8 Kasım’da dünya, Amsterdam’ın yaşadığı zifiri karanlık geceden korkunç görüntülerle uyandı. Dört gün sonra hâlâ öfke, korku ve inançsızlık var. İsrailli futbol taraftarlarının kovalandığı, saldırıya uğradığı ve taciz edildiği görüntüler. ‘Yahudi avı’ çağrıları gibi Yahudi karşıtı mesajların ekran görüntüleri.

‘Araplara’ karşı nefret dolu ve ırkçı tezahüratların olduğu videolar. Filistin bayrağının kaldırılması ve yakılmasından, Yahudi ve İsrailli destekçilere yönelik hedefli saldırılara kadar birçok Yahudi karşıtı ifade kullanıldı. Ajax-Maccabi Tel Aviv futbol karşılaşmasını çevreleyen olaylar, Amsterdam Belediye Başkanı Halsema’nın belediye meclisi için yaptığı açıklamalarda özetleniyor. Futbol taraftarlarının bir dizi şiddetli provokasyonu olarak başlayan olay, sosyal medyada Hollanda tarihinin en korkunç dönemini anımsatan bir terim olan ‘Yahudi avı’ olarak tanımlanan olayla sona erdi. Futbol taraftarları ve Amsterdam sakinlerinden oluşan bir grup genç tarafından pasaportları istendi, tehdit edildi ve istismar edildi. Amsterdam’da yaşananlar Yahudi vatandaşlarımızın büyük korkulara uğramasına neden oldu.

Tam ortalık düzeldi derken, bazı politikacılar, yırtıcı hayvanların kanlı avlara saldırması gibi olaylara saldırdı. CDA konferansı sırasında parti lideri Bontenbal, bir ‘entegrasyon krizinden’ ve ‘bazı Hollandalı grupların entegrasyonunun başarısızlığından’ bahsetti.

Katılım ve Entegrasyondan Sorumlu Devlet Bakanı Nobel, bir gün sonra şu yorumla bu konuyu değerlendirdi: ‘Entegrasyon sorunu ‘Müslüman gençlerin büyük bir kısmının Hollanda normlarına ve değerlerine uymamasından’ oluşmaktadır.

Başbakan Schoof ayrıca ‘Batılı değerleri’ paylaşmayan, ‘göç kökenli bir grup’tan da bahsetti. Geçtiğimiz günlerde dışişleri bakanlarından biri, Wilders’in yargıç tarafından mahkûm edilmesine neden olan ayrımcı açıklamaları desteklediğini açıklarken, iki hafta sonra Fas kökenli bir Dışişleri Bakanı, kabinedeki ‘kutuplaştırıcı tavırlar’ nedeniyle kendisini istifaya zorlanmış hissetti. Bakanlar Kurulu’nda ayrımcı açıklamalar yapıldığı iddia edildi. Bakanlar Kurulu’nda açıkça ırkçı açıklamalar yapıldığı bildirildi. Kökenleri ve inançları kesin olarak belirlenemeyen sınırlı bir grup gencin kötü davranışları, İslami kökene sahip göçmenlere atfediliyor.

Nesiller boyunca sıkı çalışarak Hollanda toplumuna katkıda bulunan insanlar, ilerlemek için okuyan gençler, birdenbire olaylar “artık entegre olmuyorlar ve ‘bizim’ değerlerimizi ve normlarımızı paylaşmıyorlar” yaklaşımına evrildi. Bu çok iyi bilinen bir taktiktir: Bir günah keçisi yaratın, halkı sözde düşmana karşı kışkırtın ve ortaya çıkan halk öfkesini kendi çıkarları için harekete geçirmeye çalışın. Bu tehlikeli bir taktik çünkü bağ kurmaya çalışan, ihtiyaç duyan bir toplumda daha fazla kutuplaşmaya yol açıyor.

Gazze’de başlayan, çoğu sivil olmak üzere 40 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği korkunç bir savaş sürüyor. Doğal olarak yaşanan dehşeti ve öfkeyi de dile getirmek gerekiyor. Gazze’de işlenen savaş suçları, asla bir nüfus grubu olarak Yahudileri hedef almamalıdır.

İsrail hükümetine yönelik eleştirilerin antisemitizme dönüşmemesini sağlamak sadece Faslıların veya Müslümanların değil, ülkemizdeki herkesin sorumluluğundadır. Haberlerini ağırlıklı olarak sosyal medyadan ya da kendi ülkelerindeki medya aracılığıyla alan gençler için, İsrail hükümetini antisemitizme düşmeden eleştirmek adına kesin bir ayrım yapmak karmaşık olabiliyor. Savaş suçları ne kadar iğrenç olursa olsun, antisemitizm asla haklı gösterilemez!

Amsterdam’daki olaylar, antisemitizmi uygulayanların Netanyahu ve Wilders gibi isimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü yeterince açık bir şekilde ortaya koydu, çünkü bu onlara Filistinlilere karşı savaşı haklı bir dava olarak sunma fırsatı veriyor.

Zeki Baran, IOT Başkanı