“Ailede güzel bir ortam, düzen, huzur ve mutluluk olursa, huzurlu bir topluluk oluşur.”

Prof. Dr. Mehmet Bulut Hollanda ziyareti çerçevesinde haftalık olarak gençlerle düzenlediği Riyazû’s Sâlîhin sohbetlerini Vlaardingen Eyüb Sultan Camii’nde gerçekleştirdi. Yatsı namazı sonrasında cemaatle buluşan Mehmet Bulut, ayet ve hadisler ışığında “Sosyo-Kültürel Değişim ve Aile Kurumu” konulu bir sohbet verdi. Hollanda’da doktorasını yaptığı dönemde gazetemizde yazarlık da yapan Mehmet Bulut’un başarılarla dolu bir hayat hikâyesi var. 2013’te İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi rektörü olan Bulut, 2022 yılının Mart ayında rektörlük görevini tamamlayarak, 21 Şubat 2022 tarihinde TÜBİTAK Yönetim Kurulu Üyeliği görevine atandı. Bilgeliği, mütevaziliği, İslam’a adanan bir ömrü ile gittiği yere iz bırakan Bulut, yaptığı sohbetinde de insanlarımızın sorunlarını çözümleriyle masaya yatırdı.

Cami din görevlisi Musa Söyler tarafından sunumu yapılan programda Cami Başkanı Mehmet Altıntaş da kısa bir selamlama konuşması yaparak, Mehmet Bulut’un katılımından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Musa Söyler, Mehmet Bulut’u tanıtarak sözü Bulut’a bıraktı.

Mehmet Bulut, Zoom yoluyla Türkiye’de dersleri takip eden öğrencilere de “merhaba” diyerek sohbetine başladı. Sohbetinde sorunlarımızı çözümleriyle beraber ortaya koyan Bulut, konuşmasında özetle şunları dile getirdi:

“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz, mesulsünüz.”

“Sevgili kardeşleri Riyazû’s Sâlîhin dersimize bugün Hollanda’da devam ediyoruz. Hollanda Vlaardingen Eyüb Sultan Camii’nde  sohbetimizi sürdüreceğiz. Ayet ve hadisler ışığında, günümüzün en önemli meselesi olan “aile’ konulu sohbetimizi sürdürüyoruz.
Cenab-ı hak Tahrim Suresi 6. ayette “Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” buyuruyor.
Yine Taha suresi 132 ayette de  “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam  et” buyuruyor, Cenab-ı Hak.
Peygamber Efendimiz de bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz, mesulsünüz. Devlet reisi, vali, kaymakam, muhtar da bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden, gözetiminiz altında bulunanlardan sorumlusunuz.”
Toplumun en önemli kurumu ailedir. Bu, dün de böyleydi bu gün de böyle, yarında böyle olacak.

16. Yüzyılda yaşamış Kınalızade Ali Çelebi’nin “Ahlâk-ı Alâî” adlı bir eseri var. Kitabın yarısını aile ve birey ahlakına ayırmış. Kitabında şu tesbiti yapıyor: “Ailede güzel bir ortam, düzen, huzur ve mutluluk olursa, huzurlu bir topluluk oluşur.”
Efendimiz ahlâk ile alakalı şöyle buyuruyor: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”

Kur’an-ı Kerim de “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” buyurarak, Onun aklâkî güzelliğine dikkat çekiyor.

Peygamber Efendimiz’in (SAS.) Allah’ın (C.C.) övgüsüne mazhar olan ahlâkı, Kur’ân ahlâkı idi. Hz. Âişe Validemiz’e (RA.), “O’nun (SAS.) ahlâkı nasıldır?” diye sorulduğunda ‘Siz Kur’ân okumuyor musunuz?” diye mukabelede bulunmuş ve ‘O yürüyen Kur’an’dır’, “Rasûlüllah’ın ahlâkı Kur’ân idi” diyerek şu âyeti kerimeyi okumuştur. “Ve şüphesiz sen, pek evrensel/genel geçerli mükemmel bir ahlâk üzerindesin.” Usvetün hasene, Onun üstün ahlâkı demektir.

Batı’da aile çöküyor. İslam dünyasında da aile kurumu sarsılıyor.”

Adam Vakfı olarak düzenlediğimiz uluslararası konferanslar çerçevesinde Pakistan’a gitmiştik. Devlet adamları, aydınlar, ilim adamları, düşünür ve akademisyenlere oturup meselelerimizle alakalı kapalı toplatılar yapıyoruz. Birkaç bakan ve şimdi hapiste olan eski başbakanlardan İmran Han’la görüştük. Pakistan’ın, ümmetin, İslam Dünyasının sorunlarını görüştük, konuştuk ve gidişatı nasıl gördüğünü ve en büyük sorunun ne olduğunu sorduk. İmran Han da şunları söyledi. “Dünyanın en büyük sorunu ailenin çözülmesi, aile kurumunun bitmesidir. Ben uzun yıllar Batı ülkelerinde bulundum. Batı’yı çok iyi tanıdım. Orada aile çöküyor. İslam dünyasında da aile kurumu sarsılıyor.”
Bir tesbiti çok önemliydi: Boşanmalar artıyor, evlilik yaşı gecikiyor, doğum oranları düşüyor, yalnız yaşayanların sayısı artıyor ve bunlar da artık normal görülüyor. Filmler, diziler, sosyal medya da bu sorunların artmasında en önemli faktörlerdendir. Bizim geleneksel değerlerimiz, örf ve âdetlerimiz ailenin huzuru, istikrarı ve devamlılığı noktasında önemli rol oynuyordu. Bizim geleneğimizde aile mefhumu “yuva” demek aslında. Ülkelerin geleceğini sürdürebilmesi için doğum oranlarının en az yüzde iki buçuk olması lazım ki, ülkelerin geleceği olsun. Türkiye’de bu oran 1 buçuğa düştü. Bu çok büyük bir tehlike. Nüfusun azalmasının birçok sebebi var. Ekonomik ve sosyal değişim, modernleşme ve hatta enteresandır zenginleşme bile nüfusun azalmasına neden oluyor.

“Aileyi yuva hâline getirmeyi biz Efendimizin ve arkadaşlarının hayatında görüyoruz”

Peygamber Efendimiz’in aile hayatına baktığımız zaman o yuva sıcaklığını görürüz. Herkes O’nu reddederken, herkes Onunla alay ederken Ona eşi Hz. Hatice annemiz kol kanat gerdi, kucak açtı yanında durdu. “Yuvayı dişi kuş yapar” sözünün en güzel örneği Hazreti Hatice annemizdir. İslam’ın bugünlere gelmesinde kadınlar içerisinde en büyük pay sahibi Hz. Hatice’dir. Erkekler içinde de Hz. Ebubekir’dir.
Hz. Hatice, ailenin ne olduğunu, İslam davasında kocaya sahip çıkmanın ne olduğunu, derdi, davası olan birine nasıl kol kanat gerilmesi gerektiğini herkese gösterdi. Asil, varlıklı ve belli bir statüsü olan bir kadındı. Ama o bütün bunları bir kenara bırakıp efendimize sahip çıktı. Mekke’nin ulularını bile karşısına aldı. Aileyi yuva hâline getirmeyi biz onların hayatında görüyoruz. O yüzden ailenin huzurlu bir şekilde devam edebilmesi için en güzel örnek olan onların hayatını okumak, bilmek ve uygulamaktır. Eşlerimize ve kızlarımıza Hz. Hatice’yi anlatmalı, tanıtmalıyız. Bundan dolayı aile, geleneğimizde çok önemlidir.
Efendimiz, hiçbir eşine el kaldırmamıştır. Bu çok önemli bir durumdur. Batı ve Doğu’da çözülen, dağılan aile, İslam Dünyasının hâlâ en önemli değeridir. Müslümanlar olarak en büyük avantajımız ailedir. Fakat modernleşme döneminde özellikle sosyal ve ekonomik alandaki değişim bizi de etkiliyor. Aileyi şiddet ve korkuyla ayakta tuttuğumuza dair arızi eleştiriler var, bunu ciddiye almamak gerek. Bir iki yaşanmışlık toplumun tamamına mal edilemez. Onlar istisnai durumlar. İstisnalar kaideyi bozmaz. Efendimizden başlayarak günümüze gelene kadar büyüklerimizin aile hayatlarına bir bakarsak, o yuvayı, o muhabbeti, sevgi, saygıyı sıcaklığı görürüz. Biraz önce bu camide namaz kıldık. Bu caminin yapılmasında emeği olanların amel defterleri açıldı ve onların hanelerine sizin yaptığınız ibadetlerin ecirlerinden yazıldı.
Huzur ve mutluluğun ana kaynağı ailedir. Farabi de bu konuda şu tesbiti yapıyor: “Huzurlu ailelerden huzurlu cemiyetlere, huzurlu cemiyetlerden huzurlu ülkelere, huzurlu ülkelerden huzurlu, erdemli, faziletli bir dünyaya ulaşılır. İki türlü toplum vardır. Cahiliye ve faziletli. Cahiliyede kin nefret, savaş, kavga, hırsızlık,  namussuzluk, ahlâksızlık, gasp, hainlik vardır. Faziletli toplumlarda ise hak, hukuk, adalet, merhamet, muhabbet, ahlâk, sevgi ve saygı vardır.”
Hasılı kardeşlerim, toplumda, ülkede dünyada huzur arıyor istiyor isek ailemizden başlayacağız. Huzuru orada inşa ve ihya edeceğiz ki aradığımıza, istediğimize kavuşabilelim. Allah mutlak olarak güç ve kuvvet sahibi olarak tektir ancak Onun dışındaki bütün varlıklar çift yaratılmıştır. İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve yalnız yaşayamaz. Allah “Kiminize erkek, kiminize kız kiminize hem kız hem erkek evladı verdik. Kiminize de hiç vermedik” buyurarak insanoğluna verdiği nimet ve lütuflardan bahsediyor.
Dünyanın süsü ve en büyük nimeti olan evlatlarımızı hayırlı bir şekilde yetiştirirsek en büyük kazanç, yatırım ve sermayemiz olacaklardır. İşte o hayırlı evlatlar huzurlu ailede yetişiyorlar.

“Aileyi korumanın anahtarı Resulullah Efendimizin hayatını öğrenmektir, başka hiçbir kurtuluş yolu yoktur”

İmran Han’a geri dönelim. İmran Han o sohbetimizde şunlara değindi: “Günümüzün en büyük sorunu ve tehlikesi ailenin çözülmesidir. Bütün saldırılara rağmen Müslümanların en büyük avantajı da aile kurumudur. Fakat Müslümanlar da tehlike altında. Bunca yıllık bilgi ve tecrübeme dayanarak şunu söylemeliyim ki aileyi korumanın anahtarı Resulullah Efendimizin hayatını öğrenmektir, başka hiçbir kurtuluş yolu yoktur. Elindeki telefonu göstererek, “Bu bütün çocukların elinde. Siz istediğiniz kadar sınır ve yasak koyun. Dünyanın bütün kirleri bunun içinde. Eğer evladınıza Resûlullahın hayatını iyi öğrettiysek onlar bu aleti iyi ve hayırlı niyetle kullanırlar. Öğretmediysek oradaki kir, zehir evladımıza bulaşacaktır ve hiçbir şey onu nefsine uymaktan alıkoyamayacaktır.”
Efendimiz de bu konuda bize şu tavsiye ve çağrıda bulunuyor: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sıkı sarılırsanız kötülüğe meyletmez, bataklığa düşmez, yanlışlığa sapmazsınız. Hem kendinizi hem ailenizi hem de evladı iyalinizi de, neslimizi de korursunuz. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’ân ve benim sünnetimdir.”
Ne buyurmuştu Cenab-ı Hak: “Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”
Bu ateş dünyada da oluyor. Köşklerde, saraylarda yaşayan insanların içi ateş dolu. O köşklerin, sarayların duvarlarına kulak kabartsak ne acı feryatlar duyulacak kimbilir. “Kalpler ancak Allah’ı anmakla, zikirle huzur bulur, mutmain olur”  Huzurun kaynağı zikirdir. En büyük zikir Kur’an’dır. Kur’an okursan, Kur’an’ın okunduğu yerde olursan huzurlu olursun. Allah’ı bolca zikredin, Onun nimetlerine hamd ve şükredin. Bu konuda da efendimizin hayatı en güzel örnektir.
Günlük olarak 100 kere söyleyeceğimiz “Elhamdülillah, Estağfurullah, La ilahe illallah, ve efendimize salat zikirleri bizim güne güvenle başlamamıza ve esenlik, huzur içerisinde günü tamamlamamıza vesile olacaktır. Zira hem Kur’an’ı Kerim hem de efendimiz bunu sürekli telkin ediyor… Namaz da en büyük zikirdir. Namaz kılan kişi kötülüğe meyletmez, günahlardan uzak kalır. Kısacası İslam’ın reçetesini uygulayan insan kötülüklerden uzak durur. Ağır ve yalan söz söylemez, küfür etmez, hakaret etmez. Sözüne sadıktır, emanete ihanet etmez. Gözü açıktır ama lüzumsuz şeylere bakmaz, kulağı açıktır kötü sözleri duymaz. Çünkü o Allah’ın koruması altındadır. Namaz onu korur. Bu yaşayış tarzını bireysel alandan aile ortamına kurguladığımız zaman ailede huzur olur, mutluluk olur. Mutlu ve güzel bir aile de en büyük servettir. Nice zengin insanlardan böyle aile özlemi duyduklarına şahitlik ettim. Mal, mülk, para elbette lazım ama huzur başka bir şey. Onu parayla, makamla elde edemezsiniz. En lüks lokantada yalnız başına yenilen yemekle ailenle aynı sofrayı yuvanda paylaşmanın lezzeti bir olur mu?
Sigara içen baba, oğluna sigara içmemesini söyler. Kendi camiden uzaktır, oğlu ya da kızını camiye yakın olmasını ister. Bu yöntem sağlıklı bir yol değildir. Çocuklar anne ve babasının izindedir. Onların algılayışı ve kamera kayıt yöntemi güçlüdür. Sözden ziyade eyleme bakar. Onlara örnek olmak istiyorsak önce biz örnek bir insan olmamız lazım. Yapmadığımız şeyleri onlara telkin ve tavsiye edemeyiz. Bunun sağlıklı bir geri dönüşümü olmaz. Namaz kılan bir anne babanın evladı eninde sonunda mutlaka kılar. Düzgün, dürüst, adil ve merhametli olanların çocukları da öyle olur.

“Evlatlara güzel örnek olmak en büyük görev ve sorumluluğumuzdur”

Eve kendisi için gelen telefona “benim evde olmadığımı söyle” diyen bir babanın evladı, yalan söylemeyi babasından öğrenir. Baba artık çocuğuna “yalan söyleme, dürüst ol evladım” dese de çocuk alacağını almış, duyacağını duymuştur artık.
Evlatlara güzel örnek olmak en büyük görev ve sorumluluğumuzdur. Amel defterimizin sürekli açık kalmasını istiyorsak güzel örnek olacağız. Allah’ın kitabı ve resulullah’ın sünnetine tabii olacağız, onu yaşamaya çalışacağız. Bu, çok muazzam bir güçtür. En büyük güç ve sermayemiz de budur. İnsan nefis taşıyor. Nefsimiz elbette kötülüğü isteyecek, telkin edecektir. Çağımızın en büyük hastalığı ve sorunlarından biri de nefsin arzuları peşinde koşmaktır. Helal ve legal olana bakmadan daha çok mal biriktirmek, daha çok istek, daha çok tüketmek, nefsin arzularıdır. “İnsanın bir vadi dolusu malı olsa, ikincisini ister” buyuruyor efendimiz. O hâlde nefsimizi iyi tanımak, onu iyi terbiye etmek lazım. Bunun da yolu ve tek çaresi de Allah’ın kitabı Kur’ân ve Peygamber Efendimiz’in sünnetini bilmek, uygulayıp yaşamaktan geçiyor.
Müslümanlar olarak biz de bu tehlikeyle karşı karşıyayız. Aile kurumu zedeleniyor, sarsıntı geçiriyor. Okuduğumuz ayetlerde ve hadislerde şu dersi aldık; herkesin bu konuda mesuliyeti var. Herkesin sahip olduğu yetki kadar sorumluluğu var. Bunun altını tekrar çizelim. Evde erkek, kadın, mahallede muhtar, kasabada kaymakam, imam, öğretmen ve ülkede devlet başkanı yetkisi kadar sorumludur. Bu konuda da ciddi ve büyük bir uyanış, toparlanma gerekiyor.
Hepimizin agâh, bilgili, öngörülü olma durumuna ihtiyacımız var. Hep beraber bu bilinci, bu uyanış ve dirilişi gösterebilirsek, çağın vebası, Lût kavminin helak sebebi LGBT propagandası başta olmak üzere diğer tehlikelere karşı koyabilir ve yanımızdan kovabiliriz. Büyük bir şans sahibiyiz, büyük imtihanlarımız var ancak bunu anlama, idrak etme ve yaşama zorunluluğumuz var.
Birbirimize anlayışlı olacağız. Aile olmak demek şu 5 şeyi birlikte yaşamak demektir. “5 S” faktörü. Sevgi, saygı, sorumluluk, sadakat ve sabır. Hayat yolu hep düz olmaz yani mutlaka sıkıntılar olur. Herkesin hayatında kendine göre sıkıntıları var. Bu zorlukların üstesinden de bu 5 temel esaslar çerçevesinde gelmemiz lazım. Az bir zora düşünce aileyi dağıtmak çıkar yol değil. Az biraz sabretmek, sıkıntılara göğüs germek gerek. Sabrın sonu selamettir. Her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık vardır. Aileyi bu 5 temel üzerine inşa edersek binamızda sağlam olur. Bu 5 esasın yanına adalet ve merhameti de eklememiz gerekiyor. Medeniyetimizde adalet, merhamet ve sevgi çok büyük önem ve değerdir. Sevgi olmazsa adalet sakat kalır. Adalet olmaz ise sevgi, merhamet eksik kalır. Sevgi, merhamet ve adalete dayalı bir toplumun temeli ailede atılır. Gençlerimizin evlendirilmesi, hayırlı bir yuva kurmaları konusunda her birimizin yine destek olması gerekiyor.”

Program, cami yönetimi adına başkan Mehmet Altıntaş’ın, Mehmet Bulut’a teşekkür konuşması ve hediye takdimiyle sona erdi.

Mehmet Bulut (d. 2 Şubat 1970, Çanakkale), Türk akademisyen Kimdir?

1970 yılında Çanakkale’de doğdu. 1992’de Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümünü bitirdi. 2001 yılında yardımcı doçent, 2003 yılında doçent ve 2008 yılında da profesör oldu. Kırıkkale Üniversitesi’nde ve Başkent Üniversitesi’nde çeşitli görevlerde bulundu. 2011 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kurucu dekanı ve rektör yardımcısı oldu. Çeşitli kamu kurumlarında ve özel kurumlarda yöneticilik yaptı. Bulgarca, Arapça, Felemenkçe ve İngilizce bilen, evli ve üç çocuk babası olan Bulut’un Üniversitelerarası Kurul tarafından YÖK üyeliğine seçimi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Şubat 2012’de onaylanmıştır.[1] Aynı yıl Türkiye Bilimler Akademisi üyeliğine de seçildi.[2] Kasım 2013’te İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi rektörü olmuştur. 2022 yılının Mart ayında rektörlük görevini tamamlamıştır. 21 Şubat 2022 tarihinde TÜBİTAK Yönetim Kurulu Üyeliği görevine atanmıştır.

Zeynel Abidin / Doğuş