
“Yaşadığım şehirde güvenli miyim?” Aslında bu soru daha çok yaşadığınız şehre, belki hangi semtte yaşadığınızla da alakalı. Hollanda’daki büyük şehirlerdeki suç oranlarına bakıldığında özellikle istatistik bilgilerini karşılaştırmak lazım. Buradan yola çıkarak belli bir algı üzerinden sonuçlara varmanın pek doğru olacağını düşünmüyorum.
Ben aslında bu konuyu biraz özellikle son yıllarda Türkiye’den gelen beyaz yakalıların Türkiye’yle Hollanda’yı kıyaslayarak, bazılarının da özellikle Türkiye’yi kötüleyerek belli bir algı oluşturduklarına şahit oluyorum. En son karşılaştığım bir Instagram videosunda Türkiye’de hırsızlığın tecavüzün normal karşılandığı algısını oluşturup Hollanda’da bunlar normal karşılanmıyormuş gibi bir mesaj veriliyor. Hâlbuki bu tür karşılaştırmaların açıkçası çok objektif ve iyi bir niyetle yapıldığını söyleyemiyorum.
Yıllardır birey ve toplumların psikolojik davranışları üzerine kafa yormuş birisi olarak şu sonucu çıkarıyorum: Bir toplumun oluşumunda ekonomik veriler o toplumun güncel hayatına yansımasında ciddi bir paya sahip. Bu yüzden, gelir seviyesi yüksek ülkelerle gelir seviyesi düşük ülkeler kıyaslanırken bu ayrıntıya dikkat etmek gerekiyor. Ekonomik durumu iyi olan ülkelerin ekonomilerinin kötüye gittiğini, sosyal güvenlik sistemlerinin olmadığı ve insanlar işsiz kaldıkları zaman gelirlerinin olmadığını farz edersek, o toplumdaki insanların günlük hayatlarına davranışlarının nasıl yansıdığını siz de tahmin edersiniz. Bu noktada davranışları analiz ederken ülkelerin özellikle ekonomik durumlarını dikkate almak gerekiyor.
Güvenlik konusunda benim dikkatimi çeken diğer bir husus da, o ülkelerdeki alkol ve uyuşturucu kullanımı. Karşıma gelen, aile içi şiddet konularında özellikle alkol kullanımının ardından şiddetin baş gösterdiğine defalarca şahit oluyorum. Özetle; güvenlik konusunda, en önemli etkenlerin başında ekonomik durum, alkol ve uyuşturucunun geldiğini söyleyebiliriz.
Suriye
Geçenlerde Altay Cem Meriç ve Fikret Çetin kardeşlerin Youtube’da, Suriye’ye yaptıkları geziyi izledim. Özellikle Halep’in durumu gerçekten içler acısıydı. Humus nispeten biraz daha düzgün gözüküyordu fakat, bir hapishaneyi ziyaret ettiklerinde özellikle işkencelerin yapıldığı yerleri gördüğünüzde içinizin parçalanmaması mümkün değil. Ben dayanamadım ve çok hızlı bir şekilde sardırarak oraları geçmek zorunda kaldım.
Şam, özellikle Emevîye cami ve çevresi tekrar oraları görmek beni çok duygulandırdı. Bizim 2007 ziyaretimizde, Gazzâlî’nin İhyâ’u Ulmû’id-Din’i yazdığı odayı görmemiştik. Altay’ın videosunda orayı görmek beni çok duygulandırdı. İmam Gazzâlî 2 yıl boyunca orada kalmış ve o meşhur kitabını yazmış. Allah’tan dileğim en kısa zamanda Suriye’nin ayağa kalkması ve orada herkesin huzurlu bir şekilde yaşayabileceği bir ülke olabilmesi. Bundan önceki yazıda, pek de iyimser değildim ve açıkçası hâlâ da o düşünceyi bir rezerv olarak tutuyorum. Ama gönül ister ki eğer bize bir vazife düşerse, biz de inşallah üzerimize düşen neyse, onu gönüllü olarak oraya gidip çalışmayı çok isterim.
Ramazan Geldi
Ramazan okumaların biraz daha sıklaştırıldığı bir ay aslında. Allah nasip ederse elimdeki kitapları biraz daha hızlandırıp, iyi bir mesafe kat etmeyi diliyorum. PDF olarak bir seriye başladım, bakalım ne zaman bitecek. Hepinize feyz dolu bir Ramazan diliyorum.
Ergün Madak —◄◄