“Siyonizm bir timsah hâlindedir. Üst çenesi Amerika’dır. Alt çenesi Avrupa Birliği’dir. Kuyruğu İsrail’dir. Gövdesi bir takım Müslüman ülkelerin yöneticileri, medyacılar, işadamları, işbirlikçilerdir. Bunların karşısında seyirci kalmak mümkün mü? Bu sebepten dolayı yeni bir dünya kurmaya mecburuz.” Necmeddin Erbakan

Kıssadan hisse:

“Bir kez daha anladım ki siz hiç değişmeyeceksiniz”

Yekta ile Güngör, hayat ve ölüm üzerine felsefi bir sohbetteler…

Oturdukları yerden mezarlıklar görünüyordur. Tam sohbet ortasında,  o yeşillikler üzerinde otlamakta olan bir inek geçer yanlarından.

Geçerken de -affedersiniz- önlerine defi hacetini yapar..

Güngör, o inek pisliğine bakarak başlar anlatmaya: “Ula Yekta, sen bir gün öleceksin. Bir mezara gömüleceksin. Mezarının üzerinde otlar çıkacak. Bu otları aha bu inek yiyecek. Sonra gelip mezarının üzerine pisleyecek. Ben de pisliğe bakıp aklımdan geçireceğim: ‘Şu bizim Yekta’ya bak, ne kadar da değişmiş.” diyeceğim…

Yekta bu hiç altta kalır mı?

O da başlamış anlatmaya: “Sen de bir gün öleceksin. Mezarının üzerinde otlar bitecek. Otu inek yiyecek. Sonra pisleyecek. Ben ineğin pisliğine bakarak diyeceğim ki: ‘Şu işe bak arkadaşım Güngör ya, hiç değişmemişsin, hep, aynısın”

…Kıssaları hisselendirmek, onu münasip bir yere bağlamak konusunda  pek mahir değilim, pek becerim yoktur. Amma bu kıssa kendiliğinden yerini buldu sanırım. Sizler de zaten hemen anladınız ve gideceği yere bağladınız.

Ne ağır imtihanlarla sınanıyoruz. Omuzlara yüklenen yükün altında eziliyoruz. Bir avuç azınlığın dünyayı kana bulama isteği insanlığa huzuru, saadeti, barışı, kardeşliği haram ediyor. Kendilerini “efendi” olarak kabul eden bu vahşi azınlık, kısa aralıklarla her dönem insanlığı karanlıklarda yaşamaya, zulme, kıyıma, tabii tutuyorlar.

Ülkelere yerleştirdikleri işbirlikçileri vasıtasıyla da arkalarını sağlama alarak zulümlerini sürdürüyorlar. Ne zamanki bu zulme dur diyecek yiğitler çıkıyor ortaya; kendi zulümlerine meşruiyet kazandırmak için türlü oyunlarla onları da susturuyorlar.

İçimiz kan ağlıyor, yanıyoruz ama zalimi kınamaktan öte gidemiyoruz. Kimileri makam ve çıkar kaybı korkusuyla tarafını zalimden yana koyuyor. Ağlamıyor gülüyor, içi sızlamıyor etkinlik düzenleyip, müzikler eşliğinde katılımcıların eğlenmesine vesile oluyorlar.

Biz birilerinin tarafını belli edişine, zalimi desteklemesine bir sözümüz yoktur ancak “Müslümanım” diyenin bu süreçte sumasını, tarafını belli etmemesini, arsızca gülmesini, eğlenmesini anlamakta zorlanıyoruz. Hatta kan emici sülüklerin oyununa gelerek dostu düşmanı tanımamasına anlam veremiyoruz. Kur’an ve sünnet önümüzde iken hâlâ kurtarıcı arıyor, yol gösterici bekliyoruz. En çok da Kur’an’ın hükümlerine yüz çevirenler, onu gizleyenler bu kıyım, bu zulüm, vahşet sürecine destek oluyorlar.

İnsanlığın öldüğü, çocukların diri diri gömüldüğü, vicdanın, merhametin sürüldüğü yer Filistin’e selam olsun. Sizin birer can borcunuz vardı, şehitlik karşılığında ödediniz. Allah bizlere acısın; bizler de canlarımızı beş kuruşluk kıymeti olmadan vereceğiz.

Dünyaya kana boyayan Siyonizm denilen azgın canavarın düşüncesinin bütün insanlığı nasıl bir akıbete hazırladığı bilinse, insanlık topyekûn bu zalimin karşısında durur, ölümüne mücadele ederdi.

40 yıllık Hollanda, 25 yıllık gazetecilik hayatımızda, bu zulmü, bu vahşeti, bu kıyımı protesto etmek için yürümediğimiz kent ve sokak; bu konuyla alakalı yazmadığımız yazı kalmadı. Mahkemelik de olduk, ölümle tehdit edildik, yılmadık. Bu zulüm durdurulmalı, bu vahşet, kıyım sonlandırılmalı ve Irkçı Siyonist, İsrail denilen aç canavara karşı konulmalıdır. Bunun için de sadece insan olmak yeterli.

22 Kasım Seçimleri…

İçerisinde 60 yıllık bir ömrü bitirdiğimiz Hollanda, bizi maalesef hâlâ kabullenemedi. Oysa bu insanlar artık bu toplumun, bu ülkenin bir parçası oldular. Her seçim öncesi temcit pilavı gibi önümüze getirilen göçmen eksenli sorunlar, bu yıl İsrail’in, Gazze’ye orantısız saldırıları, katliamları nedeniyle gündeme gelmedi. Daha ilk dakikalarda, 11 Eylül oyununda olduğu gibi katil Bush’a “asker olma sözü veren” Hollanda, bu sefer de masum ve mazlumların yanında yer alması gerekirken “İsrail’in yanındayız” mesajı verdi. Hatta vicdan sahibi Rutte efendi, kanı durdurma adına “daha az öldürün” kabilinden bir de çağrıda bulundu. Biz sizin birbirinizden farkınızın olmadığını biliyoruz. Cemaziyülevvelinizi de biliriz. Sizden zerre miktar bir yardım ve destek de beklemiyoruz. Her millet kendi fıtratının gereğini yapar. Ama kimden gelirse gelsin zulme rıza göstermeyiz, zulme sessiz kalmayız.

Bu nedenle, bu katliamları Hollanda meclisine taşıyan ve orada dillendiren DENK Partisi milletvekillerine bir teşekkür borçluyuz.

Her seçim önemli ancak bu seçim çok daha önemli. Sizi çok daha iyi temsil edeceğine inandığınız partiye oyunuzu verin. VVD Lideri Dilan Yeşilgöz, “herkesin yanında olduğunu” duyuran seçim afişleri yayınladı, bir tek bizleri unuttu, bir tek bizlere sahip çıkmadı; yanımızda olmaktan utandı. Wilders’in iktidara geldiğinde ilk icraatı bu ülkeden İslam’ı kovmak.

Diğer partilerin de bizleri sahiplenecek, sorunlarımızı çözecek ciddi bir programları, projeleri yok. Türkiye seçimlerine sahip çıktığınız kadar en az Hollanda seçimlerine de sahip çıkmalısınız ve sandığa gidip, oyunuzu vermelisiniz. İnanın fire vermeden 250 bin insanımız sandığa gitse Hollanda meclisi ve siyasetçilerinin bizlere bakışı farklı olacaktır. Haydin bu sefer 5 dakikanızı ayırın ve oyunuzu mutlaka kullanın. Oy veremeyecek olanlar vekaletle oylarını kullandırabilecekler. Evinize sadece 5 dakika yürüme mesafesinde olan sandığa gitmemekle büyük bir mesuliyet ve vebal alıyorsunuz, bilesiniz.

Sorunlarımız artıyor, bizler seyrediyoruz…

Bu sayıda sorunlarımızın nasıl da orantısız büyüdüğüne birkaç örnek sunduk. İlkokulda eğitim gören çocuklarımıza eşcinsellik dayatması, aşılanması, suç oranlarının yükselmesi, intiharların artması, kürtajların çoğalması, boşanmaların zirve yapması, alkol, uyuşturucu kullanımının artması gibi sorunlarımız karşısında STK’larımız elleri bağlanmış hâlde sessizler, çaresizler, eylemsizler. Elbette sorunlarımız bunlardan ibaret değil. Yaşlılarımızın sağlık, ekonomik ve toplumsal sorunları da bizleri en az diğerleri kadar kaygılandırıyor. Bu sorunların çözümüne dönük adımlar atılmazsa büyük bir dert sarmalının içerisine atılacağız ve devası olmayan sürece sürükleneceğiz. Hollandalı Türkleri temsil ettiğini iddia eden STK’lar, milyonlarca ciro yapmakla övünen dernekler ellerini taşın altına koymazlarsa ve yukarıda sıralanan sorunlara sahip çıkmazlarsa, kimlik, kişilik ve aidiyet kaybı yaşayan bir neslin oluşmasına da zemin hazırlamış olacaklar.

Kaygı duymalı insan, üzülmeli hatta ağlamalı ama susmamalı, şerefli bir ölümü korkarak yaşamaya tercih etmeli

Korona döneminde mağdur olan esnaflara verilen destek paralarının geri iade edilmek istenmesi pek çok kişiyi mağdur edecek gibi gözüküyor. Bunun ödemeye mecbur bırakılan esnafların çoğu kepenk kapatmakla karşı karşıyalar. Hükûmetin bu konuda atacağı adım çok önemli. Binlerce istihdam kapısının kapanma ihtimali var. Buna meydan vermemek için devlet ya da Avrupa Birliği fonları devreye girmeli.

Hollanda’da bir umut hâlinde kapılarını bu ay açacak olan Sağlık Merkezi, maalesef Hollanda’nın keyfi uygulamasıyla açılamama tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Şirkete Hollanda bankaları hesap açmamak için türlü mazeretler sunuyor. Oysa böyle bir girişim ülke ve ülke insanı için bulunmaz bir fırsat ve imkândı…

Sorunlarımızın çözümüne dönük fikir üreten, çareler ortaya koyan çok az insanımız var. Bunlardan biri de E. E. Son buluşmamızda yine kaygılarını dile getirdi ve “benimle bu yolculuğa çıkacak olan kimse yok mu?” diye benden isim istedi. Önümüzdeki günlerde kafamdaki birkaç ismi kendisine ileteceğim. Toplumsal sorunlarımızın çözümüne dönük fikir, plan proje üreten, çareler sunan, kaygı duyanlar benimle irtibata geçsinler. Sizi hayırlı, önemli, anlamlı ve gerekli bir yolculuğa çıkaracağım.

Şu an sizden beklentim, yaşanan zulme sessiz kalmayın, susmayın ve tarafınızı masum ve mazlumlardan yana belirleyin!..

Zeynel Abidin KILIÇ —◄◄