Son dönemde Türkiye’ de yaşanan olaylarla ilgili olarak, günlük haber kanallarını izleyenler zaten olayı çok yakından takip etmişlerdir. Ben çok yakından takip eden biri değilim ve bunu bilinçli olarak yapıyorum. 10 yıldan fazladır televizyon da yok zaten. Sadece telefonda 1-2 gazetenin uygulamasından okuduklarımla yetiniyorum. Köşe yazarlarını dahi takip etmiyorum ve bu da bilinçli. Bu ilgi kaybının bir kaç nedeni var:

– Her şey bir tekerrürden ibaret ve genelde dönüp dolaştığımız hep aynı yer.

– Yapısal ve köklü bir değişim yapılamadığından ‘havanda su mu dövüyoruz’ kötümserliğine duçar olduğumdan mütevellit daha da mesafe koyuyorum gün geçtikçe.

Millî takımın Macaristan ile maçı vardı Ramazan’da. Arabada giderken oğlum dedi ki: ‘Millî takımda sadece üç kişi oruç tutuyor.’ Orkun ve Oğuz Aydın (ki ikisi de Hollanda’dan, Orkun Haarlem, Oğuz Aydın ise Beverwijk) ve Kerem. Şu cümleyi kurarken bile imtina etmek geliyor içimden ama etmeyeceğim: Yazıklar olsun!!! Sahada en az 18 futbolcu vardı ısınan, sadece üç futbolcu orucunu açıyor.

Yeri gelince çoğu Faslıları beğenmez, ama Türkiyelileri beğenirler. Ama mesele oruç olduğunda oruç tutmayan Faslı çok az görürsünüz herhâlde, ki ben henüz görmedim. Ama bizde, ta öğrencilik yıllarımdan Ankara’dan bilirim. Kızılay’a çıkarsınız, Ramazan mı değil mi hiç belli olmazdı, hâlâ da öyledir.

Koskoca Türkiye millî takımında tuta tuta üç kişi oruç tutsun. Valla efendim, ‘insanlar kendileri bilir, kendi tercihleri’ diye düşünenler olabilir. Ben de “insanlar zorla oruç tutsun” demiyorum zaten. Olaya tamamıyla başka bir yerden bakıyorum.

Ben Endonezya’ya, Malezya’ya ve Fas’a gittim. Ve bu ülkelerde, bir Müslüman ülkede olduğumu hissedebiliyordum. Hatta Endonezya’da neredeyse umredeymişim hissi oluşmuştu. Buna en küçük köyünden, başkent Cakarta’sı da dâhil. Ama Türkiye böyle mi?

O fecaat sokak röportajlarında, ‘Hacca gitmek ister misin?’ diye Kadıköy’de sordular da, sanki kendisine hakaret ediliyormuş gibi cevap verenleri görüyorsunuz. Aynı soru Erzurum’un şehir merkezinde sorulsa, ben de biliyorum nasıl tepkiler geleceğini ama, bu düşmanlık bize neler anlatıyor, bunu irdelemek lazım.

O yüzden dünyada yaşanan olaylara hiç bir zaman vicdanlar üzerinden bakmamaya, sadece güç ve ekonomi üzerinden bakmaya dikkat ettim, çünkü belirleyici olan, vicdanlar değil. Vicdan hobi alanıdır, yaparsanız güzel, yapmazsanız dünyevi müeyyidesi olmayan bir eylemden başka bir şey değildir.

Hani Gazze için, zamanında Bosna için yapılan yanlışlar gibi: ‘Dünya görüyor, neden bir şey yapmıyor?’ gibi sorusundaki yatan anlamsızlık gibi.

Üç futbolcunun iftarı içimi acıttı (vicdan), değişim için de vicdanlara hükmetmeye çalışmak, havanda su dövmeye benziyor, Hollandaca tabir işe şudur: dweilen met de kraan open.  Daha ne kadar paspas yapacağız, bu musluk böyle açık kalmaya devam ettikçe? Herkes gibi ben de biliyorum bunun cevabını.

Bireysel Umre

Geçen yıl, bireysel umre ile ilgili tecrübelerimi paylaşmıştım. Bu süre içerisinde fark ediyorum ki, ciddi bir dinamizm yaşanıyor. Bir kaç örnek vereyim: Ocak ayında, Şubat ayından geçerli olmak üzere turist vizelilere aşı zorunluluğu getirildi. Biletlerini alıp, otellerini ayarlayan yüzlerce insan aşı yaptırmak zorunda kaldı. Sonra da uygulamaya bir kaç gün kala iptal edildi. Ramazan ayının son 10 gününde metaf alanına umre yapmak için  yalnızca 1 kez girilebileceği duyurusu yapıldı. Pratiğe baktık ve uygulamaya konulmadığını gördük.

Gerek Medine ve gerekse Mekke’de itikafa girilmesi için özel yerler ayarlanıyor ama anladığım kadarıyla dışarıdan gelen umreciler bundan istifade edemiyorlar. Önümüzdeki yıllarda biraz daha organize olacak mı göreceğiz.

Bireysel umre yapmak isteyenlere benim tavsiyem özellikle Hac sonrası 3 aylık dönem. İleriki yıllarda Hac kışa doğru geldikçe, durum değişecektir. O zaman da yine tavsiyem, yaz ayları olacaktır.

Ergün Madak     —◄◄