Bir dost meclisinde sohbet ederken, arkadaşlardan birisinin ‘şu kızcağız da başını açmış’ diyerek derinden bir iç geçirdiğini gördüm ve üzerinde düşünmeye başladım. Müslüman bir toplumun bir bireyi olarak önemli, nüfuzlu, meşhur insanların İslam’la müşerref olmalarından sanki bir zafer kazanmış gibi hep memnuniyet duyduk. Hz. Hamza, Ömer bin Hattab, Halid bin Velid’den tutun da Muhammed Ali, Yusuf İslam, Ebubekir Siraceddin, Arnaud van Doorn ve Joram van Klaveren’a kadar isimleri çoğaltmak mümkün. Peki neden memnuniyet duyuyoruz? Kendi hakikatimizin başkaları tarafından da, üstelik araştırma sonunca tescil edilmesi mi bizi mutlu ediyor? Hatta vitrinimizin biraz daha renklenmesi mi yoksa ‘biz yalnız değiliz, bakın bizim gibi düşünüp bir tercih yapan insanlar da varmış ve biz aynı gruptayız’ düşüncesi mi? Her ne ise artık o hissiyat, güzel bir hissiyat işte.

Peki ‘şu kızcağız da başını açmış’ diye girişte ifade ettiğimiz olay, biz de neler çağrıştırıyor? Üstelik duyduğum kadarıyla bu açılmalar son dönemlerde neredeyse bir furyaya dönüştü, dönüşecekmiş. O zaman nasıl okumak lazım? Açıkçası ben bu türden değişimleri genelde hayra yorarım. Bir insan, bilinçli bir tercih sonucu örneğin başını örtüyor ise bundan mutluluk duymama rağmen, yaşadığı arkadaş çevresi gereği başını kapatanlara da genelde bir rezerv koyarım. Çünkü kalben mutmain olarak yapılan eylemler ile konjonktür gereği yapılan eylemlerin sonuçları da genelde farklı oluyor. Okçular tepesindekilere hep kızarız ama bu tecrübe beraberinde Mekke’nin fethedilmesini de beraberinde getirmiştir. Enfal 65-66’da olduğu gibi sayı çoğunluğu ya da eksikliği pek de bir anlam ifade etmiyor. Allah insanları niyetlerine ve inançlarındaki samimiyetlerine göre ya destekliyor ya da desteğini çekiyor. “Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.  Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.”(Enfal 65-66)

Ez cümle: Herkes kendi hayatını yaşarken kendi tercihlerini yapıyor ve ben insanları yaptığı tercihlerden dolayı onları yargılamamaya (hem de hiç yargılamamaya) özen göstermeye çalışıyorum. İnsanların kendi tercihlerinde İlmel yakîn, Aynel yakîn ve Hakkel yakîn diye tanımlanan ve çok da aydınlatıcı olan bu sınıflandırma, insanları ve onların düşünce dünyasını, tercihlerini anlamamızı çok kolaylaştırıyor. Bu olaya da bu çerçeveden bakabiliriz. Yani; herkes kendi inancında, tercihinde hürdür ve hür kalmalıdır. Ama ben İslam’ ı, Hakkel yakîn tercih edenlerin haberi geldikçe sevinmeye de devam edeceğim:)

Bir Başka Sevindirici Olay

âdetim olmamasına rağmen, Korona’nın mirası olsa gerek, son dönemlerde spor haberlerine sardım. NOS Studio Sport’u izlerken sevinmekten kendimi alamadım. 1. haberde Feyenoord – PSV maçının özetini verirken, maçı Serdar Gözübüyük’ün yönettiğini duydum. Bir sonraki maç özetine geçildiğinde ise maçın spikerliğini Arman Avşaroğlu yapıyordu. 3. haberde ise Nijmegen NEC’in futbolcularından Ali Akman’ın kırmızı kart cezalısı olarak iki hafta sonra sahalara döndüğü bilgisi paylaşılıyordu.

Kanımızdaki aidiyet duygusu böyle bir şey. Bir taraftan Müslümanlar olarak mutluluk duyarken, diğer taraftan da Türkiyeliler olarak üç haber peş peşe endam etmek hoş bir tevafuk oldu. Yani cemaat, biz çoktaaaan buralı olmuşuz. Buna, malumun ilanı denmez de ne denir?

Prof. Dr. Erik Jan Zurcher

Aşağıdaki haber RTL Nieuws’da yayınlandı. Neresinden tutsak elimizde kalıyor.  ‘Chantage’ ve ‘intimidatie’ gibi kavramlar kullanıyor. Açıkçası Batı’yı takdir etmek lazım; çünkü aşağıdaki haberde Erdoğan ve Türkiye yerine herhangi bir batılı ülkenin liderini ve ülke ismini koyun, bu tür tabirleri kullanmaktan imtina ederler. Hatta daha da ileri gidelim yapılan pazarlıkları siyasi manevralar olarak görüp normal karşılarlar. Şu ana kadar Hollanda basınının Türkiye muhabirliğini yapanları bir inceleyin, sanki hepsi aynı fabrikadan çıkmış gibi değerlendirme yapıyorlar. Tarafsızlık, hele hele siyasi konularda ve bu konuları haber yapan gazetecilerin uygulamaları imkânsız. Üstelik bunun var olabileceğini de hatta tartışılmasını bile ütopik buluyorum. Ama en azından biraz vicdanlı olanları azıcık da olsa objektif davranabilirler mi? Fırsatınız olur da Joris Luyendijk’in Het Zijn Net Mensen (Herkese Merhaba diye çevrilmiş) kitabını okursanız ne dediğimi anlarsınız.

Erik – Jan hocaya da şunu sormak isterdim: Hollanda böyle bir durumla karşı karşıya kalsa, örneğin fiktif olarak Hollanda-Frisland anlaşmazlığı diyelim ve Hollanda Başbakanı da böyle durumla karşı karşıya kalsa İsveç ve Finlandiya’ya kırmızı halı mı sererdi? Hatta ‘het waren gewoon politionele acties, we moeten het gewoon door de vingers zien (onlar polisiye hareketlerdi, görmezlikten gelmemiz lazım’ mı derdi?

Neyse RTL Nieuws Haberi Aşağıda…

“Het is pure chantage”, zegt Turkije-expert Erik-Jan Zürcher. De emeritus hoogleraar noemt Erdogan een meester in het zien van kansen. “Als zijn bondgenoten een groot probleem hebben, maakt hij gebruik van dat moment van zwakte. Hij dwingt het westen om met hem aan tafel te zitten en aan Turkije toezeggingen te doen. Het is intimidatie maar wel heel doordacht.”

Ook nu ziet Erdogan een kans. “Het is een enorme nederlaag voor de NAVO als de aansluiting van Finland en Zweden niet door kan gaan, en een triomf voor Poetin. Dat kan het westen zich niet veroorloven.” Daar komt bij, er is haast geboden. “Tijdsdruk is een extra factor. Hoe langer het aansluitingsproces duurt, hoe meer risico Scandinavië loopt.”

Zürcher ziet een sterke parallel met de vluchtelingencrisis. “Op het hoogtepunt kwamen er vanuit Turkije duizenden mensen per dag naar Europa. Ook toen had Erdogan een groot drukmiddel in handen, en kon zo de deal met de Europese Unie sluiten. Dat leverde zijn land miljarden op.” Die liggen hem nu mogelijk opnieuw in het verschiet. Met zijn actie speelt Erdogan zich ook in de kijker bij Rusland, zegt Zürcher. “Hij heeft Poetin iets te bieden, want Turkije kan de boel flink vertragen. Erdogan kan voor Rusland op korte termijn enorm waardevol zijn.” Volgens Zürcher hecht Erdogan daar veel waarde aan. “Hij is een machtspoliticus tot in zijn vingertoppen.”                  Ergün Madak                —◄◄