
Hak ile batıl iki zıt kutuptur. Siyah ile beyaz gibi. Hakkın istikameti belli ve “nûrun alâ nurdur”. Batıl ise bazen “zifiri” bazen de “alaca karanlıktır”.
İşte, arada bazen siyaha ve bazen de beyaza doğru evrilen gri tonları vardır ki ne tam siyah, ne de tam beyazdır. İşte “münafık” da buna benzer; bir rengi olmayan fakat “bukalemun” gibi de her renge giren/kamufle olan, “şahsiyetsiz/kimliksiz” tiplerdir.
“Münafıklar, küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın.”
(Nisâ 143.)
Eğer bir yerde ve bir zamanda Müslümanlar güçlü ve ganimet elde edilmişse en ön safta “gayretli” ve “dindar” bir tavırla görülürler. Fakat iş can ve mal ile cihad etmeye gelince, binbir türlü bahanelerle muhalefet ederek, yan çizerler.
“Ordu bozan” deyimi nereden geliyor?..
Uhud Savaşı’nı peygamberimiz (sav.) Medine içinde savunma harbi olarak yapmak istemişti. Fakat Bedir Harbi’ne katılamayan bazı sahabeler ve özellikle de gençler “Uhud’da (meydan da) savaşalım” diyerek Hz. Muhammed (sav.) Efendimize ısrar ettiler. Nitekim Efendimiz (sav.) içeri girip zırhını giyerken sahabenin büyükleri geldi ve durumu sordular..
Rasûlullah’tan farklı görüş ortaya koyduklarını duyunca da kızdılar ve bunun üzerine gençler kendi görüşlerinden vazgeçtiler. Fakat, Rasûlullah (as.) bir istişare yapmış ve -istişare Onun görüşünden farklı olmasına rağmen- artık ‘zırhını giymiş bir peygamber’ olarak geri dönmeyeceğini bildirmişti.
Bu karara herkes uyarken başlarında Abdullah ibni Ubey’le birlikte tüm münafıklar, “Siz peygambere muhalefet ediyorsunuz!.” diyerek bin kişilik ordunun içinde üç yüz kişi gerisin geri döndüler.
Ordu bozanlığı yaparken iyi bir gerekçe(!) bulmaları da ilginçtir.
Demek ki İslam ve irfan şuuru olmayan insanları münafıkların aldatması muhtemeldir. Mü’minleri aldatma konusunda profesyonel davrandıklarını ve ihanetlerinin vermiş olduğu tedirginliği Allah deşifre ediyor:
“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!” (Münafıkûn 4)
Bunlar, dikkat edilmesi gereken Müslümancıklardır. Bunlar küfrünü açıkça itiraf edenlerden daha aşağı ve daha tehlikelidirler. Çünkü zahirde bize benzeyen ve gerektiğinde bizimle birlikte ibadet eden bu iki yüzlü tipler her buldukları fırsatta arkadan vurarak hainlik etmişlerdir. Bundan dolayı gidecekleri cehennemde diğer kafirlerle aynı olmayacaktır.
“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar; artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa 145.)
Allah cc. Mü’minlerin özelliklerinden bahsederken, “Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.” buyururken hadislerde, “İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu..” bir karakter tanımı vardır.
El Mü’min: Emniyet duyulan/ güvenilen, sâlim/ selim, tekin, şeffaf/ net olan kişi demektir.
Bu manada mü’min ne ise münafıkta onun tam tersi bir karaktere sahiptir.
Efendimiz (sav.), “Münafığın alâmeti üçtür (bir rivayette de dört) buyurmuşlar.”
“Birincisi, konuştuğu zaman yalan söyler.
İkincisi, söz verdiği zaman yerine getirmez.
Üçüncüsü, emanete hıyanet eder.
Dördüncüsü, biriyle tartıştığı zaman, kötü sözler sarf eder.(Mesela küfür eder.)”
Şimdi kendi nefsimiz dâhil yaşadığımız toplumun ahlâkına bir bakalım..
Ne kadar bu konuda eminiz veya şüpheli davranışlarımız var?..
1- Yalan konuşmak.
“Küçük yalanlar, beyaz yalanlar, şaka amaçlı yalanlar” derken huy hâline geliverir ve yalancılık bir karaktere dönüşür. Böylece münafıklığın en temel özelliklerinden birini yüklenmiş oluruz Allah korusun.
2- Söz verdiğinde yerine getirmez.
Allah, gelecekle ilgili bir şey vaad ettiği zaman “Allah vadinden caymaz.” buyurur. Etrafımızdaki insanlarla bir randevu yaptığımız da biz onlara onlar bize ne kadar güveniyor. “Söz vermek” ve sonra sözünde durup durmamak, artık o kişinin şerefini, ciddiyetini, dürüstlüğünü yani mü’min ve sahtekâr bir münafıklığını gösteren alâmetlerdir.
Elinde olmayarak gerçekleşen durumlar başka tabii. O yüzden “mutluluk anında vadetmekten ve öfkeli anında da hüküm vermekten” kaçınmalı insan.
3- Emanete hıyanet etmek.
Herkese güvenip sır verebilir misiniz?..
Veya tanıdıklarımız sırrını bizimle paylaşırlar mı?..
Emanet edilen maddî-manevî herhangi bir şey olabilir. Bazıları dost olduğu günlerde paylaştığı özel şeyleri (sırları) ve yaptığı iyilikleri arası bozulunca ifşa ediyor.
Karşıdakinin nankörlüğünü dile getirirken kendisinin de ona -ikisinin arasında geçen- sırra ihanet ettiğinin farkına varmıyor.
4- Tartıştığı zaman kötü söz kullanması.
Aslında sıkıştığı zaman da diyebiliriz.
Bir çok tartışmacının buna benzer hareketlerine de şahit oluyoruz. Bir konuyu tartışırken haksız çıkacağı sonucuna varınca alakasız bir şekilde muhatabını rencide etmeye çalışır veya demagoji yapar.
Bunların durumunu Müslümanlar şöyle bir misalle özetlerler; kafir pirincin içindeki siyah taşa benzer, hemen fark edersin. Münafık ise pirincin içindeki beyaz taşa benzer, iyi bakmazsan dişini kırarsın.
Allah bizi nifaktan ve tüm kalbi hastalıklardan muhafaza eylesin.
Selam ve dua ile. Murad Altun —◄◄