Bulunduğumuz durumun iç açıcı olmadığını anlatabilmek için, çok geniş bir daire çizerek İslam dünyasının sorunlarından bahsetmeyi severiz. Bu sorunların nasıl ortaya çıktığı hakkında herkesin kendine göre bir yorumu var. “İslam, dünya, sorun” kelimeleri yazıda veya konuşmada bir araya getirildiğinde ise bunun bizde karşılığı olmuyor. Mefhumu yok zihnimizde. Herkes kendi kümesinde, grubu içerisinde kapalı devre bir hayatı benimsemiş durumda. Bu sorunları dillendirenlerin itinayla kenarda tuttukları birileri var. O da kendileri. Yani bu kadar sorun var bu dünyada ve ben bunlardan mesul değilim.

Konforlu bir alan aslında. Konforu kim görmezden gelebilir ki?

Şunu söylemek gerekir: Teori yanında pratikte bir bilgi kaynağıdır. Yani bir işin düşüncesi teorik olarak bir bilgidir. Pratiğe geçildiğinde ise ikinci bir bilgi aşamasına geçilmiş olunur. Buradan hareketle, vahiy, sünnet ve etrafında halkalanan kültürel hayatın en küçük biriminin ve pratiğin küçümsenmemesinin gerektiği kanaatindeyim.

Mesela, büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmamanın, buna dikkat ederek yaşamanın önemli olduğu söyleyebilirim bir örnek olarak. “Bu zamanda olur mu, hangi çağda yaşıyoruz” itirazları anlamsız geliyor.

Peki bu ve buna benzer itirazları olanların haklılık payları yok mu? Var ama bu itirazlar tamamen teorik düzeyde yani birinci aşamada kalmaya mahkûm. Başka ilginç bir örnek var mesela: Kadızade Ahmet’in ‘Amentü Şerhi’ adlı eserinde, iman eden bir insanın iman etmekle neler kazandığını sıraladığı bir yerde, iman eden kişinin Müslüman mahallesinde oturma imkânına ereceğini söylüyor. Bu cümle çok önemli ufuklar açıyor bize. İman ediyorum ve iman edenlerle aynı muhitte oturma imkânına eriyorum. Mahalleye dâhil olmaya doğru bir kazanım var, aynı zamanda mahallede yaşamanın temin ettiği bilgi ile iman ededuruyorum. Dinamik bir devir.

Bu dinamik süreci kendi içinde barındıran mahallenin/şehrin merkezi, cami idi malumunuz. Külliye mantığı ile ilerleyen, mezarlığın da içinde bulunduğu geniş bir yapı. İnsanı ezmeyen. Merkezde caminin olması önemli.

Bildiğiniz gibi ‘cami’ toplanılan yer demek. Allah’ın isimlerinden birisi “toplayan, bir araya getiren, buluşturup birleştiren” anlamına gelen Câmi’dir. Cami denilince en başta gelen konulardan biri “saf tutmaktır”.

Saf tutmanın dinî hükmünü herkes teorik olarak bilmektedir. Milletin bir duvarın tuğlalarına benzetilmesi, saf tutarak mücadele edilmesinin vurgulanması, safların sıkı ve düzgün olmasının namazı tamamlayan bir özelliğinin olduğunun belirtilmesi teorik olarak zihnimizde var. Bunun kaynağı olan sadece bir Hadis-i Şerifi şimdilik buraya not edelim: “Saflarınızı düz tutunuz. Omuzları bir hizaya getiriniz. Aralıkları kapayınız. Saf düzeni için elinizden tutup çeken kardeşlerinize yumuşak davranınız. Şeytanın girebileceği boşluklar bırakmayınız. Allah, safları bitişik tutanların gönlünü hoş eder. Safları bitişik tutmayanlara Allah nimetlerini lütfetmez.” (Ebû Dâvûd, Salât 93, 98)

Özellikle pandemi sürecinde tedbir olarak safların tertibi yeniden düzenlendi. Sadece saflar değil, başka şeylerde düzenlendi! Sonrasında bu tertip kanıksanarak devam eder oldu. Hep şikâyet konusu yaptığımız birlik olamayışımızı en net saf tutuşumuzda, rahatsız edecek boyutlarda görüyoruz artık. Fiziki olarak toplandığımız Allah’ın huzurundan, birlik temin edemeden, zihinlerimizi toparlayamadan dağılıyoruz. Saf tutmanın bize temin etmesi gereken birlik şuuru, korkularımızın, beklentilerimizin, bencilliğimizin engellerine takılıyor. Şuur kaybına sebep olduğu gibi, ciddiyetin kaybına da sebep oluyor. Çokça şikâyet ettiğimiz ciddiyetsizliğin bir sebebini buralarda aramak yanlış olmasa gerek. Caminin, cemaatin, imamın, saf tutmanın vb. bizdeki karşılığının gittikçe aşındığını görmekteyiz. Çok fazla konuşmaya odaklı bir cami hayatı ortaya çıktı. Herkes konuşuyor. Herkes tebliğ yapmak ile meşgul. Modern vaizler dolu ortalık. Ama gelin görün ki, saf tutmaya gelince büyük bir dağınıklık ortaya çıkıyor. Saf tutma pratiğinin kalpleri yumuşattığını, modern hayatın bize başarıyla benimsettiği kibri ortadan kaldırdığını ve kardeşliğe sebep olduğunu görmeliyiz. Yani demem o ki, saf tutmak saflaşmaya sebeptir.

O kadar yoğun ve ağır gündemimiz varken ‘saf tutmak’ ile ilgili yazı yazmak biraz müstehzi karşılanabilir. Oldum olası abartılı ve tiyatral konuşmalardan nefret etmişimdir. Bu yaşımda öğrendiğim bir şey varsa o da, çarşıya pirince giderken evdeki bulgurdan olduğumuzdur. Müslüman hayatın katman katman olan pratiklerinin pek çoğunu küçük görüp burun kıvıranların arttığını ve çokça konuşma hevesi içinde olanların etrafımızda çoğaldıklarını görüyorum.

Omuzlar omuza kenetli, elleri usulüne göre bağlı, kimin huzurunda olduğunun bilincinde, kadir-i mutlak olarak yalnız Allah’ı bilen, kalbi hüzünlü, gözü yaşlı insanların tuttuğu safa dâhil olmak bizi saflaştıracaktır.

Safları sık ve düzgün tutunuz, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.

Behçet Ali Şeker     —◄◄