
İnsanın Gözünü Ne Doyurur?
Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi hâlinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
İbretlik bir hikâye… Benzeri çok kez yaşanan ve duyulan bir kıssa. Bu kıssadan nasıl bir hisse almalıyız? 60-70 yıllık bir ömür için; bu dünyada yaptığımız iyilik, insanlık ve kulluk dışındaki bütün uğraşların boş olduğunu göreceğiz.
Bir metrekarelik toprağa sığan insanın dünyayı arzulaması ne garip. Kardeşi kardeşe düşman eden, akrabayı akrabalıktan silen bu düşünceyi zihnimizden, kalbimizden silip atmalıyız. Bu aç gözlülük, tamahkârlık ve dünya sevgisi maalesef çok acı bedeller ödetiyor.
Bu zulme, bu soykırıma karşı sizi dilsiz şeytan hâline getiren nedir?
“Müslümanların asıl kaybı, imanlarını aksiyonla besleyememeleridir. İman mücadeleyle anlam kazanır. Mücadele yoksa, İslam bir kültürden öteye geçemez.” (Aliya İzzetbegoviç)
Dünyayı kana bulayan, on binlerce masumun canına kıyan Siyonist cani Netanyahu, utanmadan “barış” kelimesini ağzına alıp “Nobel Barış Ödülü”nü emir ve destek aldığı baş katil Trump’a verilmesi için ilgili kuruma başvurmuş. Vay utanmazlar, vay insanlık ve İslam düşmanı arsızlar… Suç siz de değil, suç “Müslümanız” dedikleri hâlde sizin yanınızda olan işbirlikçi hainlerde. Avrupa’dan İsrail’e giden bir grup -sözde Müslüman imam- Siyonist İsrail rejiminin cumhurbaşkanı Herzog’u ziyaret ederek aynı hezeyanlarda bulundular ve onun barışa yaptığı katkıyı ballandıra balandıra anlatıp, Siyonizmi övdüler. Yüz binlerce masumun katiline methiyeler dizdiler. Yazıklar olsun sizin İslam anlayışınıza, yazıklar olsun sizin insanlığınıza…
Sizin elinizde birbirinizin rezaletlerini perdeleyen öyle belgeler olmalı ki bu denli bir şuur kaybı yaşayasınız.
İslam ülkelerini susturan bu üst akıl, Trump denilen sübyancı sapığı, zihinsel özürlü deliyi de emirlerine amade etmiş durumda.
Türkiye’de de durum farklı değil. Daha dün, bebek katilinin asılması isteği ile meydanlarda urgan fırlatanlar; bugün uzlaşı için teröristlerle masaya oturmak için can atıyorlar. Aynı soruyu sormadan edemiyoruz: Sizi bu denli aslınızdan uzaklaştıran, kimliğinizi değiştiren, düşmanınıza dönüştüren nedir?
Birilerinin eline verdiğiniz sizi el âleme rezil rüsva ettirecek belgeler mi, can ve makam korkusu mu? Gerçeğin er geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Bir gün gerçekler ortaya çıkacak. Ancak o zamana kadar kaybeden hep dünya, ülke ve insanlar olacaktır.
Katilin katili ağırlaması barış türküleriyle oluyormuş. Uyu ey insanlık, uyu da büyü… Efsunlu, büyülü hâlinden kurtulana kadar uyu…
….
Siyasetçilerin tek sermayesi: Halklar arasına nifak sokmak, kin ve nefret ekmek…
Türkiye kökenli ama Türk ve Müslüman olmadığı kesin olan hatta bürosunda asılı duran bir portrenin altında verdiği bir görüntü ile “Ermeni” olduğunu ilan eden VVD lideri Yeşilgöz hanımefendi, sağduyulu bir hareketinden dolayı sanatçı Douwe Bob’u hedef gösterdi. Sanatçı can güvenliği olmadığı gerekçesiyle ülkeyi terk etti. Bu davranışından dolayı en ufak bir üzüntü ve pişmanlık duymayan Yeşilgöz “önceliğimiz Yahudi toplumunun güvenliği” diyerek nerede durduğunu ve kiminle olduğunu da ikrar etti.
Zaten bakanlık ve parti liderliğinin yolu da hiç gereği olmadığı bir dönemde -sırf Yahudi lobisine şirin görünmek için- “Holokost’u tanıma mecburiyeti”ni getirmek için meclise sunduğu teklif ile açılmıştı.
Hem parti hem de kamuoyunda Yeşilgöz’e aşırı tepki var. “İşini gücünü bıraktı, memleket meselelerini rafa kaldırdı, kendini Yahudilerin geleceğine adadı” diye ağır eleştiriler yapılıyor. Yeşilgöz bunları duymazdan geliyor olabilir ama Hollanda’nın siyasi sütunlarından biri olan liberalizmi çökertiyor, sonunu hazırlıyor.
Önce Wilders’e kapı aralayarak onu büyük parti yapan Yeşilgöz şimdi de kapıları kapatarak onun daha da büyümesini sağlıyor. Siyaset her kişinin değil er kişinin işidir…
Wilders yine kin kusmaya devam ediyor. Barış dini olan İslam’ı, şiddetle, terörle aynı kefeye koymayı ve bu minvalde siyaset yapmayı sürdürüyor. Oysa ölen Müslümanlar, öldüren evanjelist Hristiyan, Siyonist Yahudiler. Ey yüreği kin dolu Wilders, illa terör ve şiddeti birileri ile yan yana getirmek istiyorsan bu kesinlikle İslam değildir…
…
İnsanlık Neyle Ölçülür?
Milletin emekli olduğu bir yaşta ben ikinci iş için kontrat imzaladım. İkinci işime de bisikletle gidip geliyorum. Geçenlerde iş dönüşü dikkatsiz bir şoförün yol hakkı tanımamasından dolayı ani fren yapmak zorunda kaldım, hakimiyet ve denge kaybolunca da bisikletten düştüm. Yaşlılıktan ve bisikletin ağırlığından olsa gerek bir süre kalkmakta zorlandım. Buna sebep olanın kim olduğuna da bakmadım. Hangi ırktan, milletten, dinden oluşunu görmek istemedim. Onun arabadan inip bana yardım etmesini beklerken o umarsızca gaza bakıp gitti. Onun ardından da benim insanlığa olan inanç ve umudum gidiyordu ki arkada bekleyen iki arabadan koşarak inip yardıma gelen insanlarla daha büyük bir umuda kavuştum. Kazaya sebep olan gaza basıp kaçtı, arkadan gelen alakasız iki kişi koşarak bana kucak açtı. Yardım için gelenler Hollandalıydı ama kaçanı göremedim. İyi ki de görmemişim.
Nedense, “Bir kavme olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın” ayeti düştü o an aklıma.
Şimdi bunlar arasındaki insanlık derecesini neyle ölçmeli? İnsan olmanın farkı burada kendini gösteriyor.
Korona pandemisinin en yoğun olduğu günlerdeydik. İnsanın en yakınından bile köşe bucak kaçtığı zamanlardaydık. Eşimle alışverişe çıkmıştık. Sokakta olmamıza rağmen maskelerimizi takmıştık. Bir caddeden geçerken çok büyük bir gürültü duyduk. Gürültünün geldiği yere baktığımızda çok babayiğit siyahi bir adamın yere düştüğünü gördük. Koşarak yanına vardım. O da bisikletten düşmüştü ama rahatsızlığı olduğu için dengesini kaybetmiş ve düşmüştü.
Eşime bile el sürmeye korkarken o siyahi adama öyle bir sarılıp ayağa kaldırmaya çalışmışım ki, uzaktan bizi seyreden eşimi bile kıskandırmıştım. Sizi o an beyniniz değil kalbiniz yönlendiriyor. İhtiyaç sahibi birine el uzatmak, size gelecek zararın önüne geçebiliyor. Merhametin dili, dini, milleti bence tektir. O da insan olabilmektir ve öyle de kalabilmektir.
NATO Barış Gücü mü, Savaş Örgütü mü?
Hollanda’nın 13 yıllık yönetimine damga vuran sabık başbakan Rutte, NATO Genel Sekreteri olur olmaz, insanları savaş ile korkuttu. Hollanda’da gerçekleştirilen NOTO toplantısına bu korkuyla gidildi. Bu korku sonucunda, NATO zirvesinde savunma harcamalarının 2035 yılına kadar gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 5’ine çıkarılması kabul edildi. Yani dünyayı, insanlığı çok iyi günler beklemiyor. Zira güç, savaştan beslenenlerin, silahtan kazananların elinde… Tek kurtuluş, genelde halkların birlikte hareket etmesinde, özellikle de ümmetin birliği ve gücündedir…
Hollanda Türk Gazeteciler Birliği Kuruldu
Eylül ayı itibariyle, basın alanındaki hizmetimizin, varlığımızın 40’ıncı yılını dolduruyor olacağım. Beraber hareket etmenin, birlik olmanın önemini ve gücünü bildiğimiz için bir kaç kez basın alanında bir birlik oluşması için çaba ve çalışmalarımız oldu. Bu bazen şahıs ve kurumu ziyaret ederek bazen de toplu istişareler yaparak gerçekleşti. Maalesef bu birliği oluşturamadık. Böyle bir oluşum Hollanda Türk medyasını daha güçlü, etkin kılacak, muhatap bir kurum statüsünü kazanacak, yayın periyotlarını günlük hâle getirebilecekti. Olmadı ama biz bu birliğin oluşması gerektiğini her seferinde dile getirdik. Geçen ay böyle bir birliği kurduk. Hiçbir çıkar, menfaat, koltuk hesabı yapmadan. Sayıları iki elin parmak sayısı kadar olan ama her gün azalan emekçi basın mensuplarını bir çatı altında toplamak, Türkçe diliyle neşriyat yapmak, gençleri bu alanda istihdam etmek, gündemi takip etmek değil, gündem oluşturmak, büyük bir binada topluca hizmet vermek, şimdilik HTGB’nin hedefleri. Bu manada bizimle birlikte yola çıkan kardeşlerimizi kutluyorum.
Yolunuz açık olsun…
Bir yıllık yoğun bir maraton ve tempolu çalışmanın ardından izin/tatil dönemi başladı. Her ne kadar izine gitmememiz için pek çok gerekçe olsa da sıla-i rahim yapmak kafamıza, kalbimize, kalıbımıza şifa oluyor. Yol açıklığı ve gönlünüzce bir izin yapıp dönmenizi diliyorum. Günlük ve anılarınızı da gazetemizde neşretmek için bekliyorum.
Zeynel Abidin KILIÇ —◄◄