çocuklarımı benden uzaklaştırıyor. Bu durum beni üzüyor. Eski işime de dönemiyorum. İş müracaatlarım sonuçsuz kalıyor. Bu yaşadıklarım beni tekrar eski hâlime döndürüyor, düşüyorum yeniden. Şu anki inanç gücüm olsa bu sıkıntı ve sorunlarından üstesinden gelebilirdim, ancak henüz o durumda değildim. Döndüğümde yaşadıklarımı ve durumumu bildiği hâlde Ethem abi beni yanına çağırıyor. Herkesin benden uzaklaştığı bir dönemde o bana iş teklifi yapıyor, bana sahip çıkıyor.