Rahmetli Sezai Karakoç Bey’in  ‘İslâm’ın Dirilişi’ adlı kitabında şöyle bir uyarısı var;  “Çocuğunu hep teknik öğretime koşturuyorsun, çağın alışkanlıklarına ve eğilimlerine uyarak. Onu edebiyata ve düşünceye de yönelt.”

Alıntıyı yaptığımız kitabın ilk basımının 1967 yılında olduğunu belirtelim. Bu alıntıyı yaparak neden başladım? Zira herkes, dedikodu hastalığına tutulmuş bir vaziyette, ne duyuyorsa onu  söylemeyi, komplo teorilerine kapı aralayacak söylemleri vb. dillendirmeyi yüksek bir görev olarak benimsemiş ve hararetle yerine getiriyor. Böyle bir ortam bir günde oluşmadı. Celal Fedai Bey ‘Alıklaşma’ diyor bu hâle mesela. Bu bir süreç ve burada edebiyat ve düşünce yok.  Neden yok? Bunu kendimize şimdi sormalıyız. Var diyenler de olabilir. Var mı yok mu bunu bu ülkeyi işaretleyerek soruyorum. (Yalnız burada bir uyarı yapmalıyım. Gerçek anlamıyla yetkin bir müktesebata sahip olmadan, sosyal medyadan duyduğu bir iki filozof ismi ve bir iki repliği dillendirip, meclislerde muhataplarını ezmeye çalışan insanlar var.  En basitinden karakter yoksunudur bu insanlar. Bunların bu düşük tavırlarından beriyiz.)

Malik b. Nebi’nin şu sözü var; “Sömürülmekten daha kötü olan şey, sömürülmeye müsait olmaktır.” İlginç bir tespit. ‘Sömürülmeye müsait olmak’ tespitinin üzerinde durmamız gerekir. İnsanın varlığa gelişi bir inanca mensup olan toplum üzerinden olur. İnsan içine doğduğu manevi kültürün hasılasıdır.  O toplumun varlık anlayışı, onu ifade edişi, hayata tatbik edişi, kurduğu medeniyet, insan üzerinden ortaya çıkar. İnsan inşa ederken, inşa edilir. İnsan kendine merkez aldığı değerlerden uzaklaştığında, birileri ona yeni merkezler ihdas eder. Bugüne geldiğimizde milletimizin başından geçen onca badireye ve ortada olan sıkıntılarımıza rağmen, evin içinde kaybettiğimiz anahtarı maalesef evin dışında arıyoruz. Dolayısıyla ‘sömürülmeye müsait olmak’ sadece sömürgeciyle ilişkilendirilecek bir konu değildir. Kendi tarihimizin, kendi kurgumuzun, kendi müktesebatımızın sömürüsüne de maruz kalmak gibi bir durumdan söz edebiliriz. İki yönlü bir ‘müsait olma’ hali. “Hz. Peygamberin en önemli iki sıfatının ferdiyet(bireysellik) ve cemal (estetik) olduğuna yalnızca işaret edelim.”

Toplumumuzda büyük ve hızlı bir değişim var. Kontrol edilemeyen ve içi doldurulamayan bu değişim, bizi kendimizden edecek. Büyük bir tarihî müktesebat ve sorumluluk maalesef, hamaset ve gizemlilik salvolarına yenilmektedir. Sosyal medya üzerinden esrarengiz olaylar (özellikle komplo teorileri)  pompalanmakta, insanlar bu olaylardan haberdar olmayı ve anlatmayı hayatın merkezine almaktadırlar. Televizyonlarda yayınlanan tarihî(!) dizilerle de yoğun bir hamaset bombardımanına maruz kalmaktadır insanımız.  Gerçeklikten ve en önemlisi kendisinden kopuk bireyler olarak, sömürülmeye müsait hale gelmektedir. Anlatmak yerine yaşamak, haram yerine helal, hamaset yerine düşünce, zulüm yerine adalet, yalan yerine hakikat, bu sisli havada maalesef yerini bulamamaktadır.

Bu minvalde hızlı bir şekilde devam eden genel akış,  burada da devam etmektedir. Fazladan olarak, işçi olarak gelmenin getirdiği baskıyı üzerimizden atamayışımız var. O günün şartları sebebiyle işçi olarak gelen ilk nesilden daha geride olduğumuzu düşünüyorum. Aradaki fark onlar diplomasız işçiydiler, biz diplomalı işçiyiz. Biz aileler, çocuklarını bir an önce daha fazla para kazanmalarına olanak tanıyacak bölümlere ve yollara yönlendiriyoruz. Traktör de, tarla da almayacağız halbuki. Düşünce, edebiyat, sanat gibi konular gündemimizde maalesef yok. Bakın STK’ların içine, en pejmürde yerleri kitap köşeleridir. En pahalı ve albenili olan yerleri ise lokantaları, süslemeleridir. Bakın projelerine, nefis gıdıklaması, piar çalışmasıdır.

Bundan kurtulmamız mümkün. Fakat buna karar vermemiz lazım. Karar vermek, kabul etmek ve vazgeçmek demektir. Bir hayat görüşüne mensup insanlar olarak, bu dünyada yaptıklarımızın hesabını vereceğimizi baş köşeye koymamız lazım. Buradan devamla, yeni bir dünya kurmanın ancak düşünce ve edebiyatı önceleyerek olacağını unutmamamız ve gereğini yapmamız lazım. Bizi ikballeri için kullanışlı birer aparat haline getiren siyasi, ekonomik vb. birlikteliklerden uzak durmalıyız. Adaletli olmayı, haktan taraf olmayı, merhametli olmayı anlatmayacak, yaşayacağız. Biz bu dünyaya kazanmak için gelmedik, mücadele etmek için geldik. Aşk ve neş’e ile. Mülk Allah’ındır.  Allah’a, kendimize ve milletimize karşı pazarlıksız ve samimi olmalıyız. O’nun yardımı olmadan hangi iş başarıya ulaşabilir ki!

Tarihin önemli bir dönüm noktasındayız. Asırlar içinde olabilecek işler son on yıllarda olup bitti. Zaman çok hızlı akmakta. Biz, Allah’ın  takdir ettiği yerde yapmamız gereken işleri en güzel şekilde yapmak zorundayız. Ölüm bizi beklemektedir. Asıl yurdun göç hazırlığında elimizi çabuk tutmalıyız. Bu dünyayı diriltecek hazırlık. Tüm bağlardan kurtuluş vesilesi…

Eksik-fazla ben bunları demiş olayım. Siz yine bildiğinizi okuyun…

Behçet Ali Şeker—◄◄