Atalarımız “zulüm âbad olmaz” diyerek ne güzel söylemiş. Şimdiki Türkçeye tercüme ettiğimizde “zulüm ebediyen değildir” anlamına gelen bu sözle ne büyük söz etmiş o bilge büyüklerimiz. Yıllardır halkına zulmeden Esad, onlara reva gördüğü sonla şimdi de kendisi karşılaştı. Yıllardır masum halk onun zulmünden kaçıyor, varını yoğunu arkada bırakıyor ve mülteci durumuna düşüyordu. Sonunda vatanperver mücahidlerin gayretleri ile işler tersine döndü ve zalim Esad Rusya’ya kaçarak bu sefer kendisi mülteci durumuna düştü.
Görsün bakalım neymiş mülteci olmak. Elbette bu onun için daha küçük bir ceza, bir başlangıç ama bu başlangıcı bile görmek bizleri ne kadar rahatlattı. Her gün katliam görüntüleri ile hayatımızdan bezmiş durumda iken, hepimiz, bu zafer görüntüleri ile en azından bir nebze olsun soluk aldık. Hapishanelerden çıkıp özgürlüğe koşan mahkûmları gördükçe hepimiz büyük mutluluk yaşadık.
Esad gibi diktatör bir zalimin düşmesi küçümsenecek bir durum değil elbette. Bölge ülkelerdeki diğer diktatörlerde de bir tedirginlik başladı. Mısır Devlet Başkanı zalim diktatör Sisi’nin de etekleri tutuşmuş durumda. Basına yansıdığı haliyle İsrail’den, Mısır halkının ayaklanması durumunda kendisine yardım edilmesi konusunda İsrail’den yardım edileceğine dair bir güvence almış durumda.
Zalim olmak böyle bir şey işte. Her zaman teyakkuzda olmak zorundasın. Akıttığın kanda her an kendin boğulabilirsin.
Esad’ın düşmesi ve Suriye’nin özgürleşmesi ile birlikte Türkiye’de yaşayan Suriyeliler de vatanlarına geri dönmeye başladı. Bu dönüşlerle birlikte benim en çok merak ettiğim soru şu; Bugüne kadar Suriyeli kardeşlerimize olmadık hakaretler yapan ırkçılar ve kafatasçılar artık bundan sonra ne yapacaklar. Merak ediyorum artık hangi azınlığı hedef tahtasına koyacaklarını….
Son Yazımıza Gelen Geri Dönüşler
Yazılarımızı bildiğiniz gibi, Hollanda’da Doğuş gazetesinde, Avrupa çapında Millî Gazete Avrupa baskısında yayınlanıyor. Bunun dışında yazılarımız yayınlandıktan sonra Whatsapp listemden paylaşıyorum..
Son yazımızın konusu yaşlılar idi. “Yaşlılarımızı Yalnız Bırakmayalım, Onları Arayıp Soralım” diye bir başlık atmıştık. Anlaşılan yine birçoğunuzun hislerine tercüman olmuşuz ve gönül telinize dokunmuşuz..
Fatih Dülger: “Selamün aleyküm Recep abi, önemli bir konu hakkında güzel bir yazı olmuş, bir çırpıda okudum, kendine iyi bak. Allah’a emanet ol”.
Hafız Ahmet Kaya Hocamız: “Maşallah şubhanallah sayın hocam. Ne kadar güzel bir konuda muhtaç olduğumuz bilgiler. Yüreğinize ve kaleminize sağlık”. Ahmet Kaya hocamız aynı zamanda, hac grup başkanımız. Kendisi ile 2016’da Mekke ve Medine’de çok güzel hatıralarımız oldu. Allah kendisinden razı olsun.
Ortaokul arkadaşım Atilla Kavaklı: “Recep kardeşim, gerçekten güzel işlere imza atıyorsun. Allah razı olsun, ortaokul arkadaşım olduğun için seninle gurur duyuyorum”. Ben de seninle ve diğer arkadaşlarımla gurur duyuyorum Atilla kardeşim. 1977-1980 Denizli Acipayam ortaokulu yıllarının benim hayatımda çok ayrı bir yeri var.
Musa Sargın (yaşlılara bakım hizmeti veren bir şirket sahibi kardeşimiz): “Yaşlılarımızı yalnız bırakmayalım. Aynen. Yaşlılarımıza bakım (hizmeti) verirken, gördüklerimi ve duyduklarımı anlatmaya kelimeler yetmez”. Benim cevabım “Maşallah Musa kardeşim, hikâyelerini merak ediyorum”. Musa Sargın: “Bir gün çay keyfinde severek anlatabilirim neler yaşadığımı. Aile içinde bakım sadece sözde kalıyor çoğunlukla. Detayları çok..”
Diğer bir ortaokul arkadaşım olan Ahmet Gücenmez’in gönderdiği cevap beni en etkileyen cevaplardan oldu. Okuyalım: “Recep kardeş yazın içsel bir öz eleştiri ve Müslüman toplumların vicdan onarımı kılavuzu gibi.
Ben olaya çok farklı bir pencereden bakıp sana ayrı bir perspektif katayım. Aslında yalnız (hem duygusal, hem bedenen, hem aranıp sorulma, hâl hatır sorma veya yardım etme) konusunda yalnız olan bizim gibi seküler yaşamı benimseyenler. Nedeni ise bireysel özgürlük alanı adına kendi alanımızı daraltıp kendi yalnızlığımızı inşa ediyoruz. Aslında en büyük yalnızlar biziz. Bizim gibi yaşayanların düğünlerini, cenaze merasimlerini, gözlemle soğuk ve duygusuzdur. Sizdeki (İslami kesimdeki) dayanışma, içtenlik, seküler kesimde mümkün değildir, siz şanslısınız. Yaşlılara, hastalara, daha duygusal bakılır. Hayata çok bilimsel bakmakta duyguları köreltiyor. Ameliyat olunca o süreçte fark ettim. Recep kardeşim hayatta bakışımız ve durduğumuz yer farklı olsa da saygı duyduğum değer verdiğim 2 mütedeyyin insan var biri sensin….yoğun bakım ve sonraki sürecim içsel hesaplaşma jeneriği gibiydi…bir ara sana yazarım. selametle.”
Büyük abim Mehmet Soysal: “Hacım hemen okudum çok güzel olmuş. Hacı bugüne kadar birikimlerini bir küçük kitapçıkta topla güzel olur. Başarılar diliyorum Allah’a emanet olun Kalın sağlıcakla”.
Abdülvahit Olcay Kılıç:” Recep ağabeyim selamün aleyküm. Yine harika bir yazı…Yüreklere hitap ediyor. Okuduğum zaman boğazım doldu. Tebrik ediyorum. Bence bir roman yaz. Olayları güzel ve kalbe dokunan bir üslupla yazıyorsun. Aynı zamanda akıcı ve sürükleyici bir üslup. Keşke yazı bitmese diyorum”
Fadime Karan: “Hayırlı akşamlar Recep, bizim zamanımızda yaşlılar bakılıyordu. Biz yaşlılarımıza baktık şimdi biz yaşlandık bizde evlatlarımızdan ilgi bekliyoruz. Yazın çok anlamlı. Yaşlılarımıza sahip çıkmalıyız, herkese selam, Allaha emanet olun inşallah yengem”.
Şaban Çiftçibaşı (Leiden): “Mustafa Kuş abi ile (vefatından önceki) son günlerinde bu proje hakkında 7-8 saat toplantı yapmış yeni planlar hazırlamıştık. Allah rahmet eylesin çok geniş kalpli bir abiydi”
Mehmet Eğilmez (Hilversum):”Evet, güzel bir konuya değinmişiniz.
Maalesef Hollanda kültüründe oluşmuş olan bireysellik teknolojinin ilerlemesi, sosyal medyanın hayatımıza girmesi, yani kısacası ekran bağımlılığı bütün toplumları da etkisi altına aldı.”
Hamza Ocaktan (2017 Burkina Faso Kurban gönüllüsü arkadaşım): “Recep kardeşime selam olsun. Kalbi ve gönlü güzel insan”
Bu yazımın bu bölümünü kapatırken. En son mesajın sahibi Hamza Ocaktan abimizle 2017’de Burkina Faso’da yaşadığımız bir olayla kapatayım.
Kendisi bize “arkadaşlar burada Burkina Faso’nun başkenti Vagaduğu’da gelin fakir ve ihtiyar bir amcamızı ziyaret edelim” dedi ve biz de kabul ettik. Fakir ve ihtiyar bir amcamızı, çocukları ve torunları ile birlikte oturduğu evinde ziyaret ettik. Çok memnun kaldılar ve amcamız bize şunları söyledi. “Sadece sizin beni ve ailemi evimde ziyaret etmeniz bile bana dünyaları vermenizle eşdeğer. Allah sizlerden razı olsun, Ziyaretinizden dolayı sizlere çok çok teşekkür ediyorum”.
Bu ziyaretimizin makbul olduğunu bu ailenin yaşadığı mutluluktan anlamıştım.. Allah ziyaretimizi kabul etmiştir inşallah.
Recep Soysal —◄◄