
“İnsan hayatında en hızlı ne geçiyor?” diye sorsanız herhâlde ilk aklımıza gelecek olan kavram “ZAMAN” olacaktır. Hz. Adem’den beri gelen çok büyük bir okyanusun parçasıyız ama okyanus olarak hesap verecek olsak da her damla kendi yaptıklarından hesaba çekilecek. Düştüğümüz yere cansuyu mu olduk? Allah’ın rahmetine aracı mı olduk, kirli sulara karışmadan sadece berrak sulara kavuşmanın çabasını mı güttük, yoksa hiç böyle kaygımız olmadan kirli sulara mı karıştık, yağmurda hiç bir faydası olmayarak bir kayadan kayıp düşen bir damla olarak mı son bulduk?
Bulutların arasından yeryüzüne doğru yol alırken, bereketli topraklarla kayalar arasında seçim yaparken Allah, bize bir ZAMAN bahşetmiş. Yukarıdan aşağıya sadece bir yolculuk hakkımız var, buhar olup ancak huzur-u mahşere gideceğiz, tekrar bulutlara dönüş izni yok. Evet insanız, bazen damla hâlindeki yolculuğumuzda göklerden yere doğru yol aldığımızın yolun hiç farkında bile olmayabiliyoruz. Ki bazen bu insani de olabiliyor. Fakat bu bir istisnadan hayat tarzı hâlinde dönüştüğünde tehlikeli hâle dönüşebiliyor.
Her şeyi en ince detayına kadar hem içerik hem de estetik olarak düşünen Rabbimiz, farkındalık için namazı hayatımıza serpmiş. Yeryüzü insanının bu farkındalık için, özellikle İslam’la müşerref olmayanlar için, türlü türlü meditasyonlara başvurduklarını biliyoruz. En büyük sebep, hayatın hengamesinden kurtulup, zihnimize sakinlik, dinginlik getirmek ve yolculuğumuzda bir mola verip ZAMAN’ı sürekli kontrol etmek örneğin. Evet, herkes namazın içini kendine göre doldurabilir. Hatta bu konuda tarih içerisinde özellikle Rasulullah’ın ve sahabelerin namaz kılışları ile ilgili çok güzel örnekler mevcut ve her okuduğumda beni etkiliyor. Fakat tehlikeli olan kısmı bunları ulaşılmaz birer menkıbeler gibi okumak. Eğer insan damla ve zaman metaforundan yola çıkarak namazlarla farkındalığı güncellerse bereketli topraklara cansuyu olabilir.
Bahsettiklerim hayal mahsulü bir mizansen gibi gelebilir. Ama öyle değil. Neden? Özellikle Kur’an okumalarımdaki Allah’ın işaret ettiği noktalar, hadislerdeki yine çok önemli önemli ayrıntılar ve insanlık tarihine baktığımda aslında her şey çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Fakat burada literal ifade etmek istemiyorum, çünkü insan bazı şeyleri kendisi tecrübe edip hissetmesi gerekiyor. Evvelinde ise muhakkak yukarıda bahsettiğim sıralamada düzenli okumalar gerekiyor.
Bazen Allah bir anda karşıma bir ayet çıkarıyor ve sanki ilk kez okuyormuşsunuz gibi geliyor. Burada insanın psikolojik o anki hâli de çok büyük bir rol oynuyor.
Psikoloji ve Hayat
Epeydir üzerinde durduğum konu bazı spesifik konularda insan psikolojisi açısından olayları değerlendirmek. Geçen ayki yazı da buna bir başlangıç oldu aslında. Bazı ayetlerde, hadislerde ve tarih içerisinde yaşanan olaylarda psikolojik unsurlar kendisini o kadar çok belli ediyor ki. Mesela bir örnek verelim: Günümüzde de sosyal medyada, televizyonda, gazetelerde eğer bir kişiyi, grubu, dini vs. ağzı laf yapan, çok takip edilen, meşhur kişiler tarafından aşağılandığını, hicvedildiğini görürseniz bunun ne kadar etkili olduğunu, bazı insanların algılarını etkilediğini de görürsünüz. Hatta bir meselede tartışan iki kişiyi izleyin ve videonun içeriğine yapılan yorumları incelediğinizde, sizin dünya görüşünü sevdiğiniz insanın savunmalarını, düşüncelerini değerli bulursunuz. Oysa aynı sizin yaptığınızı, karşı tarafın taraftarlarının da yaptığını yorumlarda okuyabiliyorsunuz. Evet birinci sebep, sizin dünya görüşünüzü temsil etmesi, kimi zaman da sevdiklerimizin çoğu görüşüne sempatiyle bakmamız, hadi aşırı bir durumda ise sadece düşmanlık beslemezsiniz, neyse der geçersiniz. Özetle Kur’an’da Allah’ın düsturu çok önemli: “Birilerine olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin (Maide 8).” Fakat insanın psikolojisi adalet terazisini de etkileyebiliyor. Zaten bu kişilerin de kesinlikle hâkim olmaması gerekir.
Psikolojik olarak bazı tereddütlü insanların ise manipülasyona daha kolay maruz kalmaları düşünülebilir. O yüzden Rasulullah döneminde İslam’ı aşağılayan kişilere de Rasulullah’ın tepkisi ağır oluyordu. Kendisi o kadar hoşgörülü olmasına rağmen bu konuda oldukça net bir tavır sergileyerek, Mekke’nin Fethi’nde öldürülecekler listesine şair olarak Ka’b bin Eşref’i de ekliyor. Dibi kökü bir şair denilebilir. İşte burada psikolojik olarak insanların etkilenmesi devreye giriyor. O yüzden Müslümanların şairi Hasan bin Sabit de Rasulullah için çok değerliydi, çünkü aşağılamalara cevap verilmesi gerekiyordu. Çünkü hem birey hem de toplum psikolojisi etkileyen bu unsurlar müthiş değerli. Hatta şöyle düşünün: İki takım aynı futbolcularla, aynı alan ölçülerinde maç yapmalarına rağmen kendi sahalarında ve deplasmanda oynamaları arasındaki farkın tek açıklaması sadece psikolojiktir. Kendi sahanızda ve tribünlerde sadece ses çıkaran taraftarların etkisini başka nasıl açıklayabilirsiniz?
Bugün edebiyatın böyle bir gücü yok, ama sosyal medyanın müthiş bir etki alanı mevcut. Müslümanların bu etki alanını boş bırakmadıklarını düşünüyorum. Ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar ve gün geçtikçe daha da iyi olacaktır inşallah. Çatışma dilinden uzak ama kendi hikâyemizi bütün dillerde anlatabileceğimiz çok önemli bir platform sosyal medya. İnternet çağını bu şekilde değerlendirmek bizim için çok önemli bir nimet.
Müslümanların en büyük desteği, eğer inançlarında samimi olursak Allah bizi 5000 melekle destekliyor. Daha ne olsun.
Ergün Madak—◄◄