ORTAK AKLIN ÖNGÖRDÜĞÜ DİASPORA DİPLOMASİSİ ve DİASPORA AKADEMİSİ…

Araştırmacı yazar, danışman Metin Yazarel ile Avrupa’ya Türk göçünün 60. yılında göç diplomasisi ve göç akademisi üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. 60 yıldır Avrupa’ya kök salan bir göç gerçeği karşımızda dururken -geleceği şekillendirmek, yön vermek adına- yapılması gerekenleri konuştuk. Bu alanda kayda değer pek çok öneri ve öngörüsü bulunan Yazarel ile yaptığımız söyleşiden hayli istifade edeceğinizi ve ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

Metin Bey, Avrupa’daki Türk varlığı ve diaspora diplomasisi üzerine düşündüğünüz uzun soluklu bir çalışmanız olduğunu biliyoruz. Bu noktada, diaspora toplumu kavramına nasıl yaklaşıyorsunuz?

Metin Yazarel: Avrupa’da yaşayan Türk toplumu artık klasik bir göçmen topluluğu değil. Bugün karşımızda sosyal, kültürel ve siyasal alanda kök salmış, kalıcı bir diaspora gerçeği var. Bu sosyolojik olgu, bizleri modası geçmiş STK örgütlenmesi veya sıradan hemşehri derneklerinden öte, stratejik vizyonlar kurmaya mecbur bırakıyor. Yani artık günübirlik etkinliklerden değil; sistematik, disiplinli ve kurumsal temelli bir “diaspora diplomasi”sinden söz etmemiz gerekiyor.

Peki bu vizyonun sahaya yansıması nasıl olmalı? Neyi eksik buluyorsunuz mevcut yapıda?

Yazarel: En büyük sorunlarımızdan biri; rastlantısal çabalarla büyük işler başarmaya çalışmamız. Oysa “diaspora diplomasisi” güçlü bir planlamayla, ortak aklı önceleyen kurumsal yapılarla yönetilmeli. Mevcut STK’larımızda bu refleksin yeterince gelişmediğini görüyoruz. Bugün ne sahadayız ne masadayız. Ne yerliyiz ne de evrensel. Bu arada sosyal medya mecralarında yayımladıkları fotoğrafları diplomasi sanma alışkanlığımız da işin cabası…

Daha önce de “Siyaset Akademisi” fikrini gündeme getirmiştiniz. Şimdi bunu Diaspora Akademisi olarak güncelliyorsunuz. Bu fikir nasıl şekillendi?

Yazarel: Evet, geçmişte Haber Gazetesi’nde siyasal katılımı güçlendirmek için “Siyaset Akademisi” kurulması yönünde bir öneride bulunmuştum. Ancak ne yazık ki, STK’ları temsil eden ve kendini kanaat önderi olarak tanımlayan çevrelerden bu fikre ciddi bir ilgi görmedim. Bugün ise çok daha net ve kararlıyım: Artık “Diaspora Akademisi” kurulmalıdır. Bu hem bir teklif hem de bir sınamadır. Kim gerçekten bu toplumu temsil ediyor, kim sadece vitrinde yer alıyor, bu öneri karşısında ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.

Peki bu akademi nasıl bir çerçevede çalışmalı?

Yazarel: Bu yapı; siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, kamu diplomasisi, medya ve kültürel diplomasi gibi alanlarda eğitim, yönlendirme ve araştırma yapmalı. Hem bireysel bilinç hem kurumsal temsil gücü artırılmalı. Etkili temsil sadece mitingler düzenleyip ses yükseltmekle olmaz; doğru yerde, doğru dille, stratejik bir bakışla konuşabilmekle olur. Bu da ne ideolojinin ne hamasetin diliyle sağlanabilir. Aklın, tecrübenin ve stratejik vizyonun dili gereklidir.

Diaspora diplomasisinin başka toplumlarda nasıl yürütüldüğüne dair örnekler verebilir misiniz?

Yazarel: Tabii. Mesela Ermeni diasporası, akademiden sanata, lobicilikten hukuka kadar sabırlı ve planlı bir şekilde ilerliyor. İsrail lobisi neredeyse bir devlet aygıtı gibi çalışıyor. Çin, Uygur meselesi üzerinden dünyadaki Çinli toplulukları organize edebiliyor. Biz ise hâlâ YTB ile Yunus Emre Enstitüsü arasında bocalıyor, Din ve Diyanet’i temsil eden faaliyetleri kültürel varoluşun yegâne temsili gibi görüyoruz. Oysa mesele cami ziyaretinden, iftar davetlerinden çok daha derin.

STK’lara dair güçlü eleştirileriniz var. Bunlar nelerdir?

Yazarel: Maalesef birçok Türk STK’sı hâlâ kahvehane mantığıyla yönetiliyor. Stratejik vizyon, kurumsal hafıza, veri temelli analiz gibi kavramlar bilinmiyor. Sivil toplum, “seçim ve geçim” dönemlerinde aktifleştirilen bir araç değil, uzun vadeli toplum inşasının taşıyıcısıdır. Gençlere yer verilmeli, entelektüel üretim desteklenmelidir. Bizde çoğu zaman kamu diplomasisi yerine protokol turizmi yapılıyor; çay içiliyor, fotoğraf çekiliyor, sonra her şey unutuluyor. Oysa diaspora diplomasisi hafıza ister, zihin ister, sabır ister.

Bu durumu aşmak için neler yapılmalı? Somut önerileriniz nelerdir?

Yazarel: Beş temel önerim var:

  1. STK’lar kurumsallaşmalı. Günü kurtarmaya çalışan yapılardan, stratejik planlar üreten yapılara evrilmeliyiz.
  2. Diaspora kültürünü özümsemiş genç liderler yetiştirilmeli. Sadece bize benzeyen değil, bizi temsil edebilecek gençler desteklenmeli.
  3. Hollandalı kurumlarla yapısal ilişkiler kurulmalı. Ortak projeler, raporlamalar ve akademik üretimler artırılmalı.
  4. Medya stratejisi geliştirilmeli. Hollandaca ve Türkçe içeriklerle, yerel basınla köprü kurmalıyız.
  5. Diaspora Akademisi kurulmalı. Türkiye’den ve Hollanda’dan akademisyenlerin katkısıyla “Diaspora Araştırmaları Merkezi, Diaspora Akademisi” kurulmalı. Bilgi üretilmeli, kültürel hafıza korunmalı.

Hollanda özelinde bu çabalar neden önemli? Türk toplumu nasıl bir tablo çiziyor?

Yazarel: Hollanda’da yüz binlerce Türk yaşıyor ama etkimiz bu nüfusun çok gerisinde. Siyasette yeterince görünür değiliz, medyada temsiliyetsizlik yaşıyoruz. Akademik üretimimiz düşük, entelektüel birikimimiz sınırlı. Sürekli “bizi sevmiyorlar” bahanesini öne sürmek kolay; ama ya bizim eksiklerimiz? Bu soruyu samimiyetle sormalıyız.

Son olarak okuyucularımıza ve STK yöneticilerine ne mesaj vermek istersiniz?

Yazarel: Eğer gerçekten anlamlı bir gelecek inşa etmek istiyorsak, makyajlı faaliyetlerden ve vitrinlik işlerden vazgeçmeliyiz. Diaspora diplomasisi bir fotoğraf karesi değil, zihinsel ve kurumsal bir emektir. Bu emeği vermeye mecburuz. Çünkü arkamızda sessizce bizi izleyen, bizden çok şey bekleyen bir nesil var…