Türküler ve de Koronalı Günler

Bütün dünyanın hâli malum; önce tedbirler sıkı başladı, yaz dönemi girdi. Kimi izinini yaptı geldi, kimi de evinde kaldı. Biz de evde kalanlardanız ve evde çalışanlardanız. Artan zamanlarda evde uzun vadeli yapılmasını düşündüğümüz işleri böylelikle öne çekme durumunda kaldık. Elime boya fırçasını aldığımda radyodan türkü kanallarını seçip, yıllardır duymadığım türküleri dinlemek beni mutlu etti.

Türküleri dinlerken, hem yaptığım işe hem de türkü sözlerine odaklanmam pek de zor olmadı. Türkü metinlerinden kadın mı yoksa erkek mi eli değmiş hemen anlaşılabiliyordu.

Ağıt yakan, gurbet acısı çeken, özlem duyan insanların duygularına hemen şahit oluyorsunuz.

Bu türkü pek favorim olmasa da örneğin, ‘Huma Kuşu yükseklerden seslenir’ isimli Erzurum türküsünün, kocasını bekleyen bir geline, kayınpederi tarafından yazıldığını öğrenmek oldukça enteresandı.

Sizlere Neşet Ertaş’tan  iki besteyi paylaşayım:

“Türlü türlü meyva vardır

Yardan tatlısı bulunmaz

Elma vardır ayva vardır

Yardan tatlısı bulunmaz”

 

“Şeker şerbet tatlı dili

Dudağında tutar balı

Sinesinde gonca gulu

Yardan tatlısı bulunmaz”

Bu türkünün müziğini bilen vardır belki ama ben bilmiyorum. Peki ya şu türkü:

“Şu garip halimden bilen işveli nazlı

Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?

Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm

Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? Neredesin sen?

Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm

Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? Neredesin sen?

Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen

Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen

Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen

Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? Neredesin sen?

Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen

Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? Neredesin sen?”

 

Her iki beste de aynı kişiye ait. Ama duygu yoğunluğu, kullanılan kelimeler açısından birbirlerinden ne kadar farklılar değil mi? “Neredesin sen!” Bu türkünün zihinlerde yer edinmesindeki en temel nedeni, hem bestesi hem de müziği. İnsan olarak düşüncelerimizi anlatmak en çok zorlandığımız konulardan bir tanesi. Bazen anlatmakta zorluk çekeriz, bazen anlattığınız ise karşı taraftan anlaşılmayabilir. Ahenk, ‘Neredesin Sen’ türküsünde olduğu gibi hem anlatan sarih konuşacak, anlayan da önyargısız dinleyerek algılayacak. Yoksa; “Çarşıda bal var, Sende bir hâl var…” dersen, ‘dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı’  gibi bir metin de olabiliyor.

Demem o ki, lafı dondurup dolaştırmadan, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi ‘Gönül Dağı’ndan coşarcasına rahatlıkla anlatabilmek ne güzel olurdu.

 

Doğuş ve Yazarlar

Korona’dan dolayı, röportajların Youtube üzerinden yapıldığına sizler de şahit olmuşsunuzdur. 2 yıl önce Doğuş Panellerine niyet ederek yola çıkmış ve ilk olarak ‘Düğünlerimiz’ konusunu işlemiştik. Ardından, kadın giyimlerinin sergilenip satıldığı fuarları konu alan  ve sosyal medya kullanıma eleştirel bir bakışla değerlendirileceği bir kaç tane daha panel düzenlemek istemiştik. Maalesef, konuların muhatapları arasında hanımlar önemli bir paya sahipken, nedense bir türlü konuşmacı bulamadık. Teklif götürdüklerimizden bazıları başta tamam derken, sonra çeşitli mazeretlerle hayır dediler. Herhangi bir konu tartışılırken benim yoğunlaştığım daha çok meselenin ana amacı olur.

Neyi tartışalım istiyorduk: Birey ve toplum olarak nereye doğru gidiyoruz? Gittiğimiz yer, dinî referanslar ele alındığında, endişe duymamız gereken bir gidişat mı yoksa her şey normal seyrinde  mi ilerliyor? Bundan ne fazlası ne de eksiğiydi. Hâlâ da öyle.

 

Şöyle bir iddiam var: Akil insanların sesi, yine edep kuralları içerisinde, duyurulmazsa, dinî referans kaygısı fazla yüksek olmayan insanların, bu boşluktan istifade ederek, kültürel bir değişimi çorap söküğü gibi peşinden getirebilirler. Açıkçası, benim görebildiğim, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. Bu aşamada, erkekler olarak bizler kendi aramızda tartışsak, hanımlardan ‘bizim sorunumuzu siz neden kendi aranızda tartışıyorsunuz’ eleştirisi de geliyor, gelmişti de geçmişte. Kendi aralarında tartıştıklarına, sadece bir kaç bayan köşe yazarının yazılarının dışında, karşılaşmıyoruz. Hele hele hanım yazar bulmak ise işin ayrı çabası. Oysa, toplum belki son 15-20 yıldır bir Tsunami gibi değişime maruz kalıyor ve önüne geleni silip süpürüyor. Erkeklerin değişimi bundan soyut mu? Asla değil. Ama benim gözlemim pastanın büyüğü bayanlarda. Tsunami’yi durduracak gücümüz yok. Ama en azından susmaktansa konuşulmasını yeğlerim.

Acaba, Doğuş olarak yazarlarla internet üzerinden bu konuları tartışsak nasıl olur diye içimden geçirdim. Olur mu acep?           Ergün Madak   —◄◄