
Bizim kuşak, hayatında hiç olmazsa bir kez bile olsa şehirlerarası otobüs yolculuğu yapmıştır. En uzun yolculuğum, bir hafta sonu Ankara’dan Diyarbakır’a ve oradan da asker olan abimi ziyarete, Silvan’a yaptığım 17 saatlik yolculuktu. Yol uzun olunca, verdiğimiz molalar da artıyordu. Ama genel olarak hayatı nasıl yaşıyorsanız, molalarınızı da ona göre veriyorsunuz. Şimdi size mola yerinde inen insan tiplerinden bahsedeyim:
Ehli Keyif: Sigarasını yakar, sonra içeri girip, kendine bir yemek söyler, aç değilse bayat-taze fark etmez çay içer, eğer çay taze ise 2-3 tane içer. Ama mola süresi 30 dk. Ne sığdırabilirsin bu süreye? Ne sığdırabilirsen onu. Kimi turistik alış-veriş bile yapar. Pişmaniye, lokum, fındık, fıstık, testi, biblo, aklınıza ne gelirse. Mola nerede verildiyse, o bölgenin meşhur ürünlerini de orada görmeniz mümkün. Afyon’sa kaymak, lokum, sucuk, Adapazarı-İzmit civarı ise pişmaniyeciler vs. Yani mola yeri olanca insicamı ile size göz kırpar, albenili olur.
Eğer karnınız aç ya da midenize düşkünseniz sizi iyi bir imtihandan geçirir mola yeri.
Nefis derdiniz, kilo alma sıkıntınız, hatta para sorununuz yoksa istediğiniz gibi takılabilirsiniz mola yerinde. Ehl-i Keyif’lerden bir kaçı, mola yerinin restoranının camına yapıştırılan ilana takılıp elindeki gözleme ile yavaş yavaş ilana doğru yürümeye bile başlarlar:
– Şimdi buradan şu arsayı alsak
25 dk. sonra acaba değerinin iki katına çıkar mı acep? diye düşünmeden alamazlar kendilerini.
Mütedeyyin: Otobüsten iner inmez, mescid/abdesthane arayışına girer. Kimileri molanın 15 dk. kimi 10 dk., kimi de 5 dk. süresini harcamak zorunda kalır. Yani bu sizin ibadet performansınız ile de doğru orantılıdır. Geriye kalan vakitten ne artarsa o derece mola yerinden istifade eder. Bir çay söyler, gözleme alır varsa hazırda. Otobüse almak ister yanına ama otobüs firması üstünüzdeki elbise dışında başka hiç bir şeyin alınmasına izin vermez. Mütedeyyin, bir yandan gözlemeden bir ısırık alıp, çayından da yudumlarken, bazı bağrışmaları duyar. Ehl-i Keyif gruptan iki kişinin tartışmasına şahit olur. Mola yerinin camında ‘kelepir arsa’ ilanını görüp ‘sen alacaksın, ben alacağım’ kavgasıdır yapılan. Molanın bitmesine 10 dakika ya var ya da yok. Mütedeyyin, bu tartışmaya bir türlü anlam veremez. 10 dakika sonra terk edilecek yerden neden arsa alınır? Bunu almak için insanlar neden birbirlerinin boğazına yapışır. Kendine hakim olamayarak aralarında şöyle bir diyalog geçer:
– Arkadaşlar, otobüsümüz 10 dk. sonra kalkacak. Sizin neyin kavgasını yapıyorsunuz? Bırakın arsayı, elinizdeki gözlemeyi bile otobüse alamayacaksanız. Ne yapıyorsunuz?
Kavgalı yolcular, tüm bu söylenenlere pek bir anlam veremezler. Duyarlar, ama hissedemezler.
– Bizden sonra bu mola yerine çocuklarımız da uğrayacaklar. 10 dk da olsa tadını çıkarırız, biz otobüse bindikten sonra da varsın onlar nasiplensin.
– Öyle mi?
– E öyle valla.
– Ama, otobüs bu sonuçta. 10 dk. sonra mola bitecek. Nereden geldiğimiz, nereye gittiğimiz belli. Bu mola yerine gelen önceki arkadaşların yayınladıkları en çok okunan kitaplardan da haberiniz vardır herhalde. Küçük de olsa bir ‘En Çok Satanlar’ bölümü yapmışlar. Görmediniz mi?
– He valla gördük, önünden geçtik ama okumadık.
– Nuh’un Gemisi, Musa’nın Asası, Hz. Muhammed’in Kur’an’ı?
Her ikisinin gözü hala ilandaki telefon numarasındadır. Şu adamı başlarından savdıkları ilk anda yapacakları en önemli iş cepten ilan sahibini aramak olacak ama fırsat vermiyor garibim.
– Duyduk ama okumadık kardeş.
Mütedeyyin arkadaş uzun bir iç çekişten, üzüntüden ve yılgınlık hislerinin hepsini bir anda yaşadıktan sonra heyhat şöyle söyler:
– Peki siz bilirsiniz, der ve bir köşeye çekilip, çayını söyleyip kalan 10 dk. da olsa çayını yudumlamaya başlar. Yan masadan gelen bir sesli irkilir:
– Evladım, şu benim arabayı da bir yıkayıver, diyerek pahalı bir arabaya işaret eder zengin olduğu giyiminden, oturuşundan ve el-kol hareketlerinden belli olan bey. Araçları yıkayan görevliyedir bu ricası. Sonra o masadaki konuşmalara kulak kabartır:
– Sağ olsunlar, 3-4 kuşaktır büyüklerimiz bu mola yerine yatırım yapmışlar. Ben de bu arabayı onlar sayesinde aldım. E ben de boş durmadım tabii. Otobüsle geldim, daha 20 dk. önce gördüm bu arabayı. Çok hoşuma gitti. 300 beygir diye üzerinde yazınca, bastım parayı. Üstüne bir de şu ilerideki arsalardan alıp yatırım yaptım çol çocuğa.
‘Sanki bu mola saati hiç bitmeyecekmiş gibi düşünüyorlar’ diye düşünmeden kendini alamadı mütedeyyin, Ehl-i Keyf için. Oysa otobüsler, içleri insanlarla hınca hınç dolu olarak mola yerine yaklaştıklarında, restoranın tepesinde, her harfi bir insan büyüklüğünde olan şu LED cümleleri görerek mola yerine giriyorlar: “Her nefis ölümü tadacaktır” (Ankebut 57).
Üstelik bir otobüs geldiğinde, mola yerini terk eden ve edecek olan yolcuların da anonslarını duymalarına rağmen:
– Gal-u Bela’dan gelip, huzur- u mahşere gidecek yolcular. Otobüsünüz 5 dk. sonra kalkacaktır. Lütfen yanınıza sadece yaptığınız amelleri alınız.
Anons yapıldığı andan itibaren, kimi gönüllü, kimi gönülsüz, kimi ite kaka otobüse doğru sürüklenen insanların, aralarında anonsla ilgili tartışmaya da şahit oluyor mütedeyyin:
– Eeehm, bir anons olduğunu ben kabul etmiyorum. Kulağıma bir şey geldi ama bence böyle bir ses yok. Varsa da ispat edilmesi lazım. Sesi kim ispat edebilir? İspat edilemediğine göre ses, dolayısıyla anons yoktur. Şu anda bineceğimiz otobüs doğanın bir harikası, belki de tesadüfen var olmuş olabilir miiiirim.
– Bence bir ses var ama, sesin nereden geldiğiyle ilgili hiç bir fikrim yok. Ama ses kesin var.
– Biz bu alamete bindik bir şekilde, mola verdik ve şimdi tekrar biniyoruz ama, gideyoz mu kıyamete bilemedim.
Yaşananlar ‘sanki çok mükemmel bir şekilde organize edilmiş kaos’ gibi göründü gözüne mütedeyyin yolcunun. Çünkü bir yanda bu manzara yaşanırken, diğer yandan, vakarlı ve mutlu bir şekilde otobüse doğru yürüyen, kendisine çok yakın hissettiği diğer bir grubun, hiç bir tartışmaya girmeden ilerlediğini fark etti. Yüzlerinde mutluluğun getirdiği bir tebessüm ve etraflarına saçtıkları mutmain bir hava vardı sanki. İlerlerken, ne restoranda, ne satılık arsalara, ne şimdi gıcır gıcır parlayan son model arabalara geri dönüp bakan birilerine şahit oldu.
Fakat herkes otobüse doğru ilerlerken otobüsün içinde oturan bir kaç kişiye gözleri takıldı. Onun otobüsünde de sadece 1 kişi vardı aynı böyle.
Hakikat: otobüsten hiç inmek istemeyen, mola yerlerinden pek haz etmeyen ama mecburen ihtiyaç gidermek zorunda olan ve namazını kılıp tekrar otobüse dönenlerdir. Her 40 kişilik otobüste belki de sadece 1 ya da 2 kişi otobüsten sadece 5 dk. için iniyorlar. “Allah’a şükür olacak ameller işleyin. Doğrusu kullarımdan gereği gibi şükredenler pek azdır (Sebe Süresi 13).” ayeti cuk diye oturuyordu sanki hakikat yolcuları için.
Ehl-i Keyf grubu, bütün mola saati boyunca 25 dk. otobüste bekleyen bu yolculara, ne kadar da a-sosyal, geri kafalı, köylü gözüyle bakarlarken mütedeyyinler ise ne dünyadan vazgeçebilirler ne de hakikati yakalayan bu yolculara gıpta etmekten kendilerini alamazlar.
Mütedeyyin, kendi seyahat firmasının anonsunun kulaklarında çınladığını duyunca, bardağının dibinde kalan 1 yudumluk çaya gözünü dikti ve şöyle düşündü:
– Bir yudum daha alayım mı yoksa? —◄◄
Ergün Madak…