ÜÇÜMÜZ DE YANILDIK EVLAT, ÜÇÜMÜZ DE…

İki genç tıp öğrencisi, tıp fakültesi hastanesi bahçesinde çay içiyorlarmış, sıkıntıyla yürüyen yaşlı bir adam görmüşler.

Bak, demiş öğrencilerden biri, zavallının hemoroidi azmış.”

“Hadi ya, demiş öteki, amca bel fıtığından böyle yürüyor.”

“Hemoroiddi, bel fıtığıydı” tartışmaları sürüp giderken, öğrenciler gerçeği, sahibinden duymaya karar verip sıkıntıyla yürüyen adama sokulurlar. Ona tıp öğrencisi olduklarını söyleyerek; “Ben diyorum ki, hemoroidden böyle yürüyorsunuz; arkadaşım da bel fıtığından olduğunu söylüyor. Amcacığım, söyle bize, acaba hangimiz yanıldık?”

“Üçümüz de yanıldık evlatlar, üçümüz de” der yaşlı adam. Öğrenciler, hayretler içinde kalıp, “Hayırdır amca, ne demek üçümüz de yanıldık,  biz ikimiz iddiaya girdik, üçüncüsü kim, hem neden böyle yürüyorsunuz?”

Yaşlı adam: “Bakın çocuklar yolda yürürken gaz sıkıştırdı sandım, yelleneyim  derken altıma kaçırdım.”

Seçim sonuçlarında, anket şirketleri de, siyasetçiler de ben de yanıldım…

Seçimler ve sürpriz sonuçlar…

Hollanda sessiz sedasız, kavgasız gürültüsüz bir seçim dönemini daha atlattık. Kimse kimseye hakaret etmedi, hain ilan etmedi, kutuplaştırıp ötekileştirmedi, seçimi tamamladık. Ne görüntü kirliliği ne de zihin ve kalp kirliliği yaşamadık. Bu yönüyle Hollanda’yı takdir ediyorum.  Seçimlerden önce Radyo Deniz stüdyosunda yapmış olduğumuz bir programda seçim sonuçlarına dönük şu tahminde bulunmuştum: “Birinci parti gibi gösterilen Wilders’ın PVV’si üçüncü parti olacak. GL-PvdA birinci, CDA ikinci parti olacak” Ismarlama sonuç yayınlayan anket şirketleri gibi ben de yanıldım, ancak Wilders’ın kazanamayacağını biliyordum.

Zira ona geçen seçimde büyük bir şans tanınmıştı, o bunu kullanamadı, beceremedi ve arkasına bile bakmadan koalisyonu terk edip kaçıp gitti. Seçmen de onun beceriksizliğini gördü ve bir daha aynı şansı asla tanımayacak.

İnsanların bir kısmı kendisini bir partinin temsil etmediğini düşünüyor. Siyasete güven yüzde 17’lere kadar düşmüş. Zira partiler kendi çıkış zemininden uzaklaştılar. Bir zemin kaybı, zihin bulanması ve fikir karmaşası yaşıyorlar. İşçilerin haklarını savunan parti eksen kaybı yaşamış, burjuvazinin düdüğünü öttürüyor. Özgürlükler ve eşit haklar savunucusu parti, ırkçı partiyle yarış ediyor. Bundan dolayı da seçmen, üyesi olduğu partiye güvenmiyor ve kendisini temsil etmediğini düşünüyor. Siyasetin eski hüviyetine bürünmesi lazım.

D66 partisinin lideri Jetten’in birinci parti olmasının ardında yatan sebep de insanların kavgadan, gürültüden, birbirini dışlamaktan, kutuplaştırmaktan bıkmış olmalarıdır. Seçmenin mesajı net: “Aklınızı başınıza alın, bu ülke hepimizin, sorun çıkarmayın, sorunları çözün.” Umarım ülke sorunlarını dert edinecek, çözüm üretecek, ülke ve insanların menfaati için çalışacak bir koalisyon hükûmeti kurulur, ırkçı partilerin kaynağı kurutulur…

Hollanda’da olası elektrik ve su kesintilerine karşı önceden hazırlıklı olun çağrısı

Hollanda hükûmeti, olası elektrik, su ve iletişim kesintilerine karşı halkı 72 saatlik acil durum hazırlığı yapmaları konusunda uyardı.

Jeopolitik gelişmeler ve iklim değişikliği, acil durum yaşanma olasılığını her geçen gün artırıyor. Hükûmet vatandaşları uyararak, önceden hazırlık yapmaları gerektiğini belirtiyor. Bugün başlatılan “Denk vooruit” (İleriyi düşün) kampanyası, vatandaşları hangi durumlar için nasıl hazırlık yapmaları gerektiği konusunda bilgilendirmeyi amaçlıyor.

Yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle yürütülecek olan kampanyada vatandaşlara üç basit adımla hazırlık yapmaları tavsiye ediliyor: Bir acil durum çantası hazırlayın., Bir acil durum planı oluşturun., Birbirinizle konuşun ve dayanışma içinde olun.

Korona ve aşıyla sınanan insanlar bu sefer de savaşın ayak izleri ile korkutuluyor. Sorunlar yumağı altında ezilen insanların sesinin çıkmaması için suni gündemler oluşturarak, korkutarak sindirilmeye çalışılıyor. Uygulamaya konulması düşünülen planı da süsleyerek sunuyorlar ve sanki makul bir gerekçesi varmış gibi de kabul ettiriyorlar. Tıpkı önceki oynadıkları oyunlar gibi. “Oyuna gelmeyelim” diyeceğim amma maalesef daha şimdiden raflarda mum kalmadı, sular suyunu çekti. Böyledir küresel aktörlerin oyunları; kanını emer ama ayakta alkışlatır…

“Şehirler boşalır, ekonomi ve pek çok sektör iflas ederdi”

Hollanda İstatistik Kurumu (CBS) yayınladığı bir raporla bir gerçeği belgeledi.

“Ya tüm yabancılar Hollanda’yı terk ederse ne olur?” başlıklı yapılan araştırmada uzmanların vardığı sonuç: “Felaket olur, ekonomi çöker, sağlık hizmetleri çöker ve toplum küçülür.”

İşte o rapordan ilginç detaylar…

Hollanda İstatistik Kurumu’na (CBS) göre, Hollanda nüfusunun neredeyse %29’u artık göçmen kökenli. Bu, toplam 18,2 milyonluk nüfusun 5,2 milyondan fazlası demektir.

Tüm göçmenler ve göçmen kökenli Hollandalılar Hollanda’yı terk ederse ne olur? Kulağa gerçekçi olmayan bir senaryo gibi gelse de, ülkemizin yabancı kökenli insanlara ne kadar bağımlı hâle geldiğini gösteriyor. Ekonomistlere, demograflara ve politika yapıcılara göre, bunun etkisi toplumun neredeyse her alanında “felaket” olacaktır.

İşgücü piyasası: Sektörler durma noktasına gelir”

İşgücü ekonomisti, “Göçmenler sayısız sektörde hayati önem taşıyor… Göçmen işçiler olmadan hasat yapılmaz, evler inşa edilmez ve huzurevleri yetersiz personelle kalırdı. Hollanda birkaç hafta içinde ekonomik olarak durma noktasına gelirdi.” diyor.

Mali felaket: “Vergi gelirlerinde milyarlarca avroluk azalma olacak”

Bütün bu sonuçlardan sonra birileri hâlâ “Hollanda dolu, yabancıya, göçmene yer yok” diyorsa bu raporu o gibilerin suratına çarpmak lazım.

Aslında herkes biliyor yabancıların bu ülkeye kattığı değeri ama bunu dillendirmek, duymak işlerine gelmiyor. Sadece beyin, emek, iş gücü değil pek çok alanda çok büyük bir katma değeri var yabancıların. Sosyal, kültürel büyük bir etkileşim içerisindeyiz. Bir yemek kültürü, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma, misafirperverlik gibi duyguların karşılıklı alışverişi bile bu ülkeye kattığımız zenginliktir.  Raporun geniş hâli iç sayfalarda.

Gazetemiz için yıllar önce Schiedam şehrinde görev yapmış emekli bir rahip ile söyleşi yapmıştım. Sağduyulu bir papaz olan G.M. yabancıların ülkeye ve insanlarına verdiklerini şu sözlerle ifade etmişti: “Sizler tam da bizim Allah’ı unuttuğumuz, nimeti değersiz hâle getirdiğimiz bir dönemde geldiniz. Önce bir yaradan olduğunu yeniden hatırlattınız, nimeti baş üstü etmemizi, şükretmemizi tekrar öğrettiniz. Düşeni kaldırmayı, dertliye derman olmayı, muhtaca yardım etmeyi yeniden öğrettiniz. Bizim unuttuğumuz bütün değerleri siz geldiniz, yeniden hatırlattınız”

Bunlar belki şimdi çok iddialı sözler olabilir ama aynen bu cümleleri kurmuştu. Elbette bizim de çok yanlışlarımız oldu ama, genel bir portre çizilecek olursa bu ülkeye ve insanlarına çok büyük katkımız oldu. Zira bu ülkeye yük olmayı değil, ülkenin yükünü almayı öğrendik ve öğrettik. Aldığımızı hak etmeyi, yalana, dolana tevessül etmemeyi öğrendik ve öğrettik.

Kısacası biz kendimizi “yabancı” hissetmesek de hissettirenlere diyoruz ki, biz gidersek bu ülke savaş sonrası hâline geri döner. Bizleri kovma planlarınız varsa onları hiç almamak üzere çöpe atın, hatta yakın. Biz buralıyız ve toparlandık hiçbir yere gitmiyoruz… Sadece kendimizi için değil, bu ülke ve insanları için de biz buralıyız…

Ölümü beklemek…

Sonbaharla birlikte yaprak dökümü bütün hızıyla sürüyor. Her göçen can bizden de bir şeyler götürüyor. Genç bir dostum ağır bir hastalık dönemi geçirdi, halen de sıkıntılı. 6 ay kadar önce doktorlar “kendisi için yapabilecekleri hiçbir şey kalmadığını” söylediler ve eve yolladılar. Umudunu yitirmedi, Allah’a sığındı, moralini bozmadı ve halen hayatta. Ne hastalıklar ömrü kısaltır, ne de doktor ve ilaçlar ömrü uzatır. Allah’ın takdir ettiği ömre O’nun haricinde kimse müdahale edemez.

Kaybettiklerimize rahmet, ağır hastalıklarla mücadele edenlere de sabır ve acil, hayırlı şifalar diliyorum.                               —◄◄…