Tevhid ve takdir

Kâinat Rabb’in şaheseridir; Dünya’mız ise köşklerinden biridir. Dağları, denizleri mobilyaları; çiçekleri, yemişleri, kuşları bu köşkün süsleridir. İnsan ise bu köşkte bir süre için konaklayan yolcudur. Gözünü ‘dayalı döşeli bir köşk’te açan, odunun içinde biten elmayı yiyen, 149,5 milyon kilometre uzaklıktaki aptal bir ateş parçası sayesinde ısınan, yalnızca bir gözünde ışığa duyarlı 150 milyardan fazla hücresi olan, çıplak gözle görünemez bir virüsün iki günde sonunu getirebileceği bu insan denen varlığın ev sahipliği taslaması cehalet, gaflet, dalalet ve hıyanettir. Varlığını Rabb’ine borçlu olan insan yaşamasını da ona borçludur. “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir ve mutlak kemâliyle hep övgüye layık olan O’dur.” (Fatır 35/15)

Kainatta tesadüfe yer yoktur. Şeylerin oluşumunu tesadüfle açıklayanlar sonsuz sayıda tesadüfe sığınmak zorunda kalırlar. Ve buradan düzen çıkmaz, kaos çıkar; tek hücreli bir canlı bile oluşmaz.

Dolayısıyla; Tevhîd insanın Yüce Yaratan’ı teslim, tesbih ve takdir etmesidir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım!” (Zariyat, 56) diyen Rabb’imiz Tevhîd’e sığınana görevinin ne olduğunu da bildirmiştir.

Tevhîd ve imtihan

Tevhîdî îman ‘insan’ denen varlığın yaratılış gayesini iyi tanımakla biçimlenir. Kimi zaman mallarıyla, kimi zaman sevdikleriyle sınanır insanoğlu. “İnsanlar denenip sınavdan geçirilmeden, yalnızca ‘îman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 29/2)

Bir süre için ‘var olduğumuz’, bir süre sonra istemesek de terk edeceğimiz bu imtihan dünyasından başarıyla mezun olmak bizim elimizdedir. Başarının yolu bellidir: Tevhîd’e sarılmak. Bunun için de Tevhîdî bir yaşam tarzı (Tevhîdî bir ahlak, Tevhîdî bir adalet, Tevhîdî bir paylaşım, Tevhîdî bir düzen ……) oluşturmak zorundayız.

İnsanoğlu karşılaştığı bütün sorunlarla evrensel düzlemde ancak böyle baş edebilir. Kibri, tembelliği, yalancılığı (Mübarek Kitabıyla insanlığa ebedî bir kurtuluş fırsatı tanıyan Rabb’imiz, şaka için bile olsa yaşamı boyunca asla yalan söylemeyen; kendisinden 15 yaş büyük bir hanımla 15 yıl süren evliliği sırasında asla başka bir kadınla olmamış, bu hanımının ölümünden sonra nübüvvetin getirdiği şartlar nedeniyle yaşamına giren kadınlara bırakın el kaldırmayı, tek bir kötü söz bile söylememiş; kendisini tanıyan herkesin, özellikle de Hristiyanların ve Musevîlerin ‘El-Emîn’ dedikleri Hz. Muhammed’i Tevhîd’in elçisi tayin etmiştir.) ve bencilliği sırtından atamayan insan Tevhîdî imana erişemez.

Habibini bile imtihanların en çetinleriyle (savaşlar, dışlanma, evlat acısı, yoksulluk …) sınayan Rabb’imiz insanları her an türlü alanlarda sınamaktadır; sınavlar bitmiş değildir. Bunun bilincinde olmak ve gereklerini yerine getirmek “Tevhîd’e sarılmak” demektir. Kur’an “Biz ona şahdamarından daha yakınız!” (Kâf 50/17) ve “Gizli gizli konuşan üç kişi yoktur ki dördüncüleri O olmasın, beş kişi yoktur ki altıncıları O olmasın’ (Mücâdele 58/7) gibi âyetlerde Rabb’in insanı adım adım takip ettiğini duyurmaktadır. Bu uyarıları layıkıyla benimseyen bir kişinin sırât-ı müstakîmden sapması olası mıdır?

Tevhîd bilinci insan haysiyetini yücelten, insanı gerçek özgürlüğe, ebedî kurtuluşa yönelten bir kavrayıştır. Tevhîd dışında kalan her türlü zevk safa, mutluluk gelip geçicidir. Kur’an “Onlara yaşadıkları süslü gösterildi” uyarısıyla küfre sapanların nasıl bir yanılgı içinde olduklarını apaçık ortaya koyar.

Tevhîd ve seyr-i sülûk

Kâmil olma yolculuğu, yani nefsi bütün engellerden korumak Tevhîd’e giden yolda çok çetindir. Bu yolculukta riyaya, gareze, kibre yer yoktur. İmam Gazali, kâmil insan olma gayretiyle ilgili olarak kendinden bir örnek verir: Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nde 4 yılı geride bırakmıştır. İslam dünyasının dört bir köşesinden binlerce âlim, talebe onu görmek için akın akın Bağdat’a gelirken, şöhretinin doruğundayken birden kendisinde büyük değişiklikler olur.

Şöyle bir geriye dönüp muhasebe ettiğinde, o zamana kadar bütün işlerini gerçekten ‘Allah için değil de nefsi için’ yaptığının farkına varmış ve sarsılmıştır. Dersleri bırakır, inzivaya çekilir. “Ahiret saadeti için tek yolun, takvaya sarılmak ve nefsin heva ve hevesten menedilmesi olduğunu iyice anlamıştım. Dünyevî ilişkiler içine dalmış, batmışım. Onlar beni her taraftan sarmışlar.”  Bunun üzerine “Ya mukallibel kulub, sebbit kalbi alâ dinik!” (Allah’ım kalbimi dinim üzere sabit kıl!) hadisi uyarınca yaşamaya karar verir.

Nefsi dizginlerken ona eziyet etmemek de gerekir. Tevhîd ehli bu dengenin bilincindedir. Meramı bu dünyadan elini eteğini çekmek değildir, ‘yaşam sınavı’ndan üstün başarıyla geçmektir. Çünkü bilir ki “Dünya âhiretin tarlasıdır”.

Seyr-i sülûk Allah’a aşkla bağlanmaktır, her yerde ve her şeyde onu görmektir (tecelli), hiçbir şeyden korkmamaktır: Allah’tan korkmayan birçok şeyden korkar, Allah’tan korkan hiçbir şeyden korkmaz; ölümden bile. “Ölümden ne korkarsın; korkma, ebedî varsın!” sözü Tevhidî bakışın merkezindedir.

Tevhîd ehli, Kaygusuz Abdal’ın da belirttiği gibi, nakş-u suret gözetmez; maksudu Nakkaş’tır. Bu ‘oyun ve eğlenceden ibaret’ olan dünya hayatı onu hiçbir zaman anaforuna çekemez. Her düşüş onun için ‘kim bilir hangi çıkışın habercisidir’!

Ebedî Kurtuluşun Biricik Yolu

Tevhîd’in anlamını, amacını ve insana çizdiği yaşam yolunu bilmeyen kişi, ne yaparsa yapsın, ömrünü boşa geçirmiş demektir. Böyle bir kişinin ölümü ‘biyolojik ölüm’dür. Oysa âlemlerin Rabb’i insanlara ilâhî kitabı Kur’an ve son elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) vasıtasıyla bir kurtuluş yolu, bir ‘ebedî yaşama müjdesi’ sunmuştur. Bu kurtuluş kapısı herkese açıktır. (Bu yaşamın nasıl bir maddî- manevî zenginlik içerdiğini bilmiyoruz. Bu ‘ilm-i İlâhî’ dâhilindedir, yani Rabb’imizin iradesi altındadır.

Kur’an bir iki örnekle kapıyı aralamıştır, ama o evreni tanımıyoruz. Beyni bacaklarının arasında olan ağzı salyalı yobazların ‘huri’ masallarına, cennet-cehennem tasvirlerine itibar etmeyiniz.)

Lafa yekûn tutalım: İşimiz aslında çok kolay. Girişte de belirttiğimiz gibi, insanlar olarak önümüzde iki seçenek var: Ya bu mükemmel varlığımızı etten kemikten, kandan irinden, pislikten bir çöp olarak bu dünyada bırakacağız ya da Rabb’in kutsal bir varlığı olarak bir başka âlemde  sevdiklerimizle ebediyen bir arada olacağız! Üstelik korkusuzca!..

Tercih senin güzel kardeşim: Ya Tevhîd’le kurtuluş ya küfür batağında yok oluş!!!

Seç istediğini!!!        Erol Sanburkan        —◄◄