Bir yanda açlıktan ölen çocuklar, diğer yanda yapay zekâ ile çizilen sahil ütopyaları. İsrail’in soykırımı yalnızca öldürmüyor, Filistinlileri unutturmayı da hedefliyor. Açlıkla yok edilen bir halkın üzerine kurulmak istenen “Gazze Rivierası”, bu sistematik şiddetin vitrini.

Gazze’de açlıkla mücadele Filistinliler, Rima mahallesinde yemek alabilmek için sıcak havaya rağmen kuyrukta bekliyor. | 25 Temmuz 2025 | Fotoğraf: Saeed M. M. T. Jaras – AA

İsrailliler, aç bırakarak ölüme mahkûm ettikleri Filistinli çocukların iskelet hâline gelmiş cesetlerini lanetli bir şey olarak görmüyor. Gıda yardım merkezlerinde, yardım ulaştırmak için değil, aç Filistinlileri Gazze’nin güneyinde kitlesel bir toplama kampına çekerek sınır dışı etmeye hazırlık amacıyla kurulan tuzaklara çektikten sonra öldürdükleri aileleri bir savaş suçu olarak görmüyorlar. İsrailliler, ortalama her gün 28 çocuğun öldüğü vahşi bombardımanlarda ve topçu saldırılarında onlarca Filistinli sivilin hayatını kaybetmesini ya da yaralanmasını olağanüstü bir durum olarak görmüyor. Gazze’nin bombalarla yerle bir edilmesini ve sistematik olarak buldozerler ve ekskavatörlerle yıkılmasını, Gazze halkının neredeyse tamamını evsiz bırakacak şekilde, barbarca bulmuyorlar. Su arıtma tesislerinin yok edilmesini, hastanelerin ve kliniklerin yerle bir edilmesini, doktorların ve sağlık personelinin çoğu zaman yetersiz beslenmeden dolayı çalışamayacak kadar zayıf düşmesini vahşet olarak görmüyorlar. Doktorların ve gazetecilerin -şu ana kadar bu korkunçlukları belgelemeye çalıştıkları için öldürülen 232 gazetecinin- infaz edilmesine göz bile kırpmıyorlar.

İsrailliler ahlaki ve entelektüel olarak kendilerini kör etmiş durumdalar. Soykırımı, sadece duymak istediklerini söyleyen ve görmek istediklerini gösteren iflas etmiş bir medya ve siyaset sınıfının gözlükleriyle izliyorlar. Endüstriyel silahlarının gücünden ve cezasızlıkla öldürme izninden sarhoş olmuş durumdalar. Kendi kendilerine duydukları hayranlıkla ve medeniyetin öncüsü oldukları fantezisiyle mest olmuş durumdalar. Çocuklar da dâhil olmak üzere bir halkı, insan kirliliği olarak damgalanmış bir topluluğu yok etmenin dünyayı, özellikle de kendi dünyalarını, daha mutlu ve güvenli bir yer hâline getirdiğine inanıyorlar.

Kamboçya’daki Pol Pot’un, Doğu Timor, Ruanda ve Bosna’daki soykırımları gerçekleştiren katillerin ve -evet- Nazilerin mirasçıları konumundalar. İsrail, tüm soykırımcı devletler gibi -II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiçbir halk bu denli hızlı ve acımasızca mülksüzleştirilip aç bırakılmadı- Adolf Eichmann’ın da onaylayacağı bir “nihai çözüme” sahip.

İsrail’in Aç Bırakma Planı Soykırımın Son Perdesi

Aç bırakma İsrail’in planın en başından beri bir parçası ve soykırımın önceden belirlenmiş son perdesiydi. İsrail, soykırımın başlangıcından itibaren sistemli şekilde yiyecek kaynaklarını yok etmeye girişti, fırınları bombaladı ve Gazze’ye gıda sevkiyatlarını engelledi; bunu, Mart ayından itibaren -neredeyse tüm gıda tedarikini keserek- daha da hızlandırdı. Filistinli mültecilerin çoğunun gıda ihtiyacını karşılayan Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nı (UNRWA) hedef aldı ve çalışanlarının 7 Ekim saldırılarına karıştığını, hiçbir kanıt sunmadan iddia etti. Bu iddia, 2023 yılında kuruluşa 422 milyon dolar yardım yapan Amerika Birleşik Devletleri gibi bağışçıların mali desteği kesmesine bahane olarak kullanıldı. Ardından İsrail, UNRWA’yı yasakladı.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisine göre, İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından kurulan dört yardım noktasında, genellikle yalnızca bir saat süren kısa zaman aralıklarında dağıtılan birkaç gıda paketinden birine ulaşmak için yaşanan kaosta, İsrail askerleri ve ABD’li paralı askerler tarafından 1.000’den fazla Filistinli öldürüldü.

Gazze 21 aylık yoğun bombardımanın ardından ay yüzeyine çevrildikten sonra, Filistinliler çadırlarda, derme çatma brandaların altında ya da açık havada yaşamaya zorlandıktan sonra, temiz su, yiyecek ve tıbbi yardım neredeyse imkânsız hâle geldikten sonra, sivil toplum tamamen yok edildikten sonra, İsrail Filistinlileri Gazze’den açlıktan kırarak çıkarmaya yönelik uğursuz kampanyasına başladı.

Açlığın Sonuçlarını Bizzat Sudan’da Görmüştüm
Birleşmiş Milletlere göre, Gazze’deki her üç kişiden biri günlerce hiçbir şey yemeden yaşıyor. Açlık hoş bir manzara değildir. 1988’de, yaklaşık 250.000 kişinin öldüğü Sudan’daki kıtlığı haberleştirmiştim. Bu felaketin izleri akciğerlerimde de kaldı: Tüberkülozdan ölmekte olan yüzlerce Sudanlının arasında durduğum için. Ben güçlü ve sağlıklıydım, hastalığa karşı koyabildim. Onlar zayıf ve bitkinlerdi, başaramadılar.

Yüzlerce iskelet gibi insan siluetinin, Sudan’ın çorak topraklarında hayalet gibi ağır ağır yürüdüğünü gördüm. İnsan eti yemeye alışkın sırtlanlar, küçük çocukları düzenli olarak avlıyordu. Köylerin kenarlarında, yürüyemeyecek kadar zayıf düşmüş insanların hep birlikte yere uzanıp bir daha kalkamadığı yerlerde, beyazlamış insan kemiklerinin kümelerine tanıklık ettim. Bunlar çoğu zaman bütün bir ailenin kalıntılarıydı.

Aç kalanlar, kendilerini hayatta tutacak kadar kalori alamaz. Hayatta kalmak için her şeyi yerler: Hayvan yemi, ot, yaprak, böcek, kemirgen hatta toprak. Sürekli ishal olurlar. Solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle nefes almakta zorlanırlar. Küçük yiyecek parçalarını, çoğu zaman bozulmuş hâlde, koparıp böler ve açlığın kemirici sancılarını bir nebze geciktirebilmek için boş bir umutla dikkatle bölüştürürler.

Açlık, vücudun akciğerlerden oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerinin içindeki hemoglobin ile kaslara oksijen sağlayan miyoglobin adlı proteinleri üretmesi için gerekli olan demiri azaltır. Aynı zamanda kalp ve beyin fonksiyonlarını etkileyen B1 vitamini eksikliğine yol açar. Anemi başlar. Vücut, özü itibarıyla kendini yemeye başlar. Doku ve kaslar erir. Vücut ısısı düzenlenemez hâle gelir. Böbrekler iflas eder. Bağışıklık sistemi çöker. Hayati organlar körelir. Kan dolaşımı yavaşlar. Kan hacmi azalır. Tifo, tüberküloz ve kolera gibi bulaşıcı hastalıklar salgın hâlini alır ve binlerce insanı öldürür.

Konsantre olmak imkânsız hâle gelir. Zayıf düşen kurbanlar zihinsel ve duygusal olarak içine kapanır ve ilgisizleşir. Dokunulmak ya da hareket ettirilmek istemezler. Kalp kası zayıflar. Kurbanlar, dinlenme hâlindeyken bile, fiilen kalp yetmezliği durumundadır. Yaralar iyileşmez. Gençlerde bile katarakt gelişir, görme bozulur. Sonunda, kasılmalar ve halüsinasyonlar eşliğinde kalp durur. Bu süreç, bir yetişkin için 40 gün sürebilir. Çocuklar, yaşlılar ve hastalar çok daha çabuk ölür.

İsrailliler Açlık Manzaralarında Bir Sahil Cenneti Hayal Ediyor

Bu, İsrail’in Gazze’deki iki milyon insan için önceden yazdığı gelecek senaryosudur. Ama İsraillilerin gördüğü gelecek bu değildir. Onlar bir cennet görüyorlar. Filistinlilerin -topraklarını çaldıkları, işgal ettikleri, aşağılayıp apartheid altında yaşamak zorunda bıraktıkları insanların- artık var olmadığı etno-milliyetçi bir Yahudi devleti tasavvur ediyorlar. Binlerce, belki on binlerce cesedin molozların altında yattığı yerlerde yükselen kafeler ve otelleri gözlerinin önüne getiriyorlar. Gila Gamliel adlı İsrail İnovasyon, Bilim ve Teknoloji Bakanı’nın sosyal medyada paylaştığı bir yapay zekâ videosuyla güçlendirilen bir vizyonda, Gazze sahilinde eğlenen turistler vardı. Bu, Filistinlilerden arındırılmış bir Gazze’nin nasıl görüneceğine dair bir hayaldir, Donald Trump’ın yayımladığı absürd yapay zekâ videosunun yankı bulmasıdır.

Yeni videoda, kaygısız İsrailliler deniz kenarındaki restoranlarda yemek yiyorlar. Parıldayan Akdeniz’e lüks yatlar demirlemiştir. Sahil şeridinde Trump Kulesi dâhil olmak üzere, pırıl pırıl oteller ve yüksek katlı ofis binaları yer alıyor. Bugün yerinde kırık, sivri beton yığınlarının bulunduğu yerlerde, şık konut mahalleleri uzanıyor. Videoda Binyamin Netanyahu ve eşi Sara ile Trump ve Melania sahil boyunca yürürken gösteriliyor.

Gamliel, diğer İsrailli liderler ve Trump gibi, Gazze’nin etnik temizliğini tanımlamak için alaycı bir şekilde “gönüllü göç” terimini kullanıyor. Bu ifade, İsrail’in Filistinlilere sunduğu gerçek alternatifi gizlemeyi amaçlıyor: Git ya da kalıp öl.

”Gazze Rivierası” Faşistlerle Dolu, Çirkin Apartman Dairelerine Dönecek
Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Gazze Şeridi’nin kuzeyinin “güvenlik ilhakı” ile İsrail’in ayrılmaz bir parçası hâline geleceğini açıkladı. Bu açıklamayı, “Gazze Rivierası: Vizyondan Gerçeğe” başlıklı bir Knesset konferansında yaptı; burada Gazze’de Yahudi kolonileri inşa etmeye yönelik planlar sunuldu. Smotrich, Filistinlilerin başka ülkelere taşınacağını ve bu planın Trump tarafından desteklendiğini söyledi.

Bir zamanlar Gazze’ye nükleer bomba atılmasını öneren İsrail Miras Bakanı Amichai Eliyahu, “Tüm Gazze Yahudi olacak,” dedi. İsrail hükümetinin “Gazze’nin yok edilmesi için yarıştığını” ifade etti. Filistinlileri Nazilerle eş tuttu: “Tanrı’ya şükür, bu kötülüğü yok ediyoruz. ‘Kavgam’ kitabıyla eğitilmiş bir nüfusu dışarı itiyoruz.”

Fantezilere Sarılan Soykırımcı Zihniyet Gerçekle Yüzleşmeyi Asla İstemez
Soykırımcı katiller, yerli bir nüfusu yok etme ve kendi etno-milliyetçi devletlerini genişletme fantezilerine sarılırlar. Naziler, Slavlara, Doğu Avrupa Yahudilerine ve Untermenschen yani alt-insan olarak damgaladıkları diğer yerli halklara karşı soykırım saldırılarını gerçekleştirdiler; kitlesel açlık da dâhildi. Ardından sömürgeciler, işgal altındaki toprakları Almanlaştırmak için Orta ve Doğu Avrupa’ya gönderilecekti.

Bu katiller, serbest bıraktıkları karanlıkla yüzleşmezler. İsrail’in hayalini kurduğu lüks sahil mülkleri asla ortaya çıkmayacak; tıpkı sadece Sırplara ait olması planlanan, altın kubbeli katedrali, görkemli başkanlık binası, 15 katlı saat kulesi, son teknoloji tıbbi merkezi ve 72 metrelik döner sahneye sahip ulusal tiyatrosuyla Bosna’nın harabeleri üzerine inşa edilmesi planlanan modern başkentin asla inşa edilememesi gibi.

Onun yerine çirkin apartman blokları olacak; Batı Şeria’daki Yahudi kolonilerinde yaşayan, genellikle holigan, proto-faşist, ırkçı ve vasat tiplerle dolu olacak. Bu aşırı milliyetçiler, Filistin topraklarını ele geçirmek için haydut milisler kurdular ve 7 Ekim’den bu yana Batı Şeria’da 1.000’den fazla Filistinliyi öldürmek için İsrail ordusuna katıldılar. Onlar, İsrail’in tanımını oluşturacak. Bunlar, Endonezya’nın Kahverengi Gömleklileri ya da Hitler Gençliği’ne denk düşen, 1965’te yarım milyon ila bir milyon kişinin ölümüne yol açan soykırım vahşetinde rol alan 3 milyonluk Pancasila Gençliği’nin İsrail versiyonudur.

İsrail hükûmetinin sağladığı otomatik silahlarla donatılmış bu haydut milisler, iki hafta önce ailesinin arazisini korumaya çalışan 20 yaşındaki Filistin asıllı Amerikalı Saifullah Musallet’i linç etti. Musallet, 7 Ekim’den bu yana Batı Şeria’da öldürülen beşinci ABD vatandaşı. Bu İsrailli eşkıyalar ve zorba güruh Filistinlilerle işlerini bitirdiklerinde, birbirlerine dönecekler.

Gazze’deki soykırım, hem İsrailliler hem de Filistinliler için hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırılmasının ilanıdır. Ahlaki bir ilkenin en azından görünüşte var olduğu iddiasının bile yok oluşudur. İsrailliler, kınadıkları barbarların kendileridir. Bu soykırımda herhangi bir çarpık adalet varsa, o da İsraillilerin, Filistinlilerle işlerini bitirdikten sonra ahlaki sefalet içinde birlikte yaşamak zorunda kalacak olmalarıdır.

“The Gaza Riviera” başlıklı, Pulitzer ödüllü gazeteci ve yazar Chris Hedges’e ait bu İngilizce metnin aslı, 27 Temmuz’da yazarın X hesabında yayımlanmıştır.

Chris Hedges
Amerikalı yazar, gazeteci, savaş muhabiri ve papaz Chris Hedges, New York Times gibi uluslararası medya organlarında çalışmış ve 2002’de Pulitzer ödülü almıştır.