Değerli okuyucular ve özellikle gençler!

İnsanlar bazen bazı sözleri sarf ederler de, sözün nereye gittiğini, o sözle ne kastettiklerini, o sözün ne işe yaradığını bilmezler.

Öyle sözler vardır ki, yanlıştır, zararlıdır, hatta yalandır ama yine de söylenir durur, birileri tarafından.

Mesela; kayınvalideler (kaynanalar), hocalar, eltiler, görümceler ve akrabalar hakkında söylenen olumsuz sözler gibi…

Belki siz de duymuşsunuzdur: “Akraba akrep gibidir” “Akraba değil, akrep” (Belki telaffuz benzerliğinden böyle denmiş ama yanlış)

“Akraba ile ye iç, alışveriş etme.”

“Düşmanın yoksa, kardeşin de mi yok?”

“Dost istersen yabancı yeter düşman istersen akraba yeter.”

“Faydasız hısımdan, faydalı hasım yeğdir.”

Şüphesiz bu gibi sözler akraba arasında sevgi değil nefret, ilgi değil uzaklaşma, güven değil çekinme, sorumluluk değil terk etme tohumu eker. Hâlbuki İslâm dini derecesine göre akrabaya karşı görevlerimiz olduğunu, bunu yapmayanların vebâl altına kalacaklarını beyan ediyor.

– Akraba

Bunun aslı ‘karib’ kelimesidir. Bu da sözlükte yakın demektir. Terim birbiriyle soy açısından  birbirine yakın, yani aynı soydan (sülâleden) olan kimse demektir. Çoğulu ‘akribâ’dır.

Aralarında nesep, süt ve evlilikten doğan bir bağ ve yakınlık bulunan kimseler için Türkçe’de ‘akraba-yakınlar’ kelimesinin kullanırız.

Kur’an’da akraba manasında daha çok zü’l-kurbâ (Bakara 2/83, 177. Nahl 16/90. Nisâ 4/36. En’am 6/152 v.d.), ulu’l-kurbâ (Nisâ 4/8. Tevbe 9/113. Nûr 24/22), el-akrabûn (Bakara 2/180, 215. Nisâ 4/7, 33) gibi kelimeler kullanıldı.

Ayrıca bir nesebe dayalı kan hısımlığını ifade eden ulu’l-erhâm (Enfâl 8/75. Ahzâb 33/6), âl, ehl ve aşiret kelimeleri de Arapça’da ‘akraba’ mânasına gelmektedir.

– Akraba çeşitleri

Bir yakın akraba var, bir de uzak akraba…

Akrabaları dört kısma ayırabiliriz.

Birincisi: Bakmakla mükellef olduğumuz yakınlar. Anne-baba, dede-nine, çocuklar, gerekirse oğul tarafından torunlar.

İkincisi: Mahrem olan yakınlar. Kendisiyle evlenilmesi ebediyen haram olan akrabaya zû rahîm mahrem (muharrem) denir. Bunlar da kardeş, kız kardeş, amca, hala, dayı, teyze, yeğenler.

Akraba olsun olmasın kayınbaba ve kayınvalideler, gelinler, damatlar ebediyen mahremdir.

Evli oldukları sürece yengeler ve kocaları, kardeş hanımları veya kocaları, yeğenlerin hanımları, kocaları mahremdir.

Süt hısımlığı da bu mahremiyete dâhildir. (Bkz: Nisâ 4/23. Nûr 24/31)

Üçüncüsü: Nâmahrem olan ama mahremlere yakın akrabalar. Bunlara zû rahîm gayru mahrem (Türkçe’de nâmahrem) denir. Amca, hala, dayı, teyze çocukları, onların çocukları… Süt olanlar da aynı…

Dördüncüsü: Aynı soyadını taşıyanlar, 2., 3., veya 4. Kuşakta birleştiğimiz akrabalar. Bunlar da zû rahîm gayru mahrem (Türkçe’de nâmahrem). Bunun sınırı da oldukça geniştir.

Bir de bunlardan olup da komşu olanlar. Böyle bir durumda komşuluk hakkı da devreye girer.

Kişinin neslinden geldiği baba, dede, ana, nine… gibi yakınlarına usûl, onun neslini sürdüren oğul, kız ve bunların çocuklarına da fürû’ denir. (Akyüz, V. TDV İslâm Ansiklopedisi, 2/285-287)

– Kur’an’da akrabalık

Kur’an pek çok âyette akraba ilişkilerine, akrabalara yardım (infak) ve iyilik etmeye, onlara karşı sorumluluklara veya görevlere dikkat çekiyor.

 “Allah’a kulluk edin, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakınlara (akrabaya), yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yakınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altındaki kimselere iyilik edin…” (Nisâ 4/36. Ayrıca bkz: Bakara 2/83)

Allah (cc) akrabalık bağını kesmenin yanlış olduğunu beyan ediyor ve bunu yapanları âdeta kınıyor.

 “… Allah’tan hakkıyla ittika edin (korkup-çekinin) ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının…” (Nisâ 4/1) Burada Allah’a saygının hemen arkasından bu yasağın gelmesi dikkat çekici.

Rasûlullah (sav): “…Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse, akrabâsına iyilik etsin!..” buyurdu. (Buhârî, Edeb/85. Müslim, Îmân/74, 75)

“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabâsını kollayıp gözetsin!” (Buhârî, Edeb/12, Büyû’/13. Müslim, Birr/20, 21. Ebû Dâvûd, Zekât/45)

Akrabâlarıyla bağını keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler uyarılıyor:

“Onlar ki, iyice pekiştirdikten sonra da Allah’a verdikleri sözden dönerler, Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini ayırırlar, yeryüzünde fesat çıkarırlar… ” (Bakara 2/27. Bir benzeri: Ra’d 13/25)

Burada Allah’ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şey’den maksadın akrabalık bağı olduğu da söylenmiştir.

Bu konuda Rasûlullah’ın (sav) da uyarıları var: “Âhirette cezâsını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah’ın çabucak cezâlandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulmetmek ve akrabâyı ihmâl etmektir.” (Ebû Dâvûd, Edeb/43. Tirmizî, Kıyâme/57. İbn-i Mâce, Zühd/23. Bir benzeri: Tirmizî, Deavât/115 no: 3573. Ahmed b. Hanbel, 3/18)

“Akrabâsıyla ilgisini kesen kimse (kolay kolay) Cennete giremez.” (Buhârî, Edeb/11. Müslim, Birr/18, 19)

Kur’an akrabaya ilgi gösterenleri ise övüyor:

“… Onlar, öylesi iyi kullardır ki, sevdikleri mallardan akrabaya, yetimlere, yoksullara, fakir düşmüş yolculara, ihtiyaçlarını arz edenlere ve esirlere yardım ederler…” (Bakara 2/177)

Görüldüğü gibi birilerinin yanlış bir şekilde iddia ettiği gibi akraba “akrep” gibi değil; kendilerine karşı sorumlu olduğumuz en yakınlarımızdır.

Çok önemli bir sebep olmadığı hâlde akraba ile bağları ve münasebetleri kesmek doğru değildir. (Avrupa yaşayan insanımız için Türkiye’ye gitmek, oradaki akrabalarla ilgi, bağ kurma açısından önemli bir fırsattır.)                  –
Hüseyin Kerim Ece –◄◄