Oldum olası, zaman içerisinde seyahat konulu filmler hep ilgimi çekmiştir. Geçmişe ya da geleceğe fark etmez. Geçmiş dönemdeki insanların yaşam tarzları, düşüncelerini genel olarak biliriz ama bazen bilmediğimiz ayrıntıları izlemek hoş oluyor. Bir de gelecek, gelenlerin bildiği ama geçmiştekilerin bilmediklerini bilmek de insana hoş bir duygu veriyor.Şu an örneğin Mekke-Medine araçla 4 saat, yeni açılan tren hattıyla 2-2,5 saate düşmüş durumda. Oysa hem Rasulullah hem de 1940’lı yıllara kadar ortalama 12 günde alınabiliyordu bu mesafe. Şimdi ise bu mesafeyi hyperloop teknolojisiyle 29 dakikaya indirmeye çalışıyorlar. Acaba o dönemde yaşayan bir insanı bugüne getirebilsek, uçakları, telefonları, interneti, araçları ve hızlarını görseydi acaba neler hissederdi? Acaba biz 200 yıl sonra yaşayabilecek olsaydık, nasıl bir hayat olurdu? Elektrikli uçan araçların şimdiden çalışmaları devam ediyor. Herhâlde o zaman da şöyle haberler olurdu: ‘Elektrik arızasından dolayı bugün bir araç kaza yaptı, sürücüsü ise paraşütle kurtuldu.’

Teknoloji ve mimarı ile sürekli dekor değişiyor, oysa insan yapısı, genlerinden mütevellit hepsinin toplamında fıtratı gereği hep aynı kalıyor. Fakat genel olarak insanların hep bir değişime uğradığı, geçmişin bugünden daha iyi olduğu ve geleceğin hiç de iyi görünmediği gibi bana göre gerçekliği olmayan bir algı oluşuyor. Oysa burada insan, kendi duyguları, yaşadığı çevre, tecrübeleri ve yaş almasıyla paralel olarak bir duygu karmaşası yaşıyor.

Aslında değişen genel olarak arkadaki dekor, oysa oyuncular ve senaryo üç aşağı beş yukarı aynı: Bazen komedi, bazen dram, bazen de komedi dram oyunlar oynanıyor ve her oyunun sonunda alkışların yoğunluğu, eleştirmenlerin yorumlarına göre bir sonuç, bir algı ortaya çıkıyor. Ama temel olarak, herkes önce kendi performansından, sonra da ait olduğu gruptan sorumlu eğer kendini bir grubun parçası olarak görüyorsa.

Sanki biraz kesin yargılarda bulunuyormuşum gibi düşünülebilir. Böyle ifade etmemin temel nedenleri, tarihle ilgili okuduğum kitaplar, son dönemlerde de okuduğum 1400 yıllık hadisler.

Hadis okuyanlar neden bahsettiğimi daha net anlayabilirler. Bunun yanında 25 yıldan fazla her yaştan ve milliyetten insanlarla çalışıyor olmam, aslında Allah’ın yarattığı insan karakterlerinin bütün milletlerde görmüş olmam. Bunun aksi de olamaz, çünkü en mantıklı format bu da onun için.

Sık sık bahsettiğim bir konu var. Örneğin psikiyatri, kişilik bozuklukları teşhisini koyabilmek için tanı kitapçığı hazırlamış ve bu kitabın 6. güncellemesi yapılmış. O zaman hem sorunu hem de yardımcı olabilmeyi kolaylaştırmış oluyorsunuz.

Aslında mantıken insan karakterleri de böyle. Biraz disiplinli olabilsem, 25 yıllık tecrübemden yola çıkarak, psikolojik bir bozukluk değil ama insanları tanımak açısından insan profillerinin adını ve özelliklerini yazmayı çok isterdim.

Özetle karşıma çıkan insan tiplerini yazayım:

  1. İyi niyetli ve empati algısı yüksek olan insanlar:

Kendilerinden çok karşısındaki insanı ön planda tutarlar. Girişken olup inisiyatif almayı severler. Hele karşısındakini severlerse kendilerini komple unutma tehlikesiyle karşılaşırlar. Bunu istismar edecek insanlarla karşılaştıklarına ise kendi sınırlarını belli etmekte zorlanır, daha ileriki aşamada ise insanlara küsüp kendi kabuğuna çekilme riski ile karşılaşabilirler.

Hayal kırıklıklarını atlatmaları pek kolay olmaz. Duygu seviyeleri yüksektir (High Sensetive Person.) Sokakta, toplumda bir haksızlıkla karşılaştıklarında seslerini yükseltirler. Daha çok idareci özelliklere sahiplerdir.

 

  1. İyi niyetli ama pasif insanlar:

Bunların da sınırları belli değildir. Kendilerine az da olsa değer verildiğinde bu onun için yeterli olup elinden gelen her şeyi yapar. Sabır taşıdır ama bir o kadar da cesaretsiz. Kendisini hiç tercih etmez ve “hayır” diyemez. Sokakta, toplumda bir haksızlıkla karşılaştıklarında seslerini çıkarmazlar. İdareci olamazlar, sadece kendilerine verilen görevi yaparlar.

 

  1. Bencil insanlar:

Empati özelliği hiç olmayan erkeklerde “narsist”, kadınlarda ise “borderliner/sınır çizgisi” olan insanlar. Kendilerinin isteklerini yerine getirdiğiniz müddetçe kral, bunun tersini yaptığınızda ise sizin gözünüzün yaşına bakmadan bir çırpıda üzerinizi çizerler. Bir sorun üzerinde dürüst ve samimi bir konuşma/tartışma yapamazsınız. Çünkü sizi anlama algıları yoktur. Sadece kendilerini düşünürler. Her şey ya “siyah” ya da “beyaz”dır.

Sadece 3 gruba ayırabildiğim insan karakterlerinde, 1. ve 2. gruptaki insanlar değişime daha meyilli insanlardır. Değişim derken, insanların ancak %5 oranında değişebileceğine inanıyorum ve okuduğum tarih ve hadis kitaplarında da bunların izini sürmeye çalışıyorum. Bu orana itiraz edenlere ise ‘siz kendi hayatınızda yüzde kaç değiştiniz’ diye soruyorum.

Ve değişim derken, sigarayı bırakmak gibi fiziki olaylardan değil, bireysel ihtiraslarınızı terk etmek noktasında neyi değiştirdiniz sorusunu soruyorum.

Dilerseniz yazıyı en son beni etkileyen bir hadisle bitireyim:

Hadisin son cümlesine vuruldum: “Onlardan utanın ve onlara karşı saygılı olun”. Kiramen Katibin melekleri üzerine hadi bir mizansen yapalım. 1. grup bunu okuduğunda çok etkilenir, hatta beyninden vurulmuşa dönüp bunu iliklerine kadar hissedip, mutluluk duyar. Kendi hayatına bakıp, utanmak ve saygılı olmayı şekillendirmeye çalışır.

Örnek; nasıl olsa her şeyi not alıyorlar, eğer gıybet ediyorsa susma kararı alabilir, sabah namazlarını sallıyorsa, basına ezan saatini koyup sesini sonuna kadar açabilir. Yani inisiyatif alıp değiştirmeye çalışır. 2. grup ne yapar? ‘Ya ne kadar da doğru, hee valla doğru. Çık çık çık, vah vah vah’ tepkisinden ileri gitmez. 3. grup eline alıp okumaz, cep telefonuna tesadüfen böyle bir yazı gelirse hemen swipe yapar. Yürekten bir kıvılcım çakmaz.

En temel hâliyle istenen hedef, utanmak ve saygılı olmanın Allah için hissedilmesi, yani O’nu her an ve her yerde hissedebilmek. Rasulullah buna Kiramen Katibin meleklerini de eklemiş. Eğer %5 değişmek istiyorsa insan ilk adımı bence buradan atabilir. Demem o ki, ben geçmişe hiç öykünmüyorum. Sadece bir insan olarak ideal olana ulaşmanın hesabını yapmaya çalışıyorum. Hani meşhur bir final cümlesi vardır. O da buraya şimdi güzel denk geldi: “Çaba bizden tevfik Allah’tan.”

Ergün Madak◄◄