
Sosyal medya, artık sadece bir iletişim aracı değil; eşler arası iletişimden çocukların dijital alışkanlıklarına, mahremiyetin zayıflamasından medyanın kurguladığı aile algısına kadar uzanan bu geniş etki alanına sahip. Bu kapsamlı değerlendirme, aileleri bilinçli sosyal medya kullanımına çağırıyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Betül Önay Doğan, bir iletişim aracından çok daha fazlası hâline gelen sosyal medyanın, aile içi iletişimi de olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekti.
Eşler arasındaki iletişimin yanı sıra ebeveyn-çocuk ilişkisine de etkileri gözle görülür şekilde artan sosyal medya, ilişkilerin de dijitalleşmesine yol açtı. Öyle ki aile içi iletişim aynı çatı altındayken bile sosyal medya üzerinde kurulur hâle geldi.
Eğlenceli Olanı Tercih Etme Güdüsü
Sosyal medyayı bireysel tercihlerin şekillendirdiğini dile getiren Doğan, şu ifadeleri kullandı:
“Ne kadar çevrimiçi olacağımızı ya da hangi platformları kullanacağımızı biz belirliyoruz. Artık televizyonun karşısında olduğu gibi tüm aile bir arada değiliz. Ailemizin yanındayken, çok uzaklarda olabiliyoruz. İstediğimiz şeye istediğimiz zaman ve istediğimiz kadar dikkatimizi veriyoruz. Bu durum iş yerinde verimi peşinden sürükleyebilir ama aile içi iletişimde sıkıntılar doğurduğunu düşünüyorum.
Eğlenceli olanı tercih etme güdüsü bizi eşimizle yapacağımız uzun bir konuşma yerine, sosyal medyada zaman geçirmeye yöneltiyor. Sosyal medyada zaman geçirdikçe orada kalmaya daha istekli oluyoruz. Yapılan çalışmalar kendi belirlediğimiz kurallarla yaşamayı tercih ettiğimiz, bu sebeple sosyal medyada çokça zaman geçirdiğimizi bulguluyor. Kurallarını bizim belirlediğimiz bir dünyada yaşamak istiyoruz. Sosyal medya buna olanak sağlıyor. Teknoloji bağımlılığının da temel sebeplerinden birisinin daha güçlü olduğumuz ve daha çok eğlendiğimiz bir alanda daha fazla zaman geçirme isteği olduğunu düşünüyorum. Burada dile getirilenlerin bir sonucu olarak aile içi iletişim, daha önce olmadığı kadar zarar görüyor. Birlikte zaman geçirmek yerini sosyal medyada zaman geçirmeye bırakabiliyor.”
Çocuklarımız Yanımızda Ama Güvendeler Mi?
Aile içi iletişimin dışında, yine aileyi ilgilendiren bir başka konunun çocukların sosyal medya kullanımları olduğuna dikkati çeken Doğan, “Ergenlik çağındaki çocukların oyun oynama alışkanlıkları üzerine yaptığımız bir çalışma, bize ailelerin çocukların sosyal medyada nasıl zaman geçirdiklerini, oynadıkları oyunların içeriklerini bilmediklerini gösterdi. Çocuklarımızın yanımızdayken bile güvende olamayabileceklerini göz önünde bulundurmalıyız.” dedi.
Dr. Betül Önay Doğan, yine çocuklarla ilgili bir başka sorunun empati yoksunluğu olduğunu aktararak, bu konuda yaptığı çalışmayı şöyle aktardı:
“Liseli gençlerin, bir mobil aplikasyon üzerinden, anonim kalarak, birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını inceledik. Öğrenciler, anonim kaldıkları sürece yani kim oldukları bilinmediği sürece, kendi arkadaşlarının isimlerini söyleyerek onlara hakarette bulunmakta, yine arkadaşlarının özel hayatı hakkında konuşmakta bir sıkıntı görmüyorlar. İsim vererek çok ağır hakaretlerin, alay ve aşağılamanın yapıldığını gördüm. Yüz yüze iletişimde, karşımızdakinin bir damla gözyaşı konuşmanın seyrini değiştirebilir. Sözsüz iletişim olarak tanımladığımız el, yüz hareketleri, ses tonu gibi sözlerden bağımsız ama sözleri destekleyen unsurlar iletişimimizi nasıl kurmamız gerektiğinin ipuçlarını verir. Sözsüz iletişim sayesinde karşımızdaki kişiyi daha iyi anlarız, empati kurarız. Sosyal medya üzerinden sürdürülen iletişimdeki empati yoksunluğunda, sözsüz iletişimin olmayışının çok büyük bir etkisi var. Bu durum en çok çocuklarımızı etkiliyor.”
“Medya İletileri Kurgulanmıştır; Gerçeğin Kendisi Değil Bir Yansımasıdır”
Medyanın da bir sosyalizasyon ajanı olduğunu, fakat aile üyelerinin medyayla geçirdiği zaman birbirleriyle geçirdikleri zamanın önüne geçtiğinde, bu sosyalizasyon sürecinde, yani toplumun sağlıklı bir şekilde devamını sağlayacak uyumluluk ve eğitim sürecinin işleyişinde aksamaların olacağını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Gül Esra Atalay, “Aile bireyleri medyayı yüz yüze etkileşim, duygu paylaşımı, birlikte geçirilen kaliteli zamana tercih ettiklerinde aile olumsuz etkilenir. Medya iletileri kurgulanmıştır; gerçeğin kendisi değil bir yansımasıdır. Manipüle edici ve yozlaştırıcı olabilir. Bu süreç yeni kuşakların sağlıklı bir şekilde gelişmesini engelleyebilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Atalay değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Değerler, doğaları gereği dinamiktir. Zaman içerisinde değişirler; fakat sosyal medyanın yoğun kullanımıyla bu değerlerde çok hızlı bir değişim yaşandı. Sosyal medya ortamı kendi değer yargılarını yarattı. Teşhir etme, abartı, kurgu, mahremiyetin önemsizleşmesi bu alanın normları hâline geldi. Bizim geleneksel aile değerleri açısından baktığımızda aile içi mahremiyet algısının sosyal medyanın etkisiyle zayıfladığını gözlemliyoruz. Alçakgönüllülük, kanaatkarlık gibi değerlerin ortadan kaybolduğunu görüyoruz. Sosyal medyanın etkisiyle bireyciliğin çok daha fazla öne çıktığını, bireysel başarının ve bireysel mutluluğun önem kazandığını görüyoruz. Geleneksel aile yapısı bu etkilerle farklılaşıyor.
Yüz yüze iletişimin, aile için son derece önemli olduğunu vurgulayan Atalay, sözlerine şöyle devam etti:
“Sosyal medya mecraları nedeniyle eşler arasında kıskançlıklar artıyor, çiftler sosyal medyayı birbirlerini gözetlemenin, kontrol etmenin aracı olarak da kullanıyor. Aile içerisinde bir sorun, bir kopukluk varsa, bireyler eşlerinden göremedikleri ilgiyi, yakınlığı sosyal medya mecralarından iletişime geçtikleri ya da tanıştıkları kişilerde arayabiliyorlar. Bu durum elbette ki evlilikler için büyük bir tehdit oluşturuyor.”
“Mahremiyetin Yıkımı Aileyi Kırılganlaştırıyor”
Mahremiyetin, aile değerleri içerisinde çok önemli bir yere sahip olduğunu, eskiden aile içerisinde gerçekleşen iyi ya da kötü olayların dışarıyla paylaşılmasının bir sınırı olduğunu hatırlatan Atalay, “Sosyal medyanın aile değerleri içerisinde adeta yerle bir ettiği bir alandır mahremiyet. Bugün aile içerisinde yaşanan sorunların da mutlulukların da çok mahrem sayabileceğimiz anların da sosyal medyada paylaşıldığına ve bunun kanıksandığına şahit oluyoruz.” dedi.
Aile içi mahremiyetin yıkımının, aileyi kırılganlaştırdığını, dışarıdan gelecek etkilere açık hale getirdiğini ve aynı zamanda kötü niyetli kişilerin de işine yarayabildiğini ifade eden Atalay, “Çünkü sosyal medyada yapılan paylaşımlarla farkında olmadan birçok bilgiyi de açık etmiş olabilirsiniz. Adınız, aile bireylerinin adları, oturduğunuz ev ya da belli bir günde belirli bir saatte nerede olduğunuz gibi bilgiler herkesçe görülebiliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Zararın Sebebi Yanlış Kullananlardır”
Dr. Öğretim Üyesi Gül Esra Atalay, sosyal medyanın olası zararlarından aile bireylerinin korunmasının çözümünün, yeni medya okuryazarlığından geçtiğini vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
“İnsanlar bilinç kazandıkça, bu platformları nasıl kullanacakları konusunda bilgilendikçe zararlar minimuma indirilebilir. Nihayetinde zararın sebebi sosyal medyanın kendisi değil, onu yanlış kullanan insanlardır. Bu nedenle çözüm de yine insanın değişmesiyle mümkün olabilir. Sosyal medya birden hayatımıza girdi, çok hızlı şekilde yayıldı ve yine aynı hızla yenileniyor, her geçen gün yeni kullanım alanları ve yeni alışkanlıkların gelişmesi söz konusu.
camiahaber.com
