
Merhaba değerli dostlar.
Öncelikle bu feci ve elim depremde vefat eden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet ve yakınlarına sabrı cemil dileriz. Tüm milletimizin başı sağ olsun.
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.”(Allah için varız, -Ondan geldik,- ve Ona dönücüyüz.)
Gün sabretme günü. Acımız büyük, zorlu bir imtihandan geçiyoruz fakat sabredenlere müjdeler var.
“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak suretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155.)
Kıyameti yaşamak gibi…
Herkesin kendi canının derdine düştüğü, şiddetli sarsıntının içindeki çaresizlik, korku ve üzerine düşen tonlarca ağırlığın altında ölüm-kalım mücadelesi..
Kur’an’da anlatılan kıyamet sahnelerinden farksız bir durum.
İki yüz küsur saat sonra bile enkaz altından çıkanların olağanüstü hayatta kalma mucizeleri ve canhıraş iğne ile dağı kazar gibi zor olan arama çalışmalarında gayret gösteren tüm insanlar var ya; onların sadece alnını değil, o mübarek ellerini; tırnaklarıyla kazdıkları ellerini öpmeli.
Yani bu olay, Çanakkale Harbi gibi asırlardır anlatılacak, üzerine ağıtlar, şiirler yazılıp türküler yakılacaktır. Çünkü onun kadar acı ve o kadar da kahramanlık destanlarıyla dolu.
Milat alınacak kadar önemli olan bu hadiseden sonra depremzedeler, nasıl ki göçük altında ümitle günlerce sabrederek bekledilerse yine öylece tekrar hayata tutunacaklardır. Allah’ın yardımı ve ilerleyen zaman en güzel teselli ve ilaç olacaktır inşallah.
Bütün bir millet ve tüm dünya tek yürek oldu ve güzel bir insanlık sınavı verildi.
Bu arada Charlie Hebdo’un hayasızca çizdiği karikatür moralimizi bozmasın, çünkü böyle bir günde/durumda bu saygısız ve aşağılık tavır prim yapmaz.
Biz işimize bakalım…
Efendimiz (sav.) “Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin!” (Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168,) buyuruyor.
Bu hadis bizim moral ve ümit kaynağımız olmalı. Bitmeyi tükenmeyi değil şartlar ne nasıl olursa olsun elindeki imkânları kullanmayı öğütlüyor.
Dolayısıyla ilahî planda “şer gibi görünen bu durum (bilemediğimiz bir sır olarak) hayır olabilir.” Çünkü Allah, “Diriden ölüyü çıkardığı gibi ölüden de diri çıkarır.”
Peki ibret aldık mı, alıyor muyuz?
Bazen kutsal kitapların ve hikemî sözlerin fayda vermediği yerde tabiat olayları çok şey anlatır (çünkü o da bir ayettir.)
Acizliğini, çaresizliğini, hiçliğini öğretir insana. Arkadaşımızın bir akrabası (depremzede) kardeşimiz telefonda konuşurken ağlayarak durumunu şöyle ifade etmiş: “İki tane elbise dükkânım vardı yıkıldı ve şu an muhtardan üzerime giyecek bir elbise alıyorum…” Bu bizim dünyada emanetçi olduğumuzu bildiriyor.
Ve şimdi şu söyleniyor herkes tarafından: “Artık ev sahibinin kiracılara aşırı zamlarla vereceği bir evi kalmadı. İkisi de şimdi kiracı ve emanetçi oldu.”
“Mülk Allah’ındır.” kelamı artık şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Ve bizler de, “Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.” cümlesini zihnimizde daima tutmalıyız.
Gelecek/ istikbal planları yaparken..
Bu yaşananlar bize, Allah’tan başka hiç fâniye bel bağlanmayacağını ve asıl istikbâlin -kısa dünya hayatında bir takım mal mülk ve kariyer tutkusu değil- büyük kıyamete hazır olmayı öğretiyor.
Bu kızıl kıyamette bile ibret almayanlar var.
Şu hırsızlar ve yağmacılar bir yana
gerek devlet/hükûmet kanadından, gerek muhalif taraflardan bazıları hâlâ bir takım rantlar peşinde koşuyor. Bu can pazarında dahi utanmadan politik hesaplar ve oy derdine düşüp hırs ve ihtirasla diğerini suçlamakla uğraşıyorlar. Yazıklar olsun, yuh olsun!.. Zavallı insancıklar.
Bu depremde işin kaderî boyutu var tabii.
Ama çimentodan, demirden vd. gerekli şeylerinden çalınarak yapılmış binaların yıkılması sunucu ise; onu yapan, yaptıran, izin veren tüm kişiler katil hükmündedir.
Tedbirsiz tevekkülün olmayacağını Efendimiz ( sav.) bir çok farklı konular ve olaylarla uyarmıştır.
Bu yaşanan felaketler toplumların bozulması ve onlarca kötülüklerin yayılması sonucu ilahî bir ceza veya uyarı olabilir mi?..
“Biz nice ülkeleri helak edip batırdık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken Bizim zorlu azabımız onlara gelip-yakalayıp (yıkıma uğrattı).” (Araf 4.)
Bu 4. ayet bir durumun sonucunu bildiriyor. Bir önceki ayette sebebini bildiriyor:
“Rabbinizden size indirilene uyunuz, O’ndan (Allah’tan) başka “veli”lere (himaye edicilere ve bâtıl hüküm vericilere) tâbi olmayınız. (Kur’an’a ve Resulüllah’a bağlı olmayan rehberlerin peşine takılmayınız…) Ne de az tezekkür ediyor (çok az öğüt alıyor, ve pek az okuyup düşünüyor)sunuz!” (Araf 3.)
Bu ayetleri bir tespit ve istikamet belirleme adına paylaşıyoruz. Değilse sürekli felaket tellallığı yapmak, negatif/olumsuz konuları konuşmak ve ümitsiz duyguları aşılamak sağlıklı bir ruh hâlini yansıtmıyor.
Bu konuda, Ebu Hureyre -radıyallahu anh- anlatıyor: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki: Bir kimsenin ‘İnsanlar helak oldu!’ dediğini duyarsanız, bilin ki o, herkesten çok helak olandır.”
O hâlde, ceht ve gayretle yaralarımız sarılsın. Maddî-manevî her türlü yardımlar -yapılıyor zaten- yapılsın. Bu günler umutlar ekme ve fidanlar dikme günü olsun. Rabbim akıbetimizi hayırlı eylesin. —◄◄
Murat Altun —◄◄