
Kıssadan hisse:
Yozgat’tan Dayfırlı Hasan Hoca, aynı zamanda bakkallık yapıyor. Köy bakkalında ne satılır bilirsiniz. Akla ne gelirse. Evet evet, akla ne gelirse, iğneden ipliğe, sigaradan şeker çeşitlerine, aspirinden gripine her şey. Genç bir kadın, Hasan Hocanın bakkalından maya almış. Evine giderken köyün yaşlıları onu çağırmışlar. Israrla, Hasan Hoca’ya tekrar gitmesini ve ‘senin mayan bozukmuş, al istemiyorum’ demesini isterler. Genç hanımın babası ve kayınbabası da bu istekte ısrar edince, kadıncağız gider bakkala. Elindeki maya şişesini Hasan Hocaya uzatarak derki: “Hasan emmi senin mayan bozukmuş, al istemiyorum. Bozuk maya süt tutmaz.” Hazır cevaplılığı ile bilinen Hasan Hoca’da şafak atmış ve demiş ki: “Yok kızım yok. Bozuk olan benim mayam değil, senin sütündür”
Şimdi bu kıssayı nereye bağlayacağımı merak etmişsinizdir, anlatayım…
Hasan kardeşimle tanışıklığımız ve dostluğumuz 30 yıl öncesine dayanıyor. Tediro futbol kulübünde yıllardır takım arkadaşı olarak top koşturduk. Hasan’la sohbet etmek insanı rahatlatıyor, dinlendiriyor. Geçen gün ailecek kahvaltı saatinde kapılarını çalmışım. Tok olduğum için demli bir çay alıp, onların kahvaltı sırasında hoş sohbetlerine şahitlik ettim. Ara sıra da sohbete katılarak azıcık katkı yaptığım da oldu.
Hasanım hatıralarıyla ilgili de bir kitap yazma istediğini duyurdu. “Kitap” deyince beni de heyecanlandırdı.
Adı da hazır: “DAMIZLIK”
Sohbet sırasında insanlığın bozulduğuna dair anlattığı yaşanmış olaylar, kitabın ismiyle bütünleşiyor.
“Anam yoğurt mayalarken bile onu tutturacak mayanın en iyisini, “damızlık” olanını arardı. Sıradan mayalarla yaptığı yoğurtlar tutmazdı, tez bozulur, ekşir ayran olurdu” diyor Hasan. Anam yoğurt mayaladıktan sonra bizlere hep aynı şeyleri öğütlerdi. “Süte karışan su belli olmaz ama onun tadını bozar, vitaminini azaltır. Siyah bir böcek düşse, o hemen belli olur alırsınız. Siz de sütünüze su katmayın, karıştırmayın. Bozulur ve bozarsınız. Böyle olursanız sütümü helal etmem” derdi.
Babasının onca çaresizlik, yokluğa rağmen kendilerine hep iyi öğüt verdiğini hatırlatan Hasan, babasının oğlu olmaktan gurur duyuyor. “Doğruluktan ayrılmayın, hak yemeyin, çalmayın, emanete ihanet etmeyin, derdi babam. O maya bizde tuttu Elhamdülillah.” diyor, Hasan’ımız…
Bizler Türkiye’miz için ancak hayır düşleriz…
Bu yılda memlekete gitmek nasip oldu. Bir İstanbul âşığı olan ancak Ankara’yı çok sık ziyaret eden Yahya Kemal’a “Ankara’nın en çok neyini seviyorsun ki bu kadar çok gidiyorsun?” diye sormuşlar. O da, “İstanbul’a dönüşünü” diye cevaplamış.
Bize de “bu yolculuğun en çok nesini seviyorsun?” diye sorulsa, hiç kuşkusuz “eş- dost akraba ile bir olmayı” diye cevaplarız.
Kalmadı eskisi gibi bizi bekleyen, özleyen, heyecanlandıran, duygulandıran, sevindiren dostlar ama kalanlar bile bu yolculuğu anlamlı kılmaya yetiyor.
Dostlar gördük, kucaklaştık, sohbet ettik, anıları tazeledik, hasret giderdik. Yüreğe bu dokunuşlar doku yeniliyor, hücre tazeliyor sanki. Herkesin kendine göre bir sıkıntısı, derdi var. Kimi bunları şükretmeye vesile sayıyor kimi de imtihanın bir parçası olarak görüyor. Bu gibi olanlarla olmak sizi daha da diri tutuyor, Allah’a daha da yakınlaştırıyor. Elbette isyan sınırlarında gezenleri, düyevileşerek alttakileri ezenleri, mal, mülk hırsıyla ailesine sırt çevirenleri de gördüm, üzüldüm.
Ahlâkı öteleyen, liyakatten yüz çeviren, garip gurabayı hor gören, hakkı hakikati önemsemeyen, merhamet, adalet duygusunu yitirenlerin sayısı da oldukça kabarık. Ona rağmen çorak topraklar üzerinde güller yetişiyor; bundan dolayı da ümitvarım…
Kızılcahamam’da dostlarla buluşmamızı önümüzdeki sayıda paylaşayım inşallah!..
İklim krizi?!
Küresel güçlerin dünyayı şekillendirme ve insanları hizaya getirme planları hız kesmeden sürüyor. Kovid virüsü ile başlatılan aşı yalanı ile devam eden, savaş oyunu ile kandırılan, kirli süreç iklim krizi aldatmacası ile sürüyor. Ne yazık ki koskoca ülke ve devletler de bu yalana ortak olarak şer güçlerin ocağına odun taşıyorlar. Virüs yalanından umduğunu bulamayanlar şimdi benzer bir aldatmayla insanlığı kontrol altına almaya çalışıyorlar. Bu çarkı tersine çevirecek, tekerlerine çomak sokacak bir yiğide ihtiyacımız var. Irkçı Siyonizm’i ve küresel emperyalizmi bizlere tanıtan, öğreten bir yiğit gibi yiğit lazım bu oyunları bozacak…
Dertlerimiz…
Koruyucu aile eksikliği…
Yazıhanemizi çoğunuzun yakından tanıdığı Metin Hocam ziyaret etti. Yanında bakıcılığını üstlendiği iki çocuk ile… Farklı sebeplerle ailelerinden ayrılan, kopartılan çocuklar geçici olarak koruyucu ailelere veriliyor. Metin ve Bünyamin hocalarımız da örnek bir davranış sergileyerek koruyucu aile olarak bu çocuklara kucak açmışlar. Onlara aile sıcaklığında bir ortam sunmuşlar. Bu sayıda Bünyamin Yıldız Hocamıza kulak verdik. Önümüzdeki sayılarda Metin Hocamızı ağırlayacağız ve bu önemli sorunu hep gündemde tutarak Müslümanlar arasında da bu müessesenin oluşmasına zemin hazırlayacağız. Devlet desteği, ailelerin isteği ile koruyucu aileye ihtiyaç duyan çocukları sahipsiz bırakmayacağız. Müslüman ailelerin çocuklarını onların dilinden, hâlinden anlayanların almalarını sağlayacağız. Evlatlarımızın eşcinsel, uyuşturucu, alkol bağımlısı insanların eline düşmemesi için Doğuş gazetesi olarak üzerimize düşeni yapacağız. Aslında bu sayıdaki manşetimizin çağrısı bütün okurlarımız için…
İntiharlar…
Geçen yıl Hollanda’da 1916 kişi intihar etti. Konuyla alakalı Merkezi istatistik Bürosu’nun verileri şu şekilde:
“2022’de 1.916 intihar, 2021’e göre 54 artış
2022’de 1.916 kişi intihar etti. Bu, günde ortalama beşten fazla intihar anlamına geliyor. 100 bin kişi başına düşen intihar sayısı 2018’den bu yana sabit kaldı. İntihar, 30 yaşın altındaki gençler arasında en yaygın ölüm nedenidir. Hollanda İstatistikleri bunu intiharlarla ilgili yeni rakamlara dayanarak bildiriyor.
2022’de kadınların (601) iki katından fazla erkek (1.315) intihar etti. Kadınlar arasında intihar sayısında 2018’den bu yana hafif bir düşüş yaşanırken, erkeklerde ise hafif bir artış yaşandı.”
Bu şekilde hayatına son veren her candan mesulüz aslında. Yanı başımızdaki evladımızın içerisinde bulunduğu durumdan habersiziz. Hollanda Türklerini temsil eden iki kurumdan aldığımız bilgilere göre son bir buçuk yılda 20 insanımız intihar etmiş. Bunu haber olarak sitemizde yayınladıktan sonra öküz altında buzağı arayan, her yazımızdan kendine göre vazife çıkarmaya çalışan cins bir okur, bu bilgiye inanmıyor ve kaynağını soruyor. Bu anlayıştaki birine önerimiz, Hollanda’da hizmet yürüten iki büyük STK’yı arayarak bilgiyi teyid ettirmesidir.
20 canımızı, doğal olmayan bir yolla bir yıl içerisinde kaybettik. Hanelere, yüreklere daha fazla ateş düşmesin. STK’lar her çalışma yılını bir temaya ayırarak, sorunlarımızın birini çözmeye odaklansınlar. 2024 yılını “İntiharları önleme yılı”, 2025 yılını “boşanmaları önleme yılı” gibi temalar başlığı altında sorunlarımızı çözme yoluna gitmeliyiz. Umarım bu çağrımız da duyulur, kabul görür. Hollanda Millî Görüş Teşkilatlarının bu iki soruna dönük bazı çalışmaları var ama ya duyulmuyor ya da çok etkili değil. Gençleri evliliğe hazırlayan Kaliteli Evlilik Yolu (KEYZEVAÇ) adlı bir program yıllardır yürütülüyor. Aynı zamanda Aile Danışmanlığı da ruhsal sıkıntıları olanlara yardımcı oluyor. Bu uygulamalar kurumsallaşarak, büyütülerek devam etmelidir.
Boşanmalar…
Yine evliliklerini sona erdiren insan sayısı da her geçen gün artıyor. Yaş sınırı tanımıyor. Araba sürecek olanlara bile ehliyet alma zorunluluğu varsa, evlenecek olanların da böyle bir kursa tabii tutulmaları gerek.
Zeynel Abidin◄◄