Merhaba değerli dostlar.
Günlerin, yılların hızla geçtiği şu ahir zaman da, Rabbim ömrümüzün ahirini evvelinden daha hayırlı ve bereketli eylesin inşallah.
Bir yaş daha ihtiyarladık yeni giren yıl ile..
Gençliğin gitmesi ve yaşlanmak mesele değil de, salih amelden yoksun boşa geçmiş ise koca bir sene ve hoyratça israf edilmiş ise.. işte o zaman hüsran, işte o zaman ziyan!..
Şairin dediği gibi “Ey çeşmim zâr!..”
Ağla gözlerim ağla…
“Geçdi gençlik tatlı bir rüyâ gibi ey çeşmim zâr! [ağla!]
Beni mecnûn etdi girye, meskenim olsun mezâr!
(……..)
“Hubb-ı dünyâyı, gönlünden gider!
tâ alasın, can âleminden haber.
Harâmdan sakın, farzı yapmağa bak!
farzı yapmazsan, olur hâlin harâb!
Ey nefsim ! uyan çok geç olmadan…”
Geçen yıl için iyi bir muhasebe, yeni yıl içinde iyi bir plan yapmalıyız.
Mesela bu sene Facebook, Youtube, Televizyon dizileri gibi vs.. oyalayıcı ve vakit çalan eğlenceler yerine kitaptan ilmi okumalara vakit ayıralım. Özellikle Kur’an’dan hem ezber hem de onun manası üzerine bolca ayetler öğrenelim. Efendimiz’in (sav.) hayatını anlatan onlarca siyer kitabı var. Bu sene tüm teferruatıyla İslam tarihini yutmuş olalım ki çağımızı ve ileriyi görelim. Görelim ki aslımızı neslimizi bilelim, köklerimiz ve istikbalimiz olsun.
Yahya Kemal Beyatlı’nın dediği gibi,
“Ne harabiyim ne harabatiyim,
Kökü mâzide olan âtîyim.”
İbadetlerimizde noksanlık varsa onları kemâle erdirip ikmal edelim. Zikir ve nafile namazlar, sohbet ve geziler gibi bir çok alanda ruhumuzu ve bedenimizi geliştirelim. Gerçi, “Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır” (Mecelle m.30). Yani, “Kötülüğü önlemek, iyiliği yapmaktan önce gelir.” O hâlde önce kötü huylarımızı ve amellerimizi terk edeceğiz ki güzel olan, temiz olan varlıklar gönlümüze ve hayatımıza girsin.
“Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ide Hakk Pâdişâh konmaz serâya hâne ma’mûr olmadan.” Şemseddîn Sivâsî
(Kötü ve yabancı şeyleri kalbinden çıkar ki Allah teşrif etsin. Padişah yerleşmez saraya, içi temiz, düzenli ve güzel olmadan.)
Bu gün 46 yaşındayım, (bu yazıyı okuduğunuzda) takriben 47 yaşında olacağım. İlginçtir, şeytan ve nefsim beni sorumluluklarım konusunda hep erteleterek; “Yarın yaparsın.. Yarın yaparsın…” diye diye kandırarak bu yaşıma kadar aldattı.
“Onları gerçekten sapıtacağım, kendilerini (umniyye) uzun emellere düşürüp olmayacak kuruntularla aldatacağım…” (Nisa 119.) Bu ayette şeytan Allah’tan izin isteyerek bunu söylüyor.
Efendimiz (sav.) dünya ve buradaki zaman kavramının göreceliğini bize bir misal ile şöyle özetledi: “Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” buyurdular. (Tirmizî, Zühd 44)
Eğer biz dünya hayatının mahiyetini bu realitede kavraya bilseydik geçici olana değil de sonsuz olana yatırım yapardık.
(Resimde gördüğünüz gibi.)
Bir gün Efendimiz (sav.) elinde bir çubukla kumun üstüne bir hat çizdi. Bu uzun hattı insanın arzuları, emeli; yâni, dünyada uzun yaşama zannı ve temennisi olarak gösterdi. Ortadan bölerek bir çizgi daha çizdi; “Bu da insanın eceli/ ölümü.” dedi.
Ölümünden önce gelen bir kaç küçük çizgiler daha çizdi ve bunların da hastalık, kaza, bela gibi bir takım fitneler olduğunu anlattı.
“Şu insan, şu da onu kuşatan (veya kuşatmış olan) ecelidir. Dörtgeni keserek dışarı çıkan, insanın arzularıdır. Ortadaki çizgiye yönelik küçük çizgiler, dert ve ıstıraplardır. İnsan bu dertlerin birinden kurtulsa, öteki gelip çarpar. Şundan kurtulsa, beriki gelip yakalar.” (Buhârî, Rikak 4. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 22; İbni Mâce, Zühd 27)
Hadi insanın emelleri hayalleri bir yana, ölüm çizgisinden önce bile bir sürü labirent var. “Birinden kurtulsa biri çarpar.” buyuruyor Efendimiz (sav.)
Bu sene bir çok sevdiğimiz insanları kaybettik ki bir çoğu gençti bunların.
Hani doktorlar ölümcül hastalarına “Üç aylık ömrünüz kaldı.” diyorlar ya..
Bu sözü bize söyleseler ne yaparız?..
Herhâlde her ânımızı ganimet bilip tüm fuhşiyat ve münkirattan kurtulup, salih ameller ile Allah’ın huzuruna tertemiz bir kul olarak çıkmak için ceht ve gayret ederdik. Ecel bizi bir yerde bekliyor ve bu yer (bilmediğimiz için vakti geldiğinde) üç aydan daha az olacak hatta yarından da daha yakın. Ama bizim zihnimizde o (ölüm) resimdeki uzun çizgi şeklinde.
Bunu anlatırken dünyadan elimizi çekelim ve ruhbanlığa/ münzevi bir hâle bürünelim demiyoruz. Bunu İslam tasvip etmez.
“Fedhulî fî ‘ibâdî, (Kullarımın içine gir) ki,Vedhulî cennetî. (Cennetime gir)esin.” (Fecr. 29 -30.)
Ama bu bilgi (ölümü yakın bilmek, hayatın kısa ve imtihandan ibaret olması.) bize dengeli ve anlamlı bir hayat anlayışı verir. Dünya hırsıyla zulmederek kul hakkına girmekten alıkoyar belki. Terk edip gideceğimiz malı, üst üste yığıp sayıp durmaktan kurtarır ve sonsuz yurda yönelik harcamalar yaparız. Örnek zekât, sadaka ve infaklarımızı rahatça tasadduk eder böylece nefsimizin cimriliğinden kurtulup insanlara cömertçe ikram ederiz.
Böyle olunca da ölüm bize bir musibet değil, tüm dert ve sıkıntılardan kurtularak öbür âleme doğmak için bir mükafat olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor; “Ağızların tadını kaçıran ölümü, çokça hatırlayın.” (Hadis-i Şerif Tirmizi 2307.) Bundan dolayı tasavvuf ve tarikata mensup olanlar gece iki rekat teheccüt namazı kıldıktan sonra ölüm rabıtası yapar. Bu öyle güzel bir hâl oluşturur ki; bir ölü ne yapar, ne düşünür, neye üzülür, neyi öne/ciddiye alır, neyi boş verir hepsini yaşarsınız. Bu hâl ile ne küslük kalır, ne kibir, ne dünya hırsı ve meşgalesi kalır. Tek kaygısı imanı ve ahiret azığı biriktirmek olur. Ve başını kaldırıp tekrar yaşadığını fark edince bunu fırsat bilir ve ölmüş de dirilmiş gibi sevinir.
Ölümün rengi ve Melekü’l Mevt (Azrail’in) muamelesi..
“Ölüm ölüm” diye tatmadığı ‘ŞEY’den korkar da insan, sonra bir sürü laf uydurur; ağıtlar yakar, şiirler besteler ve Azrail’e elinde tırpan, karalar giydirir.
Zaten ölümün/Azrail’in resmini her an hayatınla çiziyorsun ya.. O da karşına niyet ve amellerinin cisme dönüşmüş şekliyle çıkacak. (Allah’u âlem.)
Korkuyor musun?..
Kalemde, silgide senin elinde. Hayatının karanlık tonlarını/ kısımlarını şimdiden sil ve parlat.
Haksızlık ve zulme bulaşma.. (Şirk koşarak Allah’a karşı haksızlık etme ve tüm muamelen ile de yaratılmışlara karşı adil ol.)
Çünkü, “Zulüm, kıyamette zifiri karanlıktır.” buyurdu Efendimiz (sav.).
Karanlıktan korkuyorsun değil mi ve Avrupalıların tasvir ettiği Azrail’in resminden de?..
O hâlde sen ahiretini sevaplar ile nurlandır, bakarsın Azrail beyaz elbiseler ile gelir. Oraksız tırpansız canını alır da, cennetin kokusu ve temaşasından -Yusuf’u görünce elini kesen kadınların fark etmediği gibi- acıyı hissetmezsin.
Korkma, Azrail mü’mine karşı müjdeci ve şefkatlidir. Tepeden tırnağa o bir nûr, elinde de olsa olsa tüm elçiler gibi bir âsâ olur.
Ve gün gelir herkes gibi o “sırlı tada”(ölümün tadına) sende varırsın.
“Küllü nefsin zâiqatu’l mevt..”
Murat Altun (Bermurad)
—◄◄