İşgücü Anlaşması’nın 61’nci Yıldönümü Rotterdam’da Kutlandı…

Türkiye ile Hollanda arasında 19 Ağustos 1964’te imzalanan ‘İşgücü Anlaşması’nın 61’nci yıldönümü geniş katılımla Rotterdam’da kutlandı. Lahey Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan’ın evsahipliğinde, Rotterdam Fenix Göç Müzesi’nde düzenlenen etkinlikte, ilk nesil göçmenlerin hikâyelerini konu alan “Mektup” isimli kısa belgesel film gösteriminin ardından bir de resepsiyon düzenlendi.

Etkinliğe, ev sahibi Lahey Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan, Deventer Başkonsolosu (Büyükelçi) Hakkı Emre Yunt, Rotterdam Başkonsolosu Sevgi Kısacık, Amsterdam Başkonsolos yardımcısı Aslı Koç Kaya, “Mektup” belgeselinin yönetmeni Emre Kalender, Rijswijk Belediye Başkanı Huri Şahin, DENK Milletvekili Doğukan Ergin, Eski dönem milletvekilleri Fadime Örgü ve Coşkun Çörüz, Hollanda Sivaslılar Derneği Başkanı Göksel Soyugüzel, Hollanda Ankaralılar Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Özgür Çetin, Hollanda Yozgatlılar Federasyonu Başkanı Tahsin Özer, Hollanda Karamanlılar Federasyonu(HOKAF) yönetiminden Rıza Görer, Hollanda MÜSİAD yönetiminden Necati Erbaş, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Alıcıkuş, Den Haag Türk İslam Kültür Derneği Başkanı Tahsin Çetinkaya, Hollanda Atatürkçü Derneği’nden Şenay Tosun ve Murathan Gedikli, Büyükelçilik ve Başkonsolosluk görevlileri katıldı.

Katılımcılar, hem göçün 61 yıllık tarihini anma hem de Türk toplumunun Hollanda’daki köklü varlığını kutlama fırsatı buldu.

Program, “Mektup” adlı kısa belgesel film gösterimiyle başladı. İlk nesil Türk işçilerinin göç hikâyelerini konu alan film, katılımcılara duygusal anlar yaşattı.

Fatma Ceren Yazgan: “Dün yazılan tarih bugün de yazılmaya devam ediyor”

Programda söz alan, henüz göreve yeni başlayan T.C. Lahey Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan yaptığı konuşmada şunları dile getirdi:
“Saygıdeğer misafirler, kıymetli meslektaşlarımız, başkonsoloslarımız,

Öncelikle ben hoş geldim, galiba herkesin arasına en son katılan benim ve hepiniz hoş geldiniz..

Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Hanım’ın ev sahipliğinde ve devletimizin himayesinde bugün bir araya geldik.
Güven mektubu örneğini 3 Eylül’de kral majestelerine sunacağım, dolayısıyla şuan atanmış bir büyükelçi olarak karşınızdayım. Bugün benim, Hollanda’daki Türk toplumuyla ilk buluşmam ve bugün benim için çok anlamlı, önemli bir gün.
Sizler burada küçük bir grup olarak belki çok büyük bir toplumu temsil ediyorsunuz. Bu toplum sadece Hollanda’daki göçmen Türk toplumu değil, aslında 1960’lı yıllardan bütün Avrupa’ya gelen bir büyük topluluktan bahsediyoruz.
Bugün şunu fark ettim: Bizler gibi Türkiye’de doğmuş büyümüş, dünyanın çeşitli yerlerine gitmiş, yaşamış kişiler, Batı Avrupa’ya gelip sizlerle tanışmadan sizin hikâyelerinizi anlamamız mümkün değil; uzaktan anlaşılmıyor. Ben Batı Avrupa’da ilk defa çalışacağım. Bugün benim için çok farklı bir hikâyenin başlangıcı ve sizlerin hikâyelerinin bir bütününü öğrenme sürecimin de bir başlangıcı.
Türkiye’de Mübeccel Kıray’dan önce sosyolojisi çalışılmamış bir göç hikâyesi bu. Sonrasında sanatı, kültürü, tarihi ve kendi özelliklerini anlatan, bunu yaratan Türkiye’deki pek çok platformdan farklı özellikleri olan bir topluluktan bahsediyoruz.
Hollanda üzerinde 19 Ağustos 1964 tarihi gerçekten çığır açıcı bir gün. Sizlerin ve sizlerden sonrakilerin ve öncekilerin hikâyesini yazdıkları bir günün başlangıcı. Göçün 60. yılı, geçen sene selefim büyükelçimiz Sayın Selçuk Ünal ve ekibi tarafından, Hollandalı makamlarla ortaklaşa olarak sizlerin de katıldığı çok güzel etkinliklerle kutlanmış.
Biz de istedik ki bu sene 19 Ağustos tarihinde bu etkinliği devam ettirelim ve geleneksel hâle getirelim. Yani her yıl bugünü farklı veçheleriyle gündeme taşıyalım. Bugünü bir tanışma bir buluşma günü olarak adlandıralım. Aynı zamanda ben emeğini bizimle paylaştığı için Emre Kalender Bey’e çok teşekkür ediyorum. Biraz da onun sayesinde aslında buradayız. Çünkü Türk toplumunun kültürünün, sanatının evrensel kültürle buluşması ile edebiyatı ortaya çıkacak ve sadece Hollanda’da değil bence Avrupa’da yayılacak bir üretimden bahsedeceğiz.

Bu süreç bize bazı dersler veriyor. Birincisi, göç eden sadece Türkler değil yani Hollanda’ya göç eden de sadece Türkler değil ama aynı zamanda Hollandalıların da göçü var. Bu müzenin burada olmasının sebebi Amerika’ya göçen Hollandalıların hareket ettikleri limanın ve peronların tam karşısında olması. Belki de Sirkeci Garı’nın sembolik önemi burada karşımızda duruyor. Dolayısıyla göç sadece bizlere, sizlere özgü bir kavram değil ama her göçmenin de kendi hikâyesi var. Benzeyen hikâyeler olduğu gibi, her ailenin, her bireyin kendi hikâyesi olduğu da bir gerçek. Bu hikâyeleri kendine özgü bir dille şarkıyla, türküyle anlatmak bence bundan sonra yapmamız gereken hep birlikte destek vermemiz gereken bir çalışmadır.

“Türk toplumunun bu üretim yeteneğini gerçekten takdirle, hayranlıkla öğrenmeye devam ediyorum.”

Programımıza Cem Karaca’nın söylediği “Göç Yolları” şarkısıyla girdik. Göçün pek çok sebepleri var ama ilk önce çalışarak, üreterek göçen ve burada geldiği işçi sınıfını temsil eden; işçi sınıfından esnaflığa geçen, esnaflıktan holding kuran ve daha sonra tarıma geçen pek çok hikâye var. Türk toplumunun bu üretim yeteneğini gerçekten takdirle, hayranlıkla öğrenmeye devam ediyorum.
Aramızda siyasetçiler var, ben bir bürokrat olarak bir başka ülkede siyasete soyunan, büyük bir sorumluluk altına giren herkesi saygıyla selamlıyorum. Bu, çok zor bir süreç. Çünkü hem kendi kimliği hem kendi dünya görüşü üzerinden siyaset yapmak kolay değil. Özellikle kadın olunca; kadın siyasetçilerin her yerde işi belki daha zor, yükleri daha ağır. Onun için kadın siyasetçileri ayrıca iki kere daha saygıyla selamlıyorum. Bu konuda pozitif ayrımcılık var mı, evet var.
İlişkilerimizi, birbirimizle olan diyaloğumuzu samimiyet, çıkarsız ve biraz hesapsızlık üzerine kurmalıyız diye düşünüyorum.
Aynı dili konuşuyoruz ama bazen fark ediyorum ki Hollanda’da büyüyüp farklı, değişik kültürleri bir arada gören Türkler’den hem dil olarak hem anlayış olarak öğreneceğimiz çok şey var. Dolayısıyla ben bu öğrenme sürecine bugün başlamış oluyorum. Hoşgörünüze sığınarak devam edeceğim ve bu süreçte de aslında eğitmenlerim de sizler olacaksınız. Buradaki hayat sizlerin hikâyeleriyle başlayacak. Bu belgeselin yapımcısına, teşekkür ediyorum. Bugünü mümkün kılan, fikir annelerinden olan Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık Hanımefendi ve Çalışma Müşavirimiz Merve Hanım’a da şükranlarımı sunuyorum. Devlet olarak daha iyi bir hizmet sağlayıcısı olabilmemiz için ne gerekiyorsa yapmanın gayreti içerisinde olacağız bu yüzden de hep birlikte buradayız.

“Bu sadece sosyolojik ve bilimsel olarak görülen bir hikâye değil; sanat da bunun birleşim noktası”

Bu programı Lahey büyükelçiliği olarak Rotterdam Başkonsolosluğumuzla beraber organize ettik. 19 Ağustos 1964’te imzalanan anlaşmanın 61. yıl dönümünü kutlamadan ve anmadan geçmek istemedik. İzin mevsimi olmasına rağmen sınırlı sayıda davetli ile güzel bir gün geçirdik.
Geçen sene yapılan gerçekten güzel etkinlikler vardı. Bu güzellikler 60 yıl ile sınırlı kalmasın ve 61. yılında da ilerlesin istedik. Bizden sonra göçün 100’üncü yılları kutlanacak. Bugün gerçek tarihin yazılışına, yapıldığına tanık olanlar hâlâ aramızda. Bu tarih dün de yazılmıştı, bugün de yazılıyor. Biraz önce 4 kuşakla birden tanıştık. Şimdi birinci ve dördüncü jenerasyonunun bir arada olduğu sosyal bir olgudan bahsediyoruz. Biz Türkiye’de bunu aslında köylerden kentlere göçle beraber yaşadık. Belki bu kadar anlamlı ifade edebildiğimiz belgesellerimiz Türkiye’de yok ama aslında bu, hepimizin hikâyesi. Herkesin ailesinde, akrabasında mutlaka Türkiye’de Avrupa’ya göçle gelen birileri mutlaka var; benim de akrabalarım var. Dolayısıyla toplu hikâyelerin ötesinde buradaki herkesin bir hikâyesi var. Mektup belgeselinde de gördük. Mesela Ardahanlılar var, Sivaslılar var Karamanlılar, Yozgatlılar var. Yani Avrupa’nın dört bir yanına Türkiye’den birçok şehir yerleşmiş durumda. Onların torunları akrabalarının da içinde olduğu kimi zaman duygusal da bir hikâyesi var. Sadece sosyolojik ve bilimsel olarak görülen bir hikâye değil. Sanat da bunun birleşim noktası. O duygusallığın aslında bilimle birleştiği noktalar da var.

“Bu hikâye sadece Türk toplumunun değil, Türkiye ile Avrupa’nın ortak hikâyesidir.”

Bu müzeyi özellikle istedik, zira bu müzede ünlü bir Türk şefi Maksut Bey’in işlettiği bir kafe var. Bunu da özellikle seçmişler yani bu aslında Hollanda’daki Türk göçmenlere yapılan bir atıf var. Hollanda’nın göç hikâyesi de burada yazılmış. Amerika’ya, Avrupa’ya gidenlerin göç hikâyeleri burada yazılmış, dolayısıyla artık sanatla, edebiyatla buluşturacağımız göç hikâyelerimiz olacak.

Bunun Hollanda’daki Türkler tarafından yapılması bizler için de gurur verici. Hollanda Türk toplumunun, Türkiye-Hollanda ilişkilerine olan katkılarını görüyorum. Üç haftadır Hollanda’dayım, şimdiden görüyorum daha fazlasını okuyorum. Yeni gelenler,, eski gelenler beyaz yakalılar, mavi yakalılar, cami dernekleri, okullar; bizler için artık Türk ve Hollanda bayraklarının altında her iki ülkenin de demokrasisine, kültürüne, toplumsal yaşamına, ekonomisine katkı veren birçok bireyden bahsediyoruz. Yani bu sayının sadece Rotterdam ve bölgesinde 300 bin küsur bin olduğunu düşündüğümüz zaman bu büyük sayının katkıları da o kadar büyüktür. Onun için ben bir öğrenme sürecine böyle güzel bir günde başlamış oldum.

Emre Bey’e bu belgeseli bizle paylaştığı için minnettarız. Onu destekleyenlere bu belgeselin ortaya çıkmasına vesile olanlara da minnettarız. Zira bizden önce yapılmış olan bir işin aslında ekmeğini yiyoruz. Ekmek bir nimettir, onun için müteşekkiriz. Böyle önemli, güzel çalışmaları teşvik etmek istiyoruz. Sanatı, belgeselleri kullanalım çünkü bu bir hafıza. Hafızayı aktarmak da mektuptur, işte o hafızadır. Böyle anlamlı bir güne ev sahipiliğini yapmak bana nasip oldu. Katılan herkese çok da teşekkür ediyorum.”

Emre Kalender: “Bu anlaşmaya ruh veren insanların emeği ve fedakârlıklarıdır”

Büyükelçi Yazgan’ın konuşmasının ardından, birinci nesil ile yapılan söyleşilerden oluşan “Mektup” adlı belgeselin yönetmeni Emre Kalender de kısa bir selamlama konuşması yaptı. Kalender konuşmasında özetle şunlara değindi: ” Saygıdeğer büyükelçim, saygıdeğer başkonsoloslarımız, değerli misafirler, kıymetli hanımefendiler ve beyefendiler,
Bugün sizlerle burada olmaktan ve kıymetli bir belgeseli siz misafirlere sunmaktan dolayı mutluluk duyuyorum. Türkiye ile Hollanda arasındaki dayanışmayı var eden yalnızca bir anlaşma değil bu anlaşmaya ruh veren insanların emeği ve fedakârlıklarıdır.
“Söyleyin memleketten bir haber mi var?” diyerek nice gözyaşlarını yüreklerine gömdüler, en ağır ve pis işlerde alın teri döktüler, hor görüldüler, sahipsiz kaldılar ama Hollanda ekonomisine büyük katkı sağladılar. Ne yazık ki bu kıymetli insanlar aramızdan tek tek ayrılırken, hikâyelerinde birlikte götürüyorlar. Oysa ki bu hikayeler her iki topluma bırakılmış birer mektup niteliğindedir; işte tam bu yüzden belgeselimizin adı da mektuptur. Dileğim bu değerli hikâyelerin her iki topluma tarihi kalıcı bir şekilde geçmesidir. Ayrıca filmin devamı da şu anda yapım aşamasıdır. Sözlerime son verirken belgesinin hazırlanmasına katkı sunan herkese ve hikayenin gerçek sahipleri olan ve bu topraklara ilk nesil olarak gelen o cesur, fedakâr insanlara kalbi şükranlarımı sunuyorum.”

Filme konu olan ilk nesil vatandaşlarımızdan bazıları da programda hazır bulundu ve Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan kendilerine çiçek takdim etti.

Konuşmaların ardından resepsiyona geçildi. Burada davetliler Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan ile tanışma ve konuşma imkânı buldular.

T.C. LAHEY BÜYÜKELÇİSİ FATMA CEREN YAZGAN KİMDİR?

Türkiye’nin Hollanda Krallığı yeni Lahey Büyükelçisi Fatma Ceren Yazgan, 1971 yılı Bursa doğumlu deneyimli bir Türk diplomatı. 1993 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı’na katılarak çeşitli görevler üstlendi. Yurt dışı görevleri arasında Muskat, Kiev ve Moskova büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev almıştır. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’nda Kültürel İşler, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta Avrupa, Kuzey Amerika Genel Müdür Yardımcılıkları ile Güvenlik ve İstihbarat Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini yürüttü. 15 Aralık 2017’den 1 Temmuz 2022’ye kadar Türkiye’nin Tiflis Büyükelçisi olarak görev yaptı. Bu dönemde Türkiye ile Gürcistan arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağladı. 1 Ağustos 2025 tarihi itibarıyla Lahey Büyükelçisi olarak atanan Yazgan, 3 Eylül 2025 tarihinde krala sunulacak güven mektubunun ardından göreve başlayacak.

Hoş geldiniz Sayın Büyükelçimiz, Fatma Ceren Yazgan Hanımefendi,

Görev süresi dolmadan Merkez’in tasarrufuyla Çin-Pekin Büyükelçisi olarak görevlendirilen Lahey Büyükelçimiz Sayın Selçuk Ünal’ın yerine atanan Fatma Ceren Yazgan görevine başladı. Selçuk Ünal, hem çalışmaları hem de kişiliği ile toplumumuz üzerinde derin, silinmeyen izler bırakmıştı. Toplumumuz kendisine karşı derin bir sevgi, saygı ve muhabbet beslemişti. Bundan dolayı da acizane başta ben olmak üzere toplumun tamamı “Gelenin gidenin aratacağı” endişesini duymaya başlamıştık. Ve o geldi; Fatma ceren Yazgan… Ayağının tozuyla “durmak, oturmak zamanı değil” diyerek halkla buluşmak adına önemli bir günün kutlanması, anılması için bir çalışma başlattı. Hollanda’ya İşgücü Anlaşması’nın 61. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir programa ev sahipliği yaptı, misafirleri ağırladı, mütebessim, samimi, engin gönüllü bir davranışla tek tek el sıkışarak “hoş geldiniz” dedi ve endişeleri dağıttı ve bir anda katılımcıların  gönüllerini sevgi ve saygı duygularıyla kuşattı. Deneyimli, çalışkan, bilge, enerji dolu biriyle karşılaştık. Bu hâlinin görev süresince artarak devam edeceğini ümit ediyorum. Selçuk Ünal’ın kalplerde edinen yerinin  muhafaza edilerek Fatma Ceren Yazgan’ın da gönüllerde ayrı bir yer edeceğine inanıyorum. Hoş geldiniz Sayın Büyükelçim, görevinizde kolaylıklar ve başarılar diliyorum. Basın olarak gerektiği yerde yükünüze omuz vermek bizim için bir borç ve onur olacaktır. Zeynel Abidin 

….

Hoş geldiniz Sayın Büyükelçimiz, Fatma Ceren Yazgan Hanımefendi,

Görev süresi dolmadan Merkez’in tasarrufuyla Çin-Pekin Büyükelçisi olarak görevlendirilen Lahey Büyükelçimiz Sayın Selçuk Ünal’ın yerine atanan Fatma Ceren Yazgan görevine başladı. Selçuk Ünal, hem çalışmaları hem de kişiliği ile toplumumuz üzerinde bıraktığı o derin izler bırakmıştı. Toplumumuz kendisine karşı derin bir sevgi, saygı ve muhabbet beslemişti. Bundan dolayı da acizane başta ben olmak üzere toplumun tamamı “Gelenin gidenin aratacağı” endişesini duymaya başlamıştık. Ve o geldi, ayağının tozuyla “durmak, oturmak zamanı değil” diyerek halkla buluşmak adına önemli bir günün kutlanması, anılması için bir çalışma başlattı. Hollanda’ya İşgücü Anlaşması’nın 61. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bir programa ev sahipliği yaptı, misafirleri ağırladı, mütebessim, samimi, engin gönüllü bir davranışla tek tek el sıkışarak “hoş geldiniz” dedi ve endişeleri dağıttı ve bir anda katılımcıların  gönüllerini sevgi ve saygı duygularıyla kuşattı. Deneyimli, çalışkan, bilge, enerji dolu biriyle karşılaştık. Bu hâlinin görev süresince artarak devam edeceğini ümit ediyorum. Selçuk Ünal’ın kalplerde edinen yerinin  muhafaza edilerek Fatma Ceren Yazgan’ın da gönüllerde ayrı bir yer edeceğine inanıyorum. Hoş geldiniz Sayın Büyükelçim, görevinizde kolaylıklar ve başarılar diliyorum. Basın olarak gerektiği yerde yükünüze omuz vermek bizim için bir borç ve onur olacaktır. Zeynel Abidin