“Bir başıma kalsam şeh-i devrâna kul olmam,

Vîrân olası hânede evlâd u ıyâl var” (Dertli)

Seçimlerimizle varız; yaşadığımız hayat, büyük ölçüde kendi tercihlerimizin bir sonucudur. Bu durum yalnızca bireysel hayatımız için değil, toplumsal yaşamımız için de geçerlidir. Toplum olarak içinde bulunduğumuz koşullar, kolektif seçimlerimizin bir yansımasıdır.

“Seçim” kelimesi, gündelik yaşantımızda birçok anlam taşısa da, en çok belirli aralıklarla vatandaşların kendilerini yönetecek kişileri belirlemeleriyle ilişkilidir.

Sözlüklere bakalım önce. “Seçmek”: Eski Türkçede seç- ‘ayırmak’ fiilinden evrilmiştir. Bu fiil, seş- ‘(düğüm) çözmek’ fiiliyle eş kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir. Türkiye Türkçesinde seş- ‘çözmek’ ve seç- ‘ayırmak’ biçimleri en az 17. yüzyıla kadar ayrı kullanılmıştır. Kutadgu Bilig’de şu örnek geçer: Yarar ya yaramazları seçip adra tutğan (yararlı ile yararsızı seçip ayrı tutan). Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmanî’de şöyle açıklar: ‘Seçmek: intihab, nasb; iyisini ayırtlamak, teşhis etmek; ince şeyi görmek, uzaktan fark etmek. (…) Seçici: mümeyyiz. (…) Seçim: teşhis.”

(N.S.) Özellikle Kutadgu Bilig’de kayıtlı anlamı bize İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin “Kişinin lehine ve aleyhine olan meseleleri bilmesidir.” şeklinde yaptığı fıkıh tanımını hatırlatıyor. Seçim yapmak, ‘ayırmayı’ ve sonra en doğrusunu seçmeyi ifade ediyor. Seçim yapan kişinin belirli bir seviyede uyanıklığa, farkı tefrik etme yetisine sahip olması gerekiyor. Duygusallıktan ve tarafgirlikten uzak bir konumda olması beklenir.

Çağdaş siyaset düzeninde, haklar ile ödevlerin dengelendiği demokratik yönetimlerde fikirler, ancak siyasi örgütlenme ve seçim yoluyla toplumdan meşruiyet ve yetki alabilmektedir. Burada dairesel olarak fikirler, örgütlü toplum, halk arasında işleyiş dönmektedir. Fakat toplumun geneli örgütlü birlikteliğin içinde yer almamaktadır. Burada propaganda devreye girmekte, geniş toplum kesimlerinin beklentilerine karşılık gelecek programlar arz-ı endam etmektedir. Bu programların halk nezdinde kabul görmesine etki eden hususlar var ve bu konjonktürel olarak değişmektedir. Gelecek endişesi, geçim, toplum mühendisliği eliyle kotarılan ve öne çıkarılan yerel aidiyetler.

Siyaset her ne kadar fikir temelli bir çıkışa sahip olsa da, çok daha belirleyici olan husus çıkarlardır. Genellikle negatif bir anlam yüklenen bu kavramın, toplum ve siyaset açısından makul bir tarafı vardır. Zira insanın fıtri olarak karnını doyurmak, barınmak ve güvenli bir ortamda yaşamak gibi istekleri vardır. Bu isteklere meslek ve siyaset hiyerarşisi içinde en külfetsiz bir şekilde ulaşılmayı talep eder. Bu beklenti güç merkezleri meydana getirir. Politik partiler toplumdan aldıkları olur ile bu merkezlere etki etmek isterler. Burada önemli olan, toplumun bir kesiminin elde ettiği gücü, toplumun başka bir kesimine baskı aracı olarak kullanmamasıdır.

Klasik ve modern dönem siyasetinde güç merkezleri, çıkar ve toplum beklentisi değişmezken bunun organizasyonu, bağlayıcılığı ve ifade şekilleri değişebilmektedir. Pek çok siyasi ideoloji veya siyasi/ felsefi görüşler/ hareketler bu grift işleyişe dair teklifler sunmaktadırlar.

Türk cemaatinin siyasi alandaki görünümü, son yıllara kadar hali hazırdaki siyasi partiler üzerinden olmaktaydı. Sonrasında belirgin bir biçimde, popüler siyasetin ivme kazanması ve tazyikiyle yeni neslin politik arenada parti olarak görünmesine sebep oldu. Önceki dönemlerde siyasi tercihleri belirleyen meseleler daha spontane ve siyasi yelpazenin merkez partileri üzerinden halledilirken, son dönem siyasi seçimleri tetikleyen hususlar daha popüler ve manipülatif hususlar olmuştur.

Seçimlere katılımın beklenilenin altında olduğu dillendirilen bir konu. Bunun çeşitli sebepleri var ve üzerinde konuşmamız gerekir. Öncelikli olarak, altmış yıllık müktesebata sahip bir toplumun, tarihi bir hafızası maalesef oluşmamıştır. Dönemsel olarak ve problem merkezli reaksiyoner tepkiler ön plana çıkmıştır. Ufku gözetlemek yerine bugün ne oluyorsa ona dair bir çözüm önerisi daha çok tercih edilir hâldedir.

Kanaatimce ilk neslin bize bıraktığı geçim endişesi (haklı olarak) hâlâ devam ettiriliyor oluşu bunun nedeni olabilir. Yoklukla sınanmış ilk neslin bu tavrı haklı olabilir fakat yeni neslin bu hat üzerine devam etmesi makul değildir.

Aidiyet, dil vb. konularda bir problemi olmayan yeni neslin, yalnızca geçim telaşı ile geri durması, aidiyet duygusunu organize edecek bir fikirden ve idealden mahrum olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu kadar zaman ne olmadığımızı anlatmaya çalışmamız birazda bu sebepten ötürüdür. Ne olduğumuzu anlatabilme safhasına gelemeyişimiz, duygusal tepkiler ve kırılganlıklara sebep oluyor.

Yeni neslin geriye dönük buradaki geçmişimizi hafızaya dönüştürmesi ve herkesi içine alacak teklifler sunması beklenmektedir. Donanımları buna müsait. Tekliflerini oluştururken kullanacakları dili inşa etmeleri, iki kültürün sahip olduğu değerleri özgün bir şekilde formüle edebilmelerine bağlı. Dayandıkları toplum kesimi ile yüksek siyasi erkin arasında köprü olabilmeyi öncelemeleri gerekir. Bu, popüler ile kadim olanın dengelenmesi ile mümkün.

Gücün siyaseti yerine siyasetin gücünü, sayısal üstünlük yerine erdemli oluşun gündeme taşınabilmesi gerekir.

İnsan olmanın değersizleştirildiği bu çağda, yeni nesil siyaset üzerinden insan olmanın erdemini herkese duyurabilir.

Seçimlerimiz ile varız ve buradayız

Behçet Ali Şeker –◄◄