
Türk edebiyatında ortaya koyduğu eserlerle sadece edebiyat dünyasında değil, siyasal, tarihsel ve kültürel alanlara dair kalıpları da kıran usta yazar Kemal Tahir’in vefatının üzerinden 52 yıl geçti.
Abdülhamid’in hünkar yaverliğini yapan yüzbaşı Tahir Bey ile Nuriye Hanım’ın oğlu olan usta edebiyatçı, 15 Nisan 1910’da İstanbul’da dünyaya geldi.
Asıl adı İsmail Kemalettin Demir olan yazar, ilkokul yıllarını babasının görevi dolayısıyla farklı illerde geçirdi. 1922’de yeniden İstanbul’a geldi ve 1923’te Kasımpaşa’daki Cezayirli Hasan Paşa Rüştiyesi’ni bitirdi. Kemal Tahir, Galatasaray Lisesi’ndeki eğitimini, annesinin vefatı üzerine yarım bıraktı ve çalışma hayatına yöneldi.
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Edebi hayata ilk olarak 1932-1934’te atıldı
Tahir, 1928-1932’de avukat katipliğinin yanı sıra Zonguldak Kömür İşletmelerinde ambar memurluğu yaparken, edebi hayata ilk olarak 1932-1934’te atıldı.
Türk edebiyatında yazdığı ve ses getiren romanlarla tanınan Tahir, edebiyat hayatına roman ve hikayelerle değil, daha çok sosyal konuları işleyen şiirlerle başladı.
Eserlerinde Anadolu, Kurtuluş Savaşı yılları ve Osmanlı tarihi gibi konuları işleyen yazar, şiir türüyle ilgilendiği ilk zamanlarda, çeşitli takma adlarla “İçtihad”, “Yeni Kültür”, “Geçit”, “Karikatür” ve “Yedigün” dergilerinde yazdı.
Kemal Tahir, 1932’de hayatının önemli bir bölümünü teşkil eden gazeteciliğe başladı. Mesleğin etkilerini romanlarındaki “Murat” karakteri vasıtasıyla yansıttı.
“Vakit”, “Haber ve “Son Posta” gazetelerinde 1932-1938’de redaktör, röportaj yazarı ve tercüman olarak çalışan usta kalem, daha sonra görev yaptığı “Yedi Gün” ve “Karikatür” dergilerinde sekreterlik, “Karagöz” gazetesinde başyazarlık ve “Tan” gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı.
Uzun yıllar hapishanede kaldı
Yazar Tahir, 1934’te çıkan soyadı kanunuyla “Tipi” soyadını aldı. Fakat bu soyadını uzun süre kullanmayarak sonraki yıllarda “Demir” ve “Benerci” soyadlarını taşıdı.
İktisadi konularda telif ve çeviri yazılar yayımlayan Tahir, 12 Ağustos 1937’de İzmir’de öğretmen Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı. Çift 1940’ta ayrıldı.
Astsubay kardeşi Nuri Tahir’e, Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabını vermesinin ardından, “askeri isyana teşvik” suçlamasıyla Nazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte yargılanan başarılı edebiyatçı, dava nedeniyle 1938’de tutuklanarak, 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
İstanbul Tevkifhanesi ile Çankırı, Malatya ve Çorum hapishanelerinde yatan Tahir, 1949’da Nevşehir Cezaevine nakledilmesinin ardından 1950’de genel afla tahliye edildi. Aynı yıl Semiha Sıdıka Hanım ile ikinci evliliğini yaptı.
Cezaevi yılları Kemal Tahir’in gerçek anlamda bir romancı kimliği kazanmaya başladığı yıllar oldu. Cezaevinden çıktıktan sonra meşhur sarı defterlerini oluşturan dört bin sayfalık roman notuyla İstanbul’a dönen Tahir, bunun yanında cezaevlerinde tanıklık ettiği kimseleri ve olayları kurgusunun temel malzemesi haline getirdi.
“Kelleci Memet”, “Esir Şehrin Mahpusu”, “Namuscular”, “Karılar Koğuşu” ve “Damağası” romanları, Tahir’in kaldığı hapishanelerde geçen eserler oldu. “Sağırdere”, “Körduman”, “Yediçınar Yaylası”, “Köyün Kamburu”, “Büyük Mal”, “Rahmet Yolları Kesti” ve “Bozkırdaki Çekirdek” romanlarında esas mekan söz konusu hapishanelerin bulunduğu şehirlerdi.
Tahir, daha sonra çeşitli takma adlarla “Kastil Büyücüsü”, “Saygon Geceleri”, “Dehşet Yolcuları” ve “Mayk Hammer” kitap dizisinin çevirisini yaptı. “F. M.” takma adıyla çevirdiği Mayk Hammer romanlarının gördüğü ilgi üzerine bu kitapların benzerlerini kaleme alan Tahir’in kendi kitapları çevirilerden daha fazla rağbet görmeye başladı. Yine bu dönemde “Esir Şehrin İnsanları” romanı, 1953’te Nurettin Demir ismiyle İstanbul gazetesinde yayınlandı.
“Kemal Tahir” adını 1954’e kadar eserlerinde kullanamayan yazar, bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul temsilciliğini yürütürken, “Göl İnsanları”nı 1955’te kitap haline getirdi.
Edebiyattan sinemaya uzanan yol
“Esir Şehrin İnsanları”nı 1956’da çeşitli düzenlemeler yaparak yeniden yayınlayan usta edebiyatçı, 1957’ye kadar çeşitli gazete ve yayınevlerinde çalıştı. Daha sonra Aziz Nesin ile Düşün Yayınevi’ni kurdu.
Köy romanlarının prototipi olarak görülen “Göl İnsanları”, Kemal Tahir’i romancı olma noktasında cesaretlendirirken, Tahir’in ilk romanı 1955’te kaleme aldığı “Sağırdere” oldu.
Kemal Tahir, 1960’tan sonra tamamen edebiyata yöneldi ve hayatını romanlarından elde ettiği gelirle sürdürmeye başladı. Eserlerinde Osmanlı, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi, tek parti iktidarı, köy enstitüleri ve Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) gibi konuları ele aldı.
Yakın arkadaşları Metin Erksan, Halit Refiğ ve Atıf Yılmaz ile film senaryoları üzerine de çalışan Tahir’in katkı sunduğu senaryolardan, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Yarın Bizimdir” 1963’te, Halit Refiğ’in yönettiği “Haremde Dört Kadın” 1965’te, Memduh Ün’ün yönettiği “Namusum İçin” filmi ise 1966’da çekildi.
“Halit Refiğ’in TRT için 1979’da çektiği, Kemal Tahir’in aynı adlı romanından senaryolaştırılan, Can Gürzap, Yıldırım Gencer, Haluk Kurtoğlu, Meral Orhonsay, Zihni Küçümen, Haldun Dormen ve Nisa Serezli’nin kadrosunda olduğu “Yorgun Savaşçı” adlı dizi film, 1983’te askeri cunta tarafından “sakıncalı” bulunarak yakıldı.
“Yorgun Savaşçı” eserinin ardından edebiyat hayatında yeni bir döneme işaret etti
Kemal Tahir, 1965’te “Yorgun Savaşçı” eserinin ardından edebiyat hayatında yeni bir döneme işaret etti. Bu dönem, yazarın fikirlerinin kesin hatlarla olgunlaştığı son evre oldu.
Tahir, bu dönemde şekillenen ve edebi metinlerine yön veren entelektüel pozisyonu, Batılılaşma üzerine söylediği, “Batılaşma, bilmediklerimizi alarak bilgimizi zenginleştirmek yoluyla işimize yarayacakken, bizde kendi milli bilgimizi tekmeleyerek bırakmak biçiminde uygulanmak istenmiştir. Batıcılarımızda halkın yadırgadığı işte bu düşman davranıştır.” görüşleriyle dile getirmişti.
Ardından “Devlet Ana”, “Bozkırdaki Çekirdek” ve sağlığında yayımlanan son romanı “Yol Ayrımı” eserlerini kaleme alan yazar, bu eserlerinde içerik bakımından tarihe yöneldi. Tahir, bu evrede artık Doğu ile Batı toplumlarının birbirlerinden farklı olduğu gerçeğini düşüncelerinin temeline, bilhassa da geliştirmeye çalıştığı Doğu-Batı çatışması teorisinin merkezine yerleştirdi.
Yazarın düşüncesine göre, tarihteki işleviyle Doğu’yu temsil eden Osmanlı Devleti’ydi. Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, Tahir’in devlete ilişkin fikirlerine dair şu değerlendirmelerde bulunmuştu:
“O, Türk insanının devlet kurucu vasfını vurgulayarak, devletin bir baskı aracı değil, ihya edici niteliğine göndermede bulunuyor. Tarihsel ve sosyolojik etkenlerin insanı şekillendirdiği düşüncesi ekseninde insanı tüm boyutlarıyla sarıp sarmalayan, onu her yönüyle anlayan bir metin ortaya çıkarıyor. Toplumu ve insanı anlama çabasının muhayyel bir topluma yönelme sürecini tasvir etme eğilimi içermemesi, onun insanı olumlu ve olumsuz yanlarıyla resmetmesinin ya da sahici bir fotoğraf sunmasının yolunu açıyor. Kemal Tahir, insanı akıp giden zamanın içinde tüm gerçekçiliğiyle yansıtmaya çalışıyor.”
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının kurucular kuşağı arasında olan ve imparatorluk yıllarını eserlerinde anlatan Tahir, Halit Refiğ’in isteği üzerine “Devlet Ana”yı ilk olarak bir film şeklinde kaleme alsa da daha sonra eser romana doğru evrildi.
İsmini önceleri “Osmanlı Çekirdeği” veya “Derin Geçit” olarak düşünen Kemal Tahir’in “Devlet Ana” adıyla 1967’de yayınlanan romanı hem edebiyat dünyasında hem de gündemde büyük bir yankı buldu.
“Batı’ya özenen Türk aydını” ve Kemal Tahir
Türk romanına yerli bir kimlik kazandırmak için hayatı boyunca mücadele eden yazarın roman anlayışını, Türk edebiyatının bir diğer usta kalemi Oğuz Atay, şöyle özetlemişti:
“Belki kendimizi, kendi insanımızı, kendi toplumumuzu daha iyi tanımak için Batılı yöntemleri öğrenmeye başlamıştık ama yetiştirdiğimiz aydın tipiyle halkımızdan, kendi insanımızdan kopmuştuk. Kemal Tahir’in Anadolu insanı ve köyle ilgili romanlarında, hatta aydın kişilerin yaşantılarını anlatan öteki romanlardaki köyden gelmiş tiplerde, bu çelişki bütün kesinliğiyle belirir. (…) Batı’ya özenen Türk aydınının kalıpları aldığı gibi uygulama kolaylığına kaçması onu bir çeşit ruhi ve düşünce tembelliğine sürüklemiştir.”
Usta yazar yazdıklarıyla çok sayıda ödüle layık görüldü
Kemal Tahir, eserlerinde Bedri Eser, F.M, TİPİ ve TA-KA gibi takma adlar kullandı. Okuyucunun, “Kurtuluş reçetesinin Batı’da olmadığı kendi öz değerlerinde olduğu” fikrini almasını istediğini belirttiği “Yorgun Savaşçı” romanıyla 1967-1968 Yunus Nadi Roman Armağanı’nı aldı.
Tahir’in yerlilik ve tarih eksenli yazdığı “Devlet Ana”, 1968’de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne layık görüldü.
Akciğerlerinden sıkıntı yaşayıp 1970’te ameliyat olan yazar, 21 Nisan 1973’te geçirdiği kalp krizi sonucu İstanbul’da yaşamını yitirdi ve Sahrayıcedid Mezarlığı’na defnedildi.
Vefatının ardından eserleri yayımlandı
“Kemal Tahir Vakfı”, yazarın ölümünden sonra eşi tarafından kuruldu ve Kadıköy’de hayatının son yıllarını geçirdiği evi müze olarak ziyarete açıldı.
Türkçe’yi aynı dönem yazarlarına göre çok yalın kullanan ve ayrıntılara özen göstermesiyle tanınan yazarın “Namusçular”, “Karılar Koğuşu”, “Hür Şehrin İnsanları”, “Dam Ağası” ve “Bir Mülkiyet Kalesi” romanları vefatından sonra yayımlandı.
Kurtuluş Savaşı romanı olan “Yorgun Savaşçı”, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı “Devlet Ana”, Serbest Fırka’nın kuruluş sürecine değindiği “Yol Ayrımı” ve daha önce “Tan” gazetesinde yayımlanan öykülerinden oluşan “Göl İnsanları” da Tahir’in en bilinen eserleri arasında yer aldı.