
Duyarlı olmanın hakikati ve anlamı, öznesel arka planda bilginin varlığının vücut bulmasıdır. Bilgi, duyarlı olmayı ve merakla doyuma ulaşmanın itici gücüdür. Bu yoksa, her mevzuda ve marifette yolda kalmakla karşı karşıya gelmenin tehlikesi ıskalanamaz bir gerçektir.
Basiret körlenince algılar bulanınca, sisli havanın oluşmasını kimse durduramaz. Bu durumda kalp, marazi durumdan çıkarılması gerekir ki, afakın ve deruni hislerin tercümanı olmuş olsun…
Basireti sisli olanlar, fiziki olayları idrak etmede zorlanırlar. Bunun ilacı, yeniden sil baştan inanmak ve tövbe etmektir. Başka yollara baş vurmanın makul tarafı yoktur. İnsani ilişkiler buna bağlıdır.
Bugün yaşadığımız dünyada bireylerin içtimai hayat içinde birbirleriyle olan bağlılıklarına bakılacak olursa, hiç de razı olamayacağımız bir biçimde güdük hâle geldiğini görüyor ve üzülüyoruz.
Aynı anneden ve babadan dünyaya gelmiş kardeşlerin dahi sorunlar yaşadıklarını ve anlaşamadıklarını görüyoruz. Bütün bunlar bu hastalıkların sonuçları değil midir?
Bu sorunların altında dünyalığın ve menfaat odaklı seküler anlayışın yattığını rahatlıkla tespit etmek mümkündür.
İslam’ın mümine yüklediği ve kendinden istediği şey, akraba ilişkilerinin sürdürülmesi ve bu konuda sorumluluk almasıdır.
Her izin sezonunda hatırlatılan şey, “Aman ha izine giderken sadece konforunuzu düşünerek plan yapmayın. Akrabalarınızı özellikle ziyaret edin” cümlesidir.
Makalemizin başlığını sıla-i rahim olarak seçmemizin önemli sebeplerinden birinin, mevzunun önemine binaen bir daha hatırlatılmasıdır.
“Sıla” bağ ve iletişim demektir. “Rahim” ise, ana rahmi aynı ana rahminden dünyaya gelen kardeşleri ifade etmektedir.
Ne yazık ki günümüzde bir çok kavramın içinin boşaltılarak farklı anlamlar yükleyerek insanlara servis edildiğini biliyoruz. Tıpkı sıla-i rahim kavramında olduğu gibi…
Bu noktada şöyle diyelim:
Hakiki mümin, kurbiyetin kuldan, kutsiyetin Allah’a ait olduğunu bilen ve kavramları hakiki ve asli manalarıyla yerinde kullanmasını bilen sorumluluğunun bilincin olandır.
Çünkü hakka temayül sorumluluğu, batıldan içtinap güvenirliliği meydan getirir.
İnsan bu iki kavram arasında tercihini yaparak olayları idrak eder. Birinde sevap bir diğerinde ikab vardır. Zira hayat iki çizgiden ibarettir. Tali yollar ise, bunlara bağlıdır.
Allah’ım! Bizi hakta sabit kıl…
Nisa suresi 36. ayet-i kerimede Rabbimiz: “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez” buyurmaktadır. Bu ayeti kerimede bütün toplum katmanlarının yakından uzağa sıralamasında bu insanlarla ve akraba ziyaretlerinin yapılması ve devam ettirilmesinin İlâhi hüküm olarak bizlere emredilmektedir.
Her konuda ve davranışta başarılı olmak onurla büyüyen sen sen iken ve tavizsiz neticede meyve veren bir çaba ise, onun karşılığı hem bu dünyada ve hem de öbür dünyada mutluluğa dönüşecektir.
Başkalarının egolarını taklit ederek netice almak, varlığını inkâr etmektir. Bunun meyvesi acı olur!..
Unutma!
Yükünü çekmediğin işin, hakkını vermediğin sözün, ahde vefa göstermediğin dostluğun dünya ve ahirette karşılığını mutlak göreceksin!..
İnsan denilen varlık değerine yabancı kalınca, fıtratına zıt işlerle meşgul olması kaçınılmaz hâle gelmektedir.
İnsanoğlunun yaptıklarına bakınca, hayretler içinde bırakacak ve yaradılış hikmetine ters düşen ve peşinden koştuğu şeyler, kendine faydası olmayan ve bir ömrü tüketerek neticede ölüme ramak kala aklını başa alması ne büyük nedamet ve ne acı bir sondur!..
Kalıcı olmayan dünyanın hazlarına aldanarak tüketilen ömrün ve heba edilen zamanın, arka çevrilen akrabanın, ziyaret edilmeyen insanın, akla gelmeyen garibanın, anasız babasız kalan yetimin, yardıma muhtaç olan günlük yiyecek bulamayan fukaranın, seni bekleyen dünyanın, çok uzaklarda olduğunu düşünüyor musun?
Tefekkürün ibadet olduğuna inanan ve pratiğe çeviren bütün kullara selam olsun…
Vesselam. İbrahim Turgut —◄◄