(Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa bil ki sonu yakındır… Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa bil ki zafer yakındır…) Hz. Ali

İpin Ucunu Puştun Elinden Almak…

Meşhur hikâyedir. Vakti zamanında genç bir adam, medrese eğitimini tamamlayarak bir camiye imam olarak atanır. Ne oldum demeye kalmadan da ilk cuma namazı gelip çatar. Genç imam, heyecanlıdır; telaşlanır hâliyle. Caminin yaşlı hatibinden yardım ister.

Bir çare düşünür. Hatibe ayrılan mahâl ile mihrap arasına bir ip çekerler. İpin ucunu da halka şeklinde bağlarlar. Delikanlı, hutbe için mihraba çıktığında bu halkayı ayak başparmağına geçirecektir. Olur da bir hata filân yapacak olursa, yaşlı hatip ipi çekecektir. Neyse uzatmayalım salâydı, kâmetti derken bizim delikanlı, hutbe için mihraba çıkar. İpin halkasını, kaşla göz arasında ayak başparmağına geçirir ve merasime başlar:

O arada ikisi arasına oturan hacı emminin ayağına ip dolanır ve ip gerilir.

“Estağfurullah, estağfurullah!..”

İp tekrar gerilir. İmam düzeltmeye çalışır…

“Estauzubillah, estauzubillah!..”

İp, bu kez daha şiddetli çekilir. Genç imam, çaresizlik ve utanç içinde birkaç kelime daha sayıklasa da durum değişmez. Yaşlı hatiple, bir an göz göze gelirler. İşin içinde, bir puştluk olduğunu anlamıştır. Bir yandan işin nedenini çözmeye çalışırken diğer yandan da durumu düzeltmeye çalışır ve cemaate seslenir: “Ey cemaat-i müslimin hakkınızı helal edin. İpin ucu puştun eline geçti!.. Ben bildiğim doğruları anlatmaya devam edeceğim.”

Oysa ip, hocalar arasında oturan cemaatin ayağına dolaşmıştır. Her hareketinde ip gerilemekte ve bu gerginliği, vaaz eden hoca uyarı sanıp, kendisini düzeltmeye çalışmaktadır.

Kıssadan hisse almaya gelince…

Kıssada olduğu gibi bu dünyanın idari ipi puştların eline geçmiştir. Bundan dolayı da adalet beklemek, hak, hukuk, insanlık istemek, barış, refah, esenlik dilemek de faydasız. Zira onların istedikleri bir dünya düzeni, sistemi var, onu da gerçekleştirmek için yakıyorlar, yıkıyorlar, sömürüp semiriyorlar âdeta kandan, zulümden besleniyorlar.

Kısacası ipler puştun elinde…

Herkes kendisine verilen süre, imkân kadar konuşuyor.

Kimi zalimin yanında olduğunu haykırıyor kimi de cılız sesle mazlumdan yana olduğunu söylüyor. Bu zulüm 1 yıldır artarak sürüyorsa, herkes bu zulmün ortağıdır.

Barış adına, insanlık adına kurulan her örgüt Siyonizm’e hizmet etmekte, onları korumakta ve onların kanlı, kirli ideallerini gerçekleştirmek üzere işe alınmış, makam mevki verilmiş kölelerdir. Hiçbirinize inanmıyorum. Herkes bir şekilde tehdit edilmiş, vicdanı, zihni iğdiş edilmiş bir hâlde duruş sergiliyorlar.

Ne BM’ye ne AB’ye ne de diğer örgütlere. Bir yılı aşkındır Hamas arayan İsrailli katillere, “Hey katil! Bir dur bakalım” diyemiyor.

Yıllardır Amerika denilen baş katil, emperyalist çete, Afgan dağlarında Taliban, El Kaide aradı, Irak topraklarında, Suriye, Yemen, Libya çöllerinde IŞİD, Hizbullah ve diğerlerini aradı, aradı ama bulamadı.

Bulduğu tek şey, o beldelerin petrolüydü, yer altı ve üstü zenginlikleriydi. Yağmaladı, öldürdü, süründürdü, gittiği her ülkeyi harabeye döndürdü. Ektiği fitne tohumları da oradan PKK, YPG, PYD olarak yeşerdi. Siyonist İsrail de Arz-ı Mevud hayali ve inancıyla bütün dünyayı ateşe vermenin gayretinde.

Hepsi üzerlerine düşen görevi yerine getiriyor, kendilerine biçilen rolü oynuyorlar; verilen talimata uyuyorlar,  rolün dışındakiler de uyuyorlar.…

Gazze’ye ilk bombanın düştüğünde hanemize düşmüş gibi acı hissettik, yandık, her yanımız harabeye dönmüştü sanki; lokmalar boğazımızdan geçmiyor, gözyaşlarımız dinmiyordu… Her geçen gün acı hissimiz azalıyor, zalim öldürüyor biz seyrediyoruz. Alıştırdı zalim, katil.

On binlerce sivil, korumasız insan canından edildi, yurdundan sürüldü, evleri harabeye döndü; Hamas’ın, Hizbullah’ın yiğit liderleri şehid edildi, bizler yine seyrettik. Bir farkla: Artık acı hissetmeden. Dramatik bir film sahnesi bile yürekleri burkarken, gözleri yaşartırken, Filistin için artık ne burkulacak yürek ne de gözlerden akacak yaş kalmadı. Alıştırdı katiller sürüsü. Ama onlar hâlâ ayakta, dimdik, onurlu duruşlarını sürdürüyorlar. Onlara şehit olmak bizlere de zillet içerisinde yaşamak düştü. Onların Rab’lerinden alacağı, bizim de vereceğimiz var. Biz yine bize düşeni yapıp şehitlerimizi dualarla, katilleri, zalimleri de lanetle analım. Güçlünün değil, haklının, mazlumun yanında yer alalım.

Bu katilleri, zalimleri Rabbimiz şöyle tarif ediyor: “Onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denildiği zaman (suçlarını kabul etmezler de), “Biz ancak (bozulan düzeni) islah edicileriz” derler.”

Aynen de öyle diyorlar. “Biz terörle mücadele ediyoruz, demokrasi insan hakları getiriyoruz” diyorlar amma her girdikleri yeri yerle yeksan ediyorlar.

Bize “Filistin’den başka derdin yok mu?” diyenlere de “Filistin, ne coğrafi, ne siyasi bir meseledir. Filistin, Erbakan Hocamızın dediği gibi ‘Filistin bir imani meseledir” diyor ve vicdanı kararanlara, gözleri kör, kulakları sağır olanları da Allah’a emanet ediyorum.

Biz bu zulmü haykırmaya devam edeceğiz…

60 yıllık geçmişten miras olarak kalanlar…

Sirkeci’den tahta bavullarla bir bilinmezliğe ve umuda doğru başlayan gurbet serüveninin üzerinden 60 yıl geçmiş. O zamanlarda bu yolculuğa çıkan insanlarımız Avrupa’nın pek çok ülkesini alın terleriyle sulamış, emeği ile inşa ve ihya etmiş; sadece Avrupa’yı değil, geldiği ülkeyi ve köyünü, akrabalarını da kalkındırmış; amma  bir tek kendisine faydası olmamış.

Şimdi onların pek çoğu vatanlarının kara topraklarında medfunlar. Çoğu da rahmetli anam gibi Azrail’in yolunu gözlüyorlar. Onlara biçilen kader bu olmamalıydı. Onlar o emeklerinin karşılığını almalıydı, huzurlu, sağlıklı ve refah içerisinde yaşamalıydılar.

Onların brikmiş tonlarca derdi, sıkıntısı var. Hasta oldular, ekonomik sıkıntıları var, yalnızlar; anlaşılamadılar, sahipsizler…

Dr. Kemal Aydın, onların içerisinde bulunduğu bu duruma çok üzülüyor ve onların sağlıklı yaşam projesinden pay almaları için yıllardır çabalıyor. “Niye Avrupa’nın emeklileri gününü gün ederken, sağlıklı bir yaşam sürerken, refah içerisinde yüzerken bizim insanımız çok daha iyisini hak ediyor. Bu yüzden insanlarımız geleceği için sağlam adımlar atmalı, küçük bir miktar da olsa sağlıklı yaşam projesi için birikim yapmalı” diyor.

Onun hayata geçirmek istediği proje, ihtiyarlarımızın nefes alabileceği bir tarzda düşünülmüş. Sadece ülkemizin farklı yerlerinde değil, Avrupa’nın da çoğu yerde böyle sağlıklı yaşam merkezi kurmayı planlıyor.

Gazete olarak göçün 40’ıncı yılında 40 insanımızla söyleşi yapmış, onların destansı hayatını dinlemiş, gazetede yayımlamıştık. Çok güzel tepkiler almıştık ve kitap hâlinde yayınlamak istemiştik. Ama kısmet olmadı. Bunu 60. yıl için yapalım diye düşünüyoruz. Böyle bir çalışma içerisinde olmak isterseniz, lütfen bizimle irtibata geçiniz. 6  Aralık Cuma günü de Doğuş gazetesi olarak gazetemizin çeyrek yüzyılını kutlayacağımız bir resepsiyon vereceğiz. Göçün 60. yılını da farklı bir şeklide anmaya çalışacağız. Duyuruları sosyal medya hesaplarımızdan ve gazetemizin webitesinden paylaşacağız.

Dinlediğimiz hatıralardan biri…

Köyün en güzeliydi Fatma. Ahmet de ona vurgundu. Fatma da sevdi Ahmet’i. Evlendiler. Gurbet onları evliliklerinin ikinci yılında ayırdı. Zor oldu ikisi için de, ölüm kadar zor. Köyden ağıtlarla uğurlandı Ahmet. Kasabadan otobüse binecek, ondan sonrası bir bilinmezlik. Bir toz bulutu kalktı Ahmet’in ardından. Fatma’yı karalara bürüdü o toz bulutu. “Kasabada bir kez daha görebilir miyim?” diye düşündü ve dişinin ağrısını bahane etti, kasabaya götürdüler.

Dişçiden önce otogara uğradılar. Otobüs kalkmak üzereydi, son kez bakıştılar, gözlerle vedalaştılar. O bakış Fatma’ya yetti… Kayınbabası Fatma’yı dişçiye götürdü. Dişim ağrımıyor diyemedi…

Fatma ağrımayan dişini çektirdi. Ağzında oluşan o boşluk, Ahmet’in yokluğu idi… Sevdasını bir kez daha görmek için sağlam dişini çektiren kadınlarımız vardı. Bu refah seviyesine onların gayretleri, niyetleri, emekleri, alın teri, fedakârlıkları ve çileleriyle geldik.

Almanya’ya gitmek istemeyen Cevdet amca anlatıyor: “Uçağın düşmesi için yalvardığım olmuştur.”

Böylesine acı bir yurttu gurbet… kimini 3-5 kuruşla avuttu, kimini zevkle uyuttu, kimini de hepten yuttu…

Bize büyük miraslar bırakan 60 yılın yiğitlerini şükranla, minnetle, rahmetle, saygıyla anıyorum.

Zeynel Abidin KILIÇ         —◄◄…