Almanya’da doğmuş, büyümüş, orada okumuş ve tüm ailesi orada olan Türkiye kökenli birisi için Türkiye’ye “kesin dönüş” canlı konulardan birisi. Göç literatürü, Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçü kapsamında göç etmiş bir ailenin çocuklarının Türkiye’ye göçünü “tersine göç” olarak nitelese de, Türkçe konuşan göçmenler arasında bu fenomen “kesin dönüş” olarak nitelendiriliyor.
“Kesin dönüş” kavramı, bir yönüyle iki ülke arasındaki göç hareketliliğine kesin ve sert bir şekilde “son verme” hissi veriyor. Oysa Almanya’dan Türkiye’ye göç etmiş bir “gurbetçi” için bu “dönüş” çoğu zaman “kesin” değil.
“Neresi Sıla Bize, Neresi Gurbet? Yollar Bize Memleket!”
Ebrar Hanım, Almanya’da Pedagoji ve Sosyal Psikoloji alanlarında yüksek lisansa sahip. Almanya’ya ailesiyle 6 yaşında göç etmiş, orada büyüyüp orada okula gitmiş. Şu an ise İstanbul’da yaşayan Ebrar Hanım, “Haziran ayında Türkiye’de 10. yılımızı dolduracağız” diyor. İstanbul’daki özel bir okulda müdürlük yapan Ebrar Hanım, onu Dortmund’tan İstanbul’a götüren süreci ise şöyle anlatıyor:
“Yüksek lisans eğitimimden sonra belki 50-60 yere iş başvurusunda bulundum. Hep reddedildim. Görüşmeye gittiğim yerlerde başörtümü açıp açmayacağım soruluyordu. Çok uygun olduğum ve olumlu dönüş aldığım son iş görüşmesinden de ret alınca bu benim için bir çöküş ve aynı zamanda da bir dönüm noktası oldu. İki küçük çocuğum vardı. Aktif biriydim. Toplumun bir parçası olmak ve Almanya’da bir aidiyet duygusu yaşamak istiyordum. Ama gittiğim birçok yerde başörtüsüyle sorun yaşıyordum. Bunun üzerine Türkiye’de iş başvuruları yapmaya başladım.”
Türkiye’de Hızlı Gelişen İş Süreci
Yaz tatili için gittiği Türkiye’de bir yandan iş görüşmeleri yaptığını anlatan Ebrar Hanım, İstanbul’da başvurduğu özel okuldan hemen davet almış. İş görüşmesinde karşısında ilk defa kendisinin yeteneklerini takdir eden bir işveren gördüğünde ise oldukça şaşırmış. Hızlı geçen bir işe alım sürecinden sonra ise psikolojik danışmanlık ve rehberlik koordinatörü olarak göreve başlamış.
Bu değişimi şöyle anlatıyor Ebrar Hanım: “Almanya’dayken öğretmen olmayı bir kenara bırakın, bir danışmanlık merkezinde stajyer bile olamıyordum. Mesleğimi yapmak istediğimde başörtüm konu ediliyordu. Ama Türkiye’ye dönüş kararımı daha tam olarak netleştirmeden dahi iş bulabilmiştim. Almanya’da başörtüsü nedeniyle iş bulamazken Türkiye’de dokuz öğretmenden sorumlu bir koordinatör olacaktım.”
Almanya’da iş piyasasına girişte yaşadığı engellerin ardından Türkiye’deki süreç hızlı gelişince Ebrar Hanım ve ailesi 2 hafta içerisinde Dortmund’taki evlerini kapatıp İstanbul’a taşınmışlar. Bu durum çocuklar için başlangıçta oldukça zor olmuş: “Çocuklar hem ülke değiştirmişti, hem de anneleri işe başladığı için bir anda ortadan kaybolmuştu. Onları bu yeni şartlara hazırlaması oldukça zordu.”
Tüm bunlar esnasında, yeni işyerinde kendisinden övgüyle bahsedildiğinde şaşırdığını ekliyor Ebrar Hanım: “Almanya’da öz değerim o kadar düşmüş ki, yıllarca bunu fark etmemişim. Okuduğum alan, tecrübelerim, yapabildiklerim meğer ne değerliymiş! İstanbul’daki işyerimde birlikte çalıştığım insanlar bana inanıyorlardı. Bu benim için çok büyük bir mutluluktu. Almanya’da iş piyasasının bir parçası olamıyordum ve bu çok ağır bir yüktü. Gittiğim onlarca iş görüşmesinin ardından artık değersiz olduğuma inanmaya başlamıştım. İçimde bir savaş yaşıyordum. Almanya’da bu kadar büyük bir ayrımcılık yaşamasaydım, belki Türkiye’ye de gelmezdim. Bu konuda hâlâ içimde çok büyük bir yara var.”
“Sandığımdan Daha Fazla Bir Parçam Orada”
Bütün ailesini Almanya’da bıraktığı için Türkiye’de yalnız başına sıfırdan bir yaşam kurmanın da başlangıçta zor olduğunu söyleyen Ebrar Hanım, Türkiye’ye kesin dönüş yaptığı için hiç pişman olmadığını, Almanya’ya bakışının ise zamanla değiştiğini söylüyor: “Başlarda içimde Almanya’ya karşı bir küskünlük vardı. Sonra fark ettim ki, bazen insanın bir şeylere ulaşabilmesi için konfor alanından çıkması gerekiyor.”
Yine de Almanya’yı, özellikle de Käsekuchen, Lebkuchen ve Spekulatius gibi gıda ürünlerini özlediğini söyleyen Ebrar Hanım, Almanya’nın sokaklarını sık sık hatırladığını söylüyor. Bunun dışında Almanya’daki Türkiye kökenli topluluğun birbiriyle kurduğu sıcak ilişkilerin Türkiye’nin metropollerinde mevcut olmadığını da vurguluyor:
“Biz Almanya’da birbirimize daha çok kenetlenmişiz. Komşuluk, sohbetler, dayanışma orada daha fazla. Marmaray’da Almanca konuşan birileriyle karşılaştığımda onlara Almanca yardım ediyorum. Sanki kendi memleketimden biri gelmiş gibi hissediyorum. İnsanın içinde bir göçmen yası hep duruyor. Almanya’dan bir arkadaşım İstanbul’a geldiğinde, sanki bana Almanya’yı getirmiş gibi hissediyorum. 30 yılım Almanya’da geçti, sandığımdan daha fazla bir parçam hâlâ orada.”
Göçün insandan bir şeyler alıp götürdüğünü, bununla birlikte bir şeyleri de ikram ettiğini söyleyen Ebrar Hanım, “Allah’ın arzı geniş” deyip şöyle ekliyor: “Bir ortamda kabul edilmediğini ya da darlandığını hisseden herkes için belki de en rahatlatıcı bilgi, Allah’ın dünyayı küçük yaratmaması. Bugün burası, yarın belki başka bir yer. Allah’ın yardımı olduktan sonra her şey kolaylaşacaktır.”