Yeryüzünde, her yerde farklı şekillerde haksızlıklar sürüp gidiyor.  Kimisi zayıf bulduğunu ezer, kimisi gücü yettiğinin hakkını gasbeder, kimisi başkalarını sömürür, çıkarı için kullanır. İşkence edenler de var, hırsızlar da var, katiller de…

Gönül ister ki hiç bir toplumda böyle şeyler olmasın.  Her ne kadar bunları konuşmak ürpertici olsa da, üzülerek söyleyelim ki, şekli, kullanılan alet ve metodlar değişse de bu vahşilikler oluyor.

Bunları bazen kişiler, bazen örgütler, bazen de siyasi yapılar (devletler) yapar. Kimileri de bu yanlışları inançları veya ideolojileri adına yaparlar. Yaparlar da yaptıklarına yanlış demezler.

Bu haksızlıkların, yanlışların, hak ihlallerinin tümüne zulüm diyoruz. Ne şekilde olursa olsun, bunları yapanlara da zalim diyoruz. Zalimlik de, zulüm de insan haysiyetine yakışmayan eylemlerdir. Her zalimlik de incitici, aşağılayıcı, küçük düşürücüdür. Haklara engel olduğu gibi gönül kırılmaya, gözlerin yaşarmasına, yıkımlara, travmalara da sebep olur.

‘Zulüm’ kelimesinin aslı eşyayı (şeyleri) ait olduğu yere koymamaktır. Zulüm, cevr (haksızlık) ve haddi aşmak, aynı zamanda şiddetle muamele ve adâletsizlik yapmak demektir.

‘Zulmet/zulüm’ yapısı gereği ‘karanlıkları’ ifade eder. Ürkütücüdür, korkunçtur, nefret ve mutsuzluk sebebidir.

Zulüm aynı zamanda yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak yanlışlık yapmak ve sapkınlığa düşmek, az veya çok tecavüzde bulunmaktır. Bu anlamda zulüm adâletin tersidir.

Kur’an üç çeşit zulümden söz ediyor:

Birincisi; Allah’a karşı işlenilen zulüm, ya da inançta zulüm…

Kur’an’a göre zulüm (karanlık); öncelikle Hakkı inadına inkâr, şirk (Allah’a ortaklar isnat etme), Hakkın ölçülerine isyandır. Bu yüzden Kur’an inkârcılara ve müşriklere (Allah’a ortak koşanlara) zâlim demektedir. (Bkz: En’am 6/39. Bakara 2/19) Şirk koşmayı en büyük zulüm olarak nitelendiriyor. (Lukman 3/13) Zira şirk Allah’a ait olan tanrılığı başka bir varlığa vermektir. Bu bir anlamda Allah’ın hakkını gasbetmektir. Tanrılık taslayan haddini bilmezlerin ve sistemlerin tavrı zulümdür. (Enbiyâ 21/29)

İkincisi; insan ilişkilerinde, davranışlarda zulüm… İnsanlara karşı yapılan adâletsizlikler, haksızlıklar, baskılar, işkenceler, her türlü kişi ve kamu (toplum) haklarının ihlâlleri zulümdür. Bunu ister kişi yapsın, ister örgütler yapsın, isterse devletler yapsın, fark etmez…

Kur’an’da; haksız yere adam öldürmek (Mâide 5/27-29), başkasının malını haksız yollarla almak (Nisâ 4/29-30. Bakara 2/279), elinin altındakilere kötü davranmak, baskı ve işkence etmek (Ar’af 7/103), bazılarına sadece Müslüman oldukları için şiddet uygulamak, ayrımcılık yapmak, haklarını vermemek, onları yaşadıkları yerden sürgün etmek (Hacc 22/39. Nisâ 4/75), insanları Allah yolundan saptırmaya çalışmak (En’am 6/144. Hacc 22/25. Zuhruf 43/37-39), yetimleri, garibanların malını gasbetmek (Nisâ 4/10) zulüm örnekleridir.

Yine kim olursa olsun hakları baskı ve terörle engellemek, üzerine alınan yönetim, iş-görev emânetini hakkıyla yerine getirmeyip adâletsizlik yapmak, makamları kendi çıkarı için kullanmak da zulümdür. Bütün işkence şekilleri, inançlara saldırı, kimliği ifade etmeye engel olma, ırk, kültür ve bölge ayrımcılığı, dilleri ve kültürleri yasaklamak zulümdür. Hırsızlık yapmak, evrakta sahtekârlık, gasp, soygun, terör yapmak, başkasını dövmek zulümden başka bir şey değildir.

Bunların hepsinde ana vurgu “hakkın yerine konulmamasıdır, adaletin olmaması”dır.

Üçüncüsü; insanın kendi kendine zulmü… Bu da insanın ya kendi eliyle yaptığı putları tanrı edinmesiyle ve inatçı inkârcılıktır, ya da aşırı azgınlık, sapıklık, zalimlik ve günah işlemektir.

Âdem (as) ve eşi, cennetten yaptıkları hata sebebiyle çıkınca “biz nefsimize karşı zalim olduk” dediler. (A’raf 7/23) Benzer itirafı Yûnus’un (as) duasında da görüyoruz. (Enbiyâ 22/87)

Ayrıca Kur’an’a inandığı hâlde Allah’ın koyduğu sınırları aşanlar, haramları rahatlıkla işleyenler kendilerine karşı zalim olurlar.

İnsanın kendine zulmetmesi bir anlamda kurduğu tuzakların, yaptığı hilelerin, işlediği büyük günahların, yaptığı haksızlıkların; kendi başına dolanması, hak ettiğini bulması, ektiğini biçmesidir. “Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Fakat onlar kendi nefislerine zulmederler.” (Yûnus 10/44. Bir benzeri: Nahl 16/33)

Kur’an, kendi nefsine zulmetmeyi bir de kendini “hüsrana uğramak” ifadesiyle anlatıyor. Her ikisi de insanın kendine yazık etmesi, zarar vermesi, ziyana uğratmasıdır. (Hûd 11/21)

Gençler! Zülmün her türlüsü berbattır, haksızlığın her türlüsü zarardır, acı vericidir, mutsuzluktur. Başkasına haksızlık yapan kazandığını, kâr ettiğini zanneder. Ama aldanır, kendi kendini kandırır. Zalim; iyi insan, kaliteli bir adam, mutlu kişi olabilir mi? Elbette olamaz.

Aman gençler, dikkatli olalım, zalim olmayalım, hiç kimseye, hiç bir şekilde haksızlık etmeyelim, kimsenin hakkını yemeyelim. Kendilerini güçlü zannedip de zalimlik yapanlara kanmayalım. Zamanı gelince adâletli bir Hâkim herkesin hak ettiğini verir. Gün gelir herkes ettiğini çeker…

Kendini güçlü, elinde başkasını ezecek silahı, adamı olduğunu zanneden kişiler, örgütler veya devletler, şimdilik öyle görünebilir. Görünürde zafer kazanabilir, zayıfları alt edebilirler. Ama günün birinde, şartlar değişir, yaptıkları bumerang gibi geri döner ve kendilerini vurur.

Kur’an haksızlık yapanları uyarıyor: “… Kesin olan şu ki, zalimler asla kurtuluşa erişemezler (kazanamazlar).” (En’am 6/135. Bir benzeri: En’am 6/21. Yûsuf 12/23. Kasas 28/37)

“… Zulmedenler (yakında) hangi sonuca uğrayacaklarını görecekler.” (Şuarâ 26/227)

H. Kerim Ece —◄◄