
“Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lütuflar bahsetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdir; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” Nisa Süresi: 34. Ayet
Geçenlerde, uzun bir yürüyüş için kulaklığı da takarak yola çıktım. Bir Youtube kanalında, 3 saatten fazla süren videonun bir yerinde önceden Müslüman olan iki arkadaş, Fikret Çetin kardeşe yukarıdaki ayetle ilgili düşüncelerini sordular. Soruyu soran arkadaşın elinde, İslam’dan çıkışı ile ilgili listesinde özellikle bu konu geçtiğini ve açıkçası kendi dünya görüşünde böyle bir ayeti kabul edemediğini kendi diliyle anlattı.
Soruyu duyar duymaz, gayri ihtiyari olarak, ‘bu soruya en iyi psikoloji cevap verebilir’ diye içimden geçirdim, çünkü sebebini birazdan anlatacağım.
Sevgili Fikret, elinden geldiğince cevap vermeye çalıştı, örneğin Rasulullah’ın hanımlarını hiç dövmediğinden bahsetti ama bu ayetten neden Allah’ın dövmeye ruhsat verdiğinin cevabı çıkmıyor. Bu konuda verilen cevaplarla ilgili herkes tefsirlere bakabilir fakat bu, yaşadığımız bu çağa doyurucu cevaplar veriyor mu? Zannetmiyorum. Üstelik eylemi hafifletmek, yavaşça vurmak, dövme fiilini de ortadan kaldırmıyor. O zaman Allah’ın burada murad ettiği ne olabilir? Genel tefsir bilgisi için “Google, Kur’an Yolu Tefsiri oku” yazıp, Nisa 34. bölümünü okuyup, aşağıdaki açıklamamızı değerlendirebilirsiniz.
En başta müfessir ya da muhaddis olmadığımı söyleyeyim. Fakat bu konuda kendi düşüncemizi ifade edemeyeceğimiz anlamına gelmez. Üstelik, tefsir ve hadis okuyup bitirmeyi Rabbime hamd ederek eklemek isterim. Yoksa, kendi saf mantığıma, aklıma başvurarak, ‘ben bu ayetten bunu anlıyorum’ serkeşliğini yapacak değiliz. Sadece buradaki çabamız, hem 30 yıla yakındır yüzlerce insanla konuşmuş olmak, hem de kendi özel hayatımızda da yaşayıp gördüklerimiz, ayetin sosyolojik ve psikolojik olarak anlaşılmasını daha da kolaylaştırabilecektir.
Konunun öznesi, ‘başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlar.’ Bunun yanında kadının ve erkeğin karakter özellikleri yani psikoloji, sonrasında da yaşadıkları toplumun geleneksel, kültürel özelliklerini dikkat alacağız.
- Psikoloji: Yıllar önce yazdığımız bir başka makalede çok genel olarak, insan karakterlerini incelemiştik. 3 tür net insan tipinden yola çıkalım. İlki, veren ve vermeyi de seven, diğeri, alan ve vermeye hiç yanaşmayan en son kategori de toplumda çok gördüğümüz daha çok mutedil, vasat, ortadaki tipler diyelim. Özellikle ikinci kategorideki insan tipi daha çok erkeklerde “narsist” kadınlarda ise “borderline/kişilik bozukluğu” olarak sınıflandırılmışlardır. Geçimsiz evliliklerin kahir ekseriyesinde bu türleri görebilirsiniz. Düşünün, karakter olarak veren ya da mutedil olan bir kişinin (kadın erkek fark etmez) narsist ya da borderliner birisi ile evli olduğunu. Özellikle bu tip insanlarda, kriz-tartışma durumlarında, hiç bir şekilde empati, vicdan, halim-selim şekilde konuşmanız mümkün olmayacaktır. Bu durumda sinirlenen muhatabın yapacağı şeyleri hem kişinin karakteri hem de yaşadığı toplumun sosyo-kültürel formu belirleyici oluyor. Ne kastediyorum? Bir sonraki madde.
- Toplum: Batı toplumları da dâhil, çok değil, bundan 50 yıl öncesine kadar insanların ‘gerektiği yerde’ (işte bunu her toplumun kendi kotları belirliyor), dayakla terbiye edilmesi normal karşılanıyordu. Okullarda, çocukların kulaklarının çekilmesi örneğin Hollanda bile buna hiç yabancı değil. Hatta ‘pedagogisch tik’ bir zamanlar normal karşılanırken, artık bugünün toplumunda her ne surette olursa olsun normal karşılanmayan yasak konumuna geldi.
Hz Ömer’in bile bir kaç kez, halife olarak insanları cezalandırma olarak dövdüğünü biliyoruz. Ortaçağ üzerine ben araştırma yapmadım, ama Den Haag’da işkence müzesinin olduğunu da bilerek, geçmişte insanların nasıl terbiye edildiğini ve şiddeti çok rahat bir şekilde algılayabiliriz.
Evlilikler açısından da durum aynı, Doğu toplumlarında olduğu gibi Batı toplumlarında erkek evin patronu idi. Tekrar dayağa gelecek olursak, erkeğin kadını dövmesinin hiç bir dönemde, normal-doğal olarak karşılandığını sanmıyorum, ki Rasulullah 1400 yıl önce bile, “karısını döven erkeğin onunla, peşinden aynı yatağa girmesini insani ve ahlâkî bulmadığını” biliyoruz. Dolayısıyla geçmişte dövmek, hem aile içinde çocukları eğitirken hem de toplum içerisinde gördüğümüz eylemlerden bir tanesiydi, ama kullanıldıkları yerlere göre döven ve dövülen açısından normal karşılanıyordu. Biz, okulda dayak yiyince beğenmesek de normal karşıladığımız bir durumdu… Özellikle 70 ve 80’li yıllarda.
Peki o zaman neden Kur’an’da buna ruhsat var? Benim buna cevabım hiç lafı dolandırmadan şu: Bazı narsist kocadan dayak yiyen kadınlar ve borderliner karısına dayak atan erkeklerin yapmış oldukları tercihleri psikolojik olarak incelemek gerekiyor. Dayak yiyen vicdanlı kadın, belki gidecek yeri olmadığı için ya da gidecek yeri olmasına rağmen çocukları için sabretmeyi tercih edip, dövülmeye göz yumuyor. Dayak atan narsist hatta asosyal kişilik bozukluğu olan birisi ile adam ölünceye kadar yaşama tercihini yapıyor. Bu adam da, “Allah bana ruhsat verdi onun için dövüyorum” demiyor, sadece pozisyonunu istismar ederek karşısındakine zulmediyor. Çünkü Allah böyle birisine asla ruhsat vermiyor, O’nun Rahman ve Rahim sıfatlarıyla tezat olacağı için.
Tüm evliliği boyunca belki 3-4 kez dayak atmak zorunda kalan ve borderliner ile evli olan baba da, yine çocukları için böyle geçimsiz bir kadınla yaşamayı tercih etmek zorunda kalıyor (bunlar yaşanan olaylar, mizansen değil maalesef). Dayak yiyenlerin er veya geç ayrılabilme özgürlükleri var, hangi toplumda olursa olsun. Tehdit edilmeleri, hatta Türkiye’de okuduğumuz maalesef öldürülme ile sonuçlanan trajik durumlara rağmen. Ama bu bütün ayrılmaların bu şekilde sonuçlandığı anlamına gelmiyor.
Evet, Allah neden ruhsat veriyor? Çok acı ama, ben bazı borderliner/narsist kişiliklere, üstelik her milletten defalarca şahit oldum: ‘evet bana vurdu ama onu bu hâle ben getirdim’ diyen az da olsa bu sonucu çıkaranlara da denk geldim. Bazı evlilikler uzun yıllar aradaki bir kaç dövme olaylarıyla maalesef devam ediyor. Hatta bazı insanların, ‘bana vursun’ dediğine de şahit olduk. Demek ki Rabbimiz, ayrılmak istemeyen ama sorun üstüne sorun yapıp, karşısındakini çileden çıkarttıktan sonra en son çare olarak böyle bir yola başvurulmasına ruhsat veriyor. Yani aslında psikolojik olarak normal olmayan insanlardan bahsediliyor. Ayrılmak istemiyor ama ayetteki hâliyle başkaldırıyor, tartışmalı konular gündeme gelince ya da kendisi gündeme getirerek sınırları zorluyor. Karşısındaki için hayatı zindan ediyor.
Pratik hayatta yaşadıklarımız, gördüklerimiz bunlar. Yazımızda, ideal olanı, olması gerekeni konuşmadık. Hayatımızda Allah ne eşimize ne de çocuklarımıza el kaldırtmadı. Kaldıranlara da haklı/haksız fark etmez, iyi gözle bakmadım, bakmayacağım.
İdeal olan Rasullulah’ın eşlerine olan muamelesi. Hanımları ‘biz de diğerleri gibi dünyalık istiyoruz’ deyince, onları “bu şartlarda ya evli kalırsınız ya da benden ayrılırsınız” diyerek muhayyer bıraktı ve 1 ay uzlete çekildi, yani dövmedi.
Fakat hiç birimiz Rasulullah değiliz, ama olmaya çaba sarf etmeliyiz vesselam.
Ergün Madak —◄◄