
Değerli okuyucular, özellikle gençler!
Dünya hayatıyla İslâm’daki âhiret inancı arasında bağ olduğunu, hayatımızın âhirete dönük yüzü olduğunu unutmayalım. Yaptığımız her eylemin (amelin) davranışın, hatta her konuşmanın burada karşılığı olduğu gibi, asıl karşılık âhirettedir.
Evet, evet, kim nasıl inanırsa inansın, nasıl yaşarsa yaşasın, Müslümanlar öteki hayata (âhirete) iman ederler ve bu dünya hayatlarını ona göre yaşarlar.
‘Âhiret’ kavram olarak, öbür dünya, ölümden sonraki hayat demektir.
Dünya hayatı için ilk (ûla), ölümden sonraki hayat için ise ‘âhiret (son hayat)’ denmiştir. Bu anlamda dünya ilk, ‘âhiret’ ise son ikâmet yeridir.
Kur’an, ‘âhiret’ kavramını sık sık dünya kelimesi ile birlikte kullanmaktadır. Her ikisi arasında sıkı bir ilişki vardır. Âhiret dünya hayatını takip eden, ama ölümsüz bir hayatın adıdır.
Bir başka deyişle ‘âhiret’, dünya hayatının sonuçlarının alınacağı, yapılanların değerlendirileceği yerdir.
İslâma göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Günün birinde tıpkı diğer canlılar gibi dünya hayatının tümü sona erecek, yani Son Saat, arkasından da Kıyâmet, yani yeniden diriliş, hesap (mizan) gerçekleşecek. Sonra da dünyada herkes ne için çalışmışsa ona kavuşacaktır. (Bkz: Hacc 22/2. Kıyâme 72/1. Zümer 39/68. Nebe’ 78/17-18. A’raf 7/8-9. Kâria 101/6-11. Mü’minûn 23/102-103)
Kim zerre kadar hayr işlerse onu, kim de zerre kadar şer işlerse onu görecektir. (Zilzâl 99/7-8)
Bu demektir ki âhiretteki kişinin karşılaşacağı sonuç, kendi elleriyle kazandığı, hak ettiği karşılıktır. Kim orada hangi karşılık/sonuç istiyorsa, bu dünyada onun için çalışır.
Âhirete iman etmek aslında ‘Hesap verme’ bilincidir. Yani hayatın, nimetlerin, amellerin ve emânetlerin hesabını verme inancıdır. Âhiret inancı, “yaratılışın, yani dünya hayatının niçin var olduğu?” sorusunun da cevabıdır. Dünya hayatında insanın yaptıkları iyi veya kötü, er veya geç karşısına çıkar. Kişi ne için çaba gösteriyorsa ona ulaşır. Ulaştığı şey onun ne için çalıştığına bağlıdır.
Âhiret hayatı bu hayatın devamıdır. Sürekli olan âhiret hayatının iyi veya kötü temelleri dünyada iken atılır. Burada yapılanlar, oradaki hayatın rengini belli eder. Buradaki tercihler, aslında orada hedeflenen şeyin tercihidir.
Kısa ve anlık zevkler isteyenler çok kısa, geçici ve evcilik oyununa benzeyen dünya hayatına razı olurlar. Bunun karşılığında ise, sonsuz mükâfatı ve mutluluğu kaçırırlar. (Hadid 57/20. Muhammed 47/36. En’am 6/32)
İslâm Allah’a ve âhirete iman etmeyi esas alır. Kur’an baştan sonra insanlara Allah ve âhiret gerçeğini hatırlatıyor. Pek çok âyette “Son Saat” ve “Kıyâmet” sahneleri anlatır, orada gerçekleşecek olaylardan ve sonuçlardan söz ediyor.
Bunlarla insanları uyarıyor. O güne burada hazırlanması gerektiğini haber veriyor.
Zira âhirete iman kişinin dünya hayatını düzenlemesini, aklını başına almasını, sâlih amel dediğimiz yarayışlı, faydalı eylemler, işler yapmasını sağlar. Üstelik dünya hayatı fâni, ölümden sonraki hayat ise bâki ve gerçek hayattır. (Ankebût 2/64)
– Âhiret yoksa dilediğini yap!
Yaptığının hesabını vermeyeceğinden emin olan, polisten, mahkemeden kurtulacağını adı gibi bilen bir kimse; niye canının istediğini yapmasın ki? “Bana kimse karışamaz, bana hiç kimse hesap soramaz” diye düşünen kimse istediğini yapar.
Bunları frenleyecek bir kurum, engel olacak bir formül yok. Zalimler böyle düşündükleri için zulmetmeye devam ederler ya… Pek çok câni, katil, hırsız, gâsıp âhireti kabul etmedikleri için böyle olmadılar mı?
Ancak âhirete iman eden böyle değildir. Onlar yaptıklarının kayıt altına alındığından emindir. Bu kayıt altına alınan belge günün birinde kendi lehinde ve aleyhinde tanık olacak. (Bkz: İsrâ 17/13-14. İnfitâr 82/10-12. En’am 6/59)
Mü’min bilir ki, insan bu dünyada her ne kadar bazı davranışlarına biraz karşılık alsa bile, asıl karşılıklar öte dünyada verilecektir. (Yûnus 10/27. Şûrâ 42/40. En’am 6/160. Kehf 19/88)
Yaptıklarının kayıt alındığına ve günün birinde bunlardan hesaba çekileceğine inanan bir kimse kötülüklerden, haksızlıklardan, günahlardan kaçınmaya çalışır. Bu iman ve bu şuur onu kötü fiillere karşı frenler. Onu iyi amellere, güzel davranışlara teşvik eder.
Ölümü hesaba katmayan, hayat ve dirilişi olmayan bir ölüm anlamsızdır. Hesabı verilmeyecek olan bir hayat her açıdan saçmadır.
Hesap, mükâfat ve ceza, iyi ile kötünün, iyilik ile kötülüğün farkı yoksa; hayatın anlamı da yok demektir.
Hatta ahlâk ve faziletin, iyiliğin, diğergâmlığın, yardım severliğin, adaletin, insana saygının, hoş görünün de önemi kalmaz.
Âhiret inancı, hayatı düzene koyan, iyilik yapma duygusunu artıran, kötülük/günah yapma arzusunu azaltan, kişinin kendisini kontrol etmesini sağlayan en önemli bilinçtir.
Kişi sonsuz hayata, o hayattaki kurtuluşun veya mutluluğun bu dünyadaki davranışlarla kazanılacağına güçlü bir şekilde inanıyorsa; iyi olmaya, daha iyi olmaya, iyilik yapmaya, en güzel ahlâkı kazanmaya çalışır.
Âhiret inancı kişiye sorumluluk yüklediği gibi umut da verir. Onu amaçsızlıktan kurtarır, hayatına anlamlı bir hedef gösterir. İnsana haddini de bildirir.
Ve, Müslüman âhiret hayatı yokmuş gibi yaşamaz, davranamaz…
Hüseyin Kerim Ece —◄◄