
Türkçe, birçok aile için sadece bir iletişim aracı değil; aynı zamanda kültürel aidiyet ve duygusal bağların dili. Ancak çok dilli çocuklarda okul ve sosyal çevreyle birlikte dil kayması yaşanabiliyor ve birçok ebeveyn, çocuklarının artık yalnızca Almanca konuştuğundan endişe ediyor. Peki ebeveynler Türkçeyi baskı kurmadan, pedagojik açıdan doğru yöntemlerle nasıl destekleyebilir?
Muayenehaneme gelen birçok ebeveyn, çocuklarıyla Türkçe konuşmalarına rağmen çocuklarının yalnızca ya da çoğunlukla Almanca cevap verdiği endişesini paylaşıyor. Özellikle anaokulu ya da ilkokul başlangıcında dil davranışı değişebiliyor. Türkçe çoğu aile için sevginin ilk dili; çocuk bu dili aktif konuşmadığında kaygı, kültür ve aidiyetin de zayıflayacağı korkusuna dönüşebiliyor. Bu duyguyu anlıyorum.
Kaygıyı ciddiye almak kadar, ebeveynlere Türkçeyi destekleyebilecekleri yapıcı yollar göstermek de önemli. Bunu yaparken Almancayı bir “tehdit” olarak görmek ya da çocuğa böyle yansıtmak asla amaç olmamalı.
Tipik Bir Senaryo: Okula Başlayan Çocuk Türkçeyi Daha Az Konuşur
Bir çocuk çok dilli bir ortamda büyüyor. Evde Türkçeyi çok işitiyor ve konuşuyor. Ancak anaokuluna başladığında bir şeyler değişiyor: Çocuk birçok yeni kelimeyi Almanca öğreniyor, diğer çocuklarla Almanca oynuyor, Almanca şarkılar söylüyor ve Almanca medyayı tüketiyor. Bir anda, ebeveynleri Türkçe konuşsa da o Almanca cevap vermeye başlıyor. Bazı çocuklar o sırada kardeşleriyle de Almanca konuşmaya başlıyor. Birçok ebeveynin korkusu şu oluyor: “Eğer bu böyle devam ederse, çocuğum Türkçe konuşmayı unutacak.”
Ebeveynlerin bu durumda özellikle iki tepki verdiğini gözlemliyorum: Ya çocuğa artık Almanca cevap vermemesi söyleniyor ve çocuğa açıkça şu mesaj veriliyor: “Bana Almanca cevap verme. Lütfen bana Türkçe cevap ver.” Ya da çocuktan aynı cümleyi Türkçe tekrarlaması isteniyor: “Şimdi bütün bunları bir de Türkçe söyle.”
Ebeveynleri buradaki niyeti Türkçe öğrenmesini desteklemek olsa da bu müdahaleler doğal akışı keser; çocuk “yanlış” konuştuğunu hissedebilir, “doğru”yu söyleme baskısı iletişimden kaçınmaya yol açabilir. Oysa istediğimiz, Türkçenin güzel duygularla bağdaştırılmasıdır.
Bir Dili Öğrenmek İçin Bağ Kurmak Gerekir
Dil edinimi ile ilgili Profesör Wiebke Scharff Rethfeldt’in önemli bir ifadesi vardır: “Çocukların Almanca öğrenmelerinin ön koşulu, konuşma partnerleriyle sağlam bir ilişki kurmalarıdır.” Bu ilkeyi çocukların dil edinimindeki tüm diller için geçerli kabul edebiliriz.
Peki bağ kurmayı sağlamak için ebeveynler ne yapabilir? Buna cevaben ebeveynlere baskı oluşturmadan yapabilecekleri farklı aktivite ve günlük rutin alternatifleri önerebilirim.
- Çocuk Almanca cevap verse bile Türkçe konuşmaya devam edin:
Böylece çocuk, Türkçeyi duymaya devam eder; baskı hissetmeden Türkçeye maruz kalır. Anlayabilir, aktif konuşmasa bile dili içselleştirmeyi sürdürür. Özellikle Almanca konuşulan bir çevrede sosyalleşmiş ebeveynler için bu kolay olmayabilir; farkında olmadan kendileri de Almancaya geçebilir.
Aslıdna bu süreç, ebeveynler için de bir fırsattır: Hem kendi dil becerilerini pekiştirebilir ve konuştukları dile daha bilinçli bir şekilde dikkat edebilir hem de çocuklarıyla birlikte empati kurabilirler. Çünkü çocukları gibi onlar da Türkçelerini geliştirme sürecine girmiş olurlar. Böylece tek taraflı bir beklenti değil, karşılıklı bir öğrenme süreci gerçekleşir.
- Türkçe eğlenme imkânları yaratın:
Çocuklar deneyimler yoluyla öğrenir. Bu yüzden: Türkçe şarkılar, kitaplar, hikâyeler, oyunlar, tiyatrolar, filmler, Türkçe konuşan çocuklarla oyun buluşmaları… Ne kadar çok olumlu deneyim Türkçeyle ilişkilendirilirse, çocuklar o dili o kadar konuşmak ister. Türkçeyi desteklemek, Almanca veya diğer dilleri bastırmak ya da aktif olarak yok saymak üzerinden değil; Türkçeyi farklı durumlarda coşkuyla yaşatmak ve kutlamak üzerinden olmalıdır.
Çocuklar ortakça yapılan ritüellere de bayılır: Ebeveynler, örneğin, uyku öncesi zamanı bilinçli şekilde Türkçeye ayırabilir: Üst değiştirme sırasında günü değerlendirmek, yatakta masal anlatmak ve uykuya dalarken ninni söylemek… Bunların tümü Türkçe yapılabilir.
- “Dil banyosu” organize edin:
Bazı ailelerde çocuklar, anne ve babaları dışında Türkçe konuşan kişi bulamıyor. Bu durumda Türkçe öğretmek daha da zorlaşıyor çünkü çocuklar gelişimlerinde dilini oyun yoluyla dili keşfetmek için akranlara da ihtiyacı var. Eğer mümkünse, aileler Türkiye tatillerini veya akraba ziyaretlerini bilinçli bir şekilde “dil banyosu”na dönüştürebilir: Çocuğun tamamen Türkçe konuşulan bir ortama girmesini sağlayabilir. Türkçe konuşulan oyun grupları ya da tatil programları da aynı etkiyi yaratabilir.
- Birlikte konuşun, oynayın, okuyun:
Birçok ebeveyn, sanki dili desteklemek için yeni yöntemler icat etmeleri gerekiyormuş gibi hissediyor. Oysa dil gelişimini destekleyen pek çok yöntem basit ve günlük yaşamda kolayca uygulanabilir. En önemlisi, birlikte zaman geçirmektir.
Çocuklar dili en iyi şekilde aktif iletişim içinde öğrenir. Bu nedenle çocuğunuzla bol bol konuşun. Ne yaptığınızı betimleyin: Yemek pişirirken, giyinirken, trafikte kırmızı ışıkta dururken. Çocuğunuz dinler, kelime dağarcığını genişletir. Günlük rutinler, kelime ve tekrar eden yapılar bakımından çok zengindir. Düzenli olarak bu süreçlere dil eşlik ettiğinde, dil öğrenimi doğal bir şekilde gerçekleşir. Baskı olmadan, ama bolca girdiyle. Böylece Türkçe öğrenilmesi zorunlu olan bir dil yerine günlük dil haline gelir.
Bunun yanında resimli kitaplara düzenli bakmak ve onlar üzerine konuşmak da çok etkilidir. Üstelik ille de Türkçe resimli kitap olmak zorunda değil. Almanca bir resimli kitap üzerinden Türkçe konuşmak da aynı ölçüde faydalıdır.
- Dil ortamı yaratın ve sorumluluğu paylaşın:
Ebeveynler çoğu zaman, çocuklarının dil gelişiminden yalnızca kendilerinin sorumlu olduğunu hissediyor. Bu kısmen doğru; çünkü nihayetinde çocuklarının yasal sorumluluğunu taşıyorlar. Ancak bu, çocukların yalnızca ebeveynlerinden dil(ler)i öğrendikleri anlamına gelmiyor.
Ebeveynlere güçlü şekilde şunu öneriyorum: Eğer bir akrabalık ya da arkadaş çevresi varsa, bunu mutlaka devreye sokun ve bundan yararlanın. Tutarlı şekilde Türkçe konuşan büyükanneler, büyükbabalar ya da diğer önemli kişiler çocuğun dil becerisini geliştirmesine yardımcı olabilir. Bu da çocuğun Türkçede kendini daha güvende hissetmesine ve dili severek konuşmasına katkı sağlar.
Anlatın, hatırlatın, dinleyin:
Çocukların sadece dil öğrenme ve konuşma fırsatlarına değil, aynı zamanda hikâyelere de ihtiyacı var. Ebeveynler kendi çocukluk anılarından bahsedebilir, Türkiye’deki akrabaları anlatabilir veya eski aile fotoğraflarına bakıp Türkçe konuşabilir. Günlük hayattan komik olaylar aktarmak ya da geleceğe dair hayaller kurmak da (Örneğin, “Yarın Türkiye’de olsak ne yapardın?” gibi sorular sormak) çocuk için duygusal dil fırsatları yaratır.
Çocukların konuşmak istemesi için, hem kurduğu ilişkilerde hem de konuştuğu dilde kendilerini güvende hissetmeleri gerekir. Türkçe sevgi dolu, eğlenceli ve heyecanlı bir dünyanın parçası olduğunda çocuğun dünyasında canlı kalır. Ebeveynler, ilişki, güven ve dilsel çeşitliliği önce yaşayarak ve sonra yaşatarak buna büyük katkı sağlayabilir.
