Türkiye kamuoyunun deyimiyle “gurbetçiler” Türkiye’de küçük esnafın kendilerine uyguladığı fiyat politikalarından şikâyetçi. Gurbetçiye iki kat fiyat deneyimleyen kişilerle Türkiye’deki alışveriş tecrübelerini konuştuk.

Beyza Barutçu

1960’lı yıllarda Türkiye’den ağırlıklı olarak Batı Avrupa ülkelerine giden iş gücü göçü, bugün “gurbetçiler” denilen bir kesimi de sosyolojik olarak ortaya çıkarttı. Artan hareketlilik ve ülkeler arası geçişler nedeniyle “gurbet” ve “gurbetçi” kavramı her ne kadar bugün için isabetli olmasa da Türkiye kamuoyunda “gurbetçi” denildiğinde akla çok belli bir sosyal grup geldiği kesin.

Her sene Türkiye’ye gelişleri, dönüşleri ya da Türkiye’deki davranışları yakinen izlenen, Türkiye’deki ekonomik şartlardan memnuniyetleri ya da memnuniyetsizlikleri ile sıkça konu edilen bu kesimin karşılaştığı bir durum var: Gurbetçiye iki kat fiyat!

Avro ya da dolar ile maaş almaları nedeniyle çok zengin gibi algılanan bu kesimin Türkiye’de aldığı ürün ve hizmetler bazen beklenmedik şekilde yüksek fiyatlandırılabiliyor. Perspektif’le deneyimlerini paylaşanların ifadeleriyle “Gurbetçiye iki kat fiyat” konusunu araştırdık.

“Neden İki Kat Fiyat Sunulduğunu Anlayamadım”

Avusturya’da yaşayan Gülsüm Hanım, geçtiğimiz yaz Iraklı eşiyle birlikte İstanbul’a tatile geldiklerinde araçlarının lastiği kaldırıma sürtmüş ve patlamış. Oto servisine gittiklerinde de görüştükleri kişi lastiği değiştirmeleri gerektiğini söylemiş. Bundan sonrasını şöyle anlatıyor Gülsüm Hanım:

“Görüştüğümüz kişi, tekerin fiyatını öğrenmek için ustasını aradı. Telefon görüşmeleri uzun sürdü. Eşim yanımdaydı ve tamirciyle ben iletişim kuruyordum çünkü eşimin Türkçesi çok iyi değildi. Eşim biz oto serviste beklerken kendi iş görüşmelerine devam etti. Bu görüşmeler İngilizce, Almanca veya Arapça dillerinde gerçekleşiyordu. Bu şekilde o arkadaş eşimin Türk olmadığını anladı. Telefonla konuşan kişi, bizden uzaklaştı ve karşısındakine ‘Bunlar yabancı abi’ diye mırıldandı. Ardından bana dönüp, ‘Teker ve servis 5500 TL!’ dedi.”

Bunun üzerine kafasında bir Avro-TL hesabı yapan Gülsüm Hanım, bu fiyatın çok yüksek olduğunu hemen anlamış. Google arama motorunda ufak bir arama yaptığında da kendisine sunulan fiyatın yüksek olduğuna emin olmuş: “Teşekkür edip orada ayrıldık ve başka bir servise gittik. Eşime arabada kalmasını söyledim ve ustayla doğrudan ben Türkçe olarak muhatap oldum. Çok çok daha düşük bir ücrete lastiğimizi değiştirdiler.”

Bu olayın kendisini çok etkilediğini söyleyen Gülsüm Hanım, esnafın kendilerini tam olarak hangi kategoriye koyduğunu ve neden yüksek bir fiyat sunulduğunu anlayamadığını söylüyor:

“Türkiye’de Suriyelilere yönelik bir ırkçılığın olduğunun farkındayım. Gurbetçilerin de çok sevilmediğini biliyorum. Acaba bize gurbetçi olduğumuz için mi, yoksa Suriyeli zannettikleri için mi iki kat fiyat verdiler bilemiyorum. Her hâlükârda farklı bir muameleye maruz kaldık. Ben Avusturya’da doğdum ve büyüdüm. Avusturya ırkçılığa maruz kaldığımız bir yer olsa da Türkiye’yi hep güvenli bir alan olarak algılıyorduk.”

“Alışveriş Yaparken Birbirimizle Konuşmuyoruz”

Amerika’da yaşayan Fatma Zehra Hanım da Türkiye’ye geldiğinde kendilerine özel uygulanan fiyat politikalarından şikâyetçi. “Eşim Boşnak. Ailece Türkiye’ye gittiğimizde maalesef Amerika’dan geldiğimizi kimseye söylemiyoruz. Çünkü bu durumda daha yüksek fiyat teklifleri alıyoruz veya gereksiz konuşmalar başlıyor: ‘Size dokunur mu, siz dolar kazanıyorsunuz!’ gibi…”

Eşi Türkçe bilmediği için birbirleriyle İngilizce iletişim kurduklarını söyleyen Fatma Zehra Hanım, Türkiye’de alışveriş yaparken mümkün mertebe az konuştuklarını anlatıyor. Fakat anne ve babalarının alışverişte daha yüksek fiyatla karşılaşmamak için uyguladığı bu stratejiden haberdar olmayan çocuklar, birkaç kere anne ve babalarını “ele vermiş”. Fatma Zehra Hanım bu durumu şöyle anlatıyor:

“Eminönü’nde bir dükkânda çocuklarımız Amerika’dan geldiğimizi ağızlarından kaçırdılar. Tezgahtar da bunun üzerine bize tek mont için 2.200 TL gibi bir fiyat söyledi. Dükkândan çıktık. Başka bir yere gittik. Üç tane montu 1.500 TL’ye aldık.”

Türkiye’de “yabancı” veya “gurbetçi”lere yönelik fiyat politikalarından kaçınmak için daha farklı metotlar geliştirdiklerini söyleyen Fatma Zehra Hanım, özellikle taksi bulmada “yabancı” olmanın bir avantaj olduğunu söylüyor: “Bir taksiye yaklaştığımda Türkçe konuştuğum için bazen müsait olmadıklarını söylüyorlar. Ancak eşim İngilizce konuştuğunda hemen kabul ediyorlar. En son eşimle bir anlaşma yaptık: Türkiye’de taksi bulmak istiyorsak eşim İngilizce konuşacak. Alışveriş ve pazarlık konularında ise ben Türkçe konuşacağım.”

Türkiye’de esnafın bu tarz yüksek fiyatlar sunmasının ardında satıcıların büyük ihtimalle tüketicinin alım gücüne dair hatalı tahminleri yatıyor. Yurt dışında yaşayan herkesin sınırsız bir alım gücü olduğuna inanıldığını söyleyen Fatma Zehra Hanım bu tahminlerin yanlış olduğu görüşünde:

“Türkiye’de sürekli, ‘Siz avro/dolar kazanıyorsunuz. Keyfiniz gıcır, hâliniz harika.’ gibi ifadelerle karşılaşıyoruz. Dolar kazanıp Türk lirası harcayınca insanlar bunu olağanüstü buluyor ama biz Amerika’da yaşıyoruz, tüm harcamalarımız orada ve çocuklarımızın tüm giderleri de yine dolar üzerinden.”

“Etikete Bakmayınca Gurbetçi Olduğumu Anlıyorlar”

Almanya’dan Alanya’ya tatil için gittiğinde Zehra Hanım “gurbetçi” olduğunun bir şekilde anlaşıldığını söylüyor. “Birçok kişi yurt dışından geldiğimi anlıyordu. En sonunda bir dükkânda nereden anladıklarını sordum. Giyim tarzım, kıyafetlerim ve etiketi kontrol etmeyişimden anlamışlar. Yurt dışından geldiğimi anladıklarında da bir çanta için 1.200 TL fiyat sundular. Aynı çantaya yan dükkânda Alanyalı birisinden sadece 400 TL istediler.”

Zehra Hanım izin döneminin birçok kişi için aynı zamanda alışveriş için de kullanıldığını ekliyor: “Almanya’da tatil ve alışveriş yapmıyorum. Çünkü bunları kendi vatanımda yapmak istiyorum. Oraya gittiğimde de fiyatlar sadece bana kat kat yüksek sunulduğunda şaşırıyorum.”

“O Elinizdeki Kase 150 TL”

Zehra Betül Hanım da bu yüksek fiyat politikasının birçok esnaf tarafından o anki değerlendirmeye göre oynadığını belirtiyor:

“Türkiye’de pazara gittik. Otantik desenli kaselerin satıldığı bir tezgâha yaklaştım ve incelemeye başladım. Arkamda eşim ve iki çocuğum vardı. Pazarcının çırağına fiyatları sordum. ‘Hepsinin fiyatı 100 lira’ dedi. Ardından ortadaki bir kaseyi seçtim. Pazarcı sonradan beni fark etti. Bu sırada 4 yaşındaki kızım Almanca birkaç kelime söylüyordu. Pazarcı çırağını geri çekti ve elimdeki kase için, ‘Elinizdeki 150 lira çünkü onun kalitesi farklı’ dedi. Ben de şaşkınlıkla, ‘Hani hepsi 100 liraydı?’ dedim. O da bana, ‘Evet, hepsi 100; sadece elinizdeki 150, çünkü kalitesi farklı’ dedi. Çırağı bile şaşkın bir şekilde pazarcıya baktı.”

“Almanya’da Yaşadığınızı Belli Etmemeye Çalışın”

Türkiye’de yurt dışındaki vatandaşlara yüksek fiyat politikası sadece esnaflar için geçerli değil. Hizmet sektörü de bazen bu garip uygulamanın içerisinde yer alabiliyor. Özellikle Türkiye’de bulunup çevrimiçi danışmanlık veren sektörlerde yurt dışında yaşayan vatandaşlara yönelik fiyatlar çok daha farklı olabiliyor.

Kendisi Türkiye’de, ablası ise Almanya’nın Köln şehrinde yaşayan Elif Hanım da bu farklı fiyatlara maruz kalanlardan birisi. Elif Hanım bir diyetisyenden aldıkları danışmanlık hizmetini şöyle anlatıyor:

“Diyetisyene gidiyordum. Köln’de yaşayan ablama diyetisyenimin çevrimiçi danışmanlık sunduğunu söyleyip irtibat bilgilerini verdim. Onlar görüştüler, anlaştılar ve hatta danışmanlığa da başladılar. Başlarda fiyat sormak hiç aklıma gelmedi. Bir gün ablam seans ücretini söylediğinde şok oldum. Çünkü benim yüz yüze aldığım hizmeti o çevrimiçi olarak benim ödediğimden 4 kat kadar yüksek bir fiyata alıyordu. Diyetisyen ablamın benimle bağlantısını bilmiyordu ne ben ne de ablam söylememiştik. Kendisine nasıl bu kadar fazla fiyat verdiğini sorduğumda ise Almanya’nın vergilendirme sisteminin farklı olduğunu söyledi. Ardından da konuşmayı sert bir şekilde kesti.”

Elif Hanım anlatmaya şöyle devam ediyor:

“Ablam başka bir diyetisyen bulduğunda Almanya’da yaşadığını söylememesini söyledim. Bu bizde bir reflekse dönüştü. Yeğenlerime de Türkiye’ye geldiklerinde Almanya’da yaşadıklarını belirtmemeye çalışmalarını söylüyorum.”

Beyza Barutçu

İbn Haldun Üniversitesinde sosyoloji ve yeni medya alanlarında çift anadallı lisans eğitimi alan Beyza Barutçu, İlmi Etüdler Derneği, Teyit.org ve Perspektif’te stajyer olarak çalışmıştır.