
Duymaya alışık olduğumuz film gibi bir hikâye… 30 yıl önce küçük bir minibüsle başladı her şey…
“İş Dünyası” adlı bölümümüzde, girişimcilerimizi sizlere tanıtmaya devam ediyoruz. Onlarla yapılacak olan sohbet ve söyleşilerimizde, onları yakinen tanımanın yanı sıra, onların iş hayatını, yaşama bakış açılarını, Hollanda’yla alakalı gözlemlerini, küresel krizle ilgili düşüncelerini öğrenmeye çalışacağız.
Oluşturduğu istihdam imkânlarıyla, ödediği vergilerle Hollanda ekonomisine hayat veren işverenlerimizden biri de, ŞAHAN Kardeşler’dir. İsmail, Yüksel, Erdal ve Zekeriya Şahan’dan oluşan ortaklarla yaptığımız söyleşiden istifade edeceğinizi ve ilgiyle okuyacağınızı ümit ediyor, sohbetimizle sizleri baş başa bırakıyoruz.
Markalaşma yolunda hedefe doğru emin adımlarla…
Duymaya alışık olduğumuz film gibi bir hikâye… 30 yıl önce küçük bir minibüsle mahalle aralarında sebze-meyve satıcılığı ile başlayan ticarî serüven, 2021 yılı itibariyle 7 büyük şirketin oluşmasına kadar sürmüş…
Seyyar satıcılıktan sonra 20 metrekarelik bir dükkâna taşınılmış. Ardından 200, daha sonra 700 metrekarelik alanlara bile sığmayacak hâle gelinmiş. 6 şube, bir toptancı ve bir de et fabrikasından oluşan dev bir şirketler topluluğuna dönüşen ŞAHAN Kardeşler’i işyerinde ziyaret ettik. İki kardeş, iki kuzen bizi çok sıcak bir ortamda ağırladılar. Hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Onların hayata bakış açılarını öğrendik, ticaretteki ve ortaklıktaki başarılarının sırlarını sorduk. İnsanı, insani ilişkileri, işbirliğini, kültürel gelenekleri ve çevreyi ticarî anlayışlarının merkezine oturtan bir anlayışla hareket eden ŞAHAN Kardeşler, insanların paha biçilmez değerde olduğunu ve bunun için de en güzelini hak ettiklerini düşünüyorlar. Çalışmalarını bu eksen üzerine oturtan ŞAHAN Kardeşler, insanlara hizmet etmenin haklı gururunu yaşıyorlar. Onlardan aldıkları destek ve gücün farkında olarak… Ürünlerde kalite, temizlik, güven, uygun fiyat ve helal noktasında son derece hassas olan ŞAHAN Kardeşler, çalıştırdığı personelinde de güler yüzlülüğü, tecrübeyi, iyi ilişkiler kurmayı hayli önemsiyor. Bu güzel insanlarla yaptığımız söyleşiyle onları daha yakından tanıyacak ve sohbetimizden hayli keyif alacak, ilgiyle okuyacaksınız…
Hollanda yolculuğu nasıl başladı?
(Sorduğum soruya saygıdan dolayı gençler, sözü büyükleri olan İsmail Şahan’a bıraktılar)
İsmail Şahan: Rahmetli babam Eyüp Şahan 1966 yılında işçi göçü çerçevesinde Hollanda’ya gelmiş. O zamanki gelenler gibi birkaç yıl kalıp dönecekmiş. Olmamış. Tam 10 yıl gurbet kucağında büyük sıkıntılar ve yalnızlıklar çekmiş. Elbette, bizler de Türkiye’de baba, annem de eş hasretiyle yaşamak zorundaydık. Nitekim 10 yıl sonra, dönemeyeceğini anlayan babam bizi yanına aldırmaya karar verdi. 7 çocuklu bir aileydik, en büyüğümüzü memlekette bırakarak 6 çocuk ve annemle 1976 yılında Hollanda’ya geldik. Herkes durumuna göre okul ve iş hayatına atıldı. 42 yıldır Hollanda’dayız, buraya kök salmış durumdayız. Çoluk çocuk, torun torba büyük bir aile olduk.
Şahan Market düşüncesi nasıl oluştu, var mıydı ticarî tecrübe?
Babam buraya gelmeden önce ufak tefek de olsa Türkiye’de ticaretle uğraşmış. Bize biraz kenarından bulaşsa da, en küçüğümüz Yüksel’e tamamı bulaşmış. Halis abim Türkiye’de otel işleriyle uğraşırdı. Yüksel de Türkiye’de bulunduğu dönmede Halis abimin yanında ticaretle iç içe olmuş. Aslında babam da, biz de Yüksel’in bu girişimine karşıydık.
Yüksel mi başlattı bu girişimi?
Yüksel ilkokulu bitirince, ‘daha iyi bir hayatı olsun’ diye Türkiye’de İmam Hatip Okuluna yazdırmayı düşündük. Yüksel’i Türkiye’ye götürdük, yazdırdık ve iki yıl bizlerden uzak kalarak İmam Hatip’te okumaya çalıştı. O yaştaki bir çocuğun anneden, babadan ayrı kalarak okuması hiç de kolay değildi, biz o zaman onu anlayamadık. Verim alamayacağımızı görünce, Yüksel’i tekrar babam yanına aldırdı. O kaybettiği iki sene buradaki okul hayatını da etkilemişti. Burada da başarılı olamayacağını anlayınca, çalışmaya başladı. İş hayatı da Yüksel’i tatmin etmemişti. Sürekli bir arayış içerisindeydi. O zamanlar mahallemizde minibüsüyle sebze-meyve satıcılığı yapan Bolulu Şaban Emmi vardı. Yüksel ona arabayı kendisine devretmesini, satmasını istiyor. Henüz ehliyeti bile yok. Cesarete bak!… Şaban Emmi de 12 bin Gulden istiyor. Babam devreye giriyor ve 10 bin Gulden teklif ediyor. Babamın almaya niyeti yok ya, Şaban Emmi vazgeçsin istiyor. Şaban Emmi kabul etmiyor tabii ki.
Yüksel, babamdan gizli olarak Şaban Emmi’yi tekrar yakalıyor ve ‘babamla 10 bin Gulden’e anlaş, ben sana kalan 2 bin Gulden’i gizli olarak vereceğim’ diyor. Anlaşma sağlanıyor ve bizim oğlan arabayı alıyor. Ama süremiyor tabi ki. Kardeşimiz Şeref de başka bir işte çalışıyor. Onu ikna ediyor ve birlikte bu işe başlıyorlar. Ardından 1987 yılında, Rotterdam-Zuid’te Kameliastraat’ta küçük bir dükkân kiralıyorlar ve bir süre orada market işini yürütüyorlar. 1990 yılının başlarında da Charlois’te bize göre o zamanlar çok büyük olan bir dükkâna taşınıyorlar. Dükkânı kiraya vermiyorlardı, mecburen satın almak zorunda kaldık. O arada benim iş durumum iyi olduğu için kredi işini ben hallettim ve orada uzun bir süre ticarî hayat sürdü. O yıllarda bana da kardeşlerimden ortaklık teklifi geldi, ben de ondan beri ŞAHAN Marketin ortağı olarak devam ediyorum.
Sıkıntılı dönemleriniz oldu mu?
Elbette ilk yıllarda hayli zorluklar yaşandı. Markalaşmış bir ürünü almak istediğimizde âdeta malını satmak istemiyormuşçasına ana bayii bizi aracıya yönlendiriyordu. Bizi bir işletmeci değil, sanki işçi gibi görüyordu. Bürokratik engellemeler vardı. Şimdi pek çok şey aşıldı. En büyük marka bile malını almamız için kapımızı aşındırıyor. Kredi imkânın az idi. Aldığın malı peşin ödeyeceksin. Yani yolları kapatma, seni büyütmeme gibi pek çok olumsuz hadise yaşadık. Ama artık Türk toplumu bu manada kendini ispatladı artık. Büyük bir güven ortamı tesis edildi ve adam mallarını dükkâna yıkıp gidiyor, ödeme hususunda ağzını bile açmıyor.
Şu an hangi konumdasınız?
Ticarî hayatımızı 3 ortaklı olarak sürdürüyoruz. Şu an Rotterdam, Schiedam ve Waalwijk olmak üzere 6 yerde marketimiz, bir toptancımız ve Belçika’da et fabrikamız var. Marketlerimizin et ihtiyacı Belçika’daki et fabrikamızdan sağlanıyor. 100’e yakın insanımıza istihdam sağlıyoruz.
Türkiye’nin ürünlerini pazarlıyorsunuz. Bu manada bir destek söz konusu mu?
Erdal: 10 yıl öncesine kadar Türkiye’den gelen ürünlerle alakalı hayli zorluklar yaşıyorduk. Kalite düşük, ambalaj bozuktu. Ama şimdilerde Avrupa standartlında mal üretimi ve teslimi yapılıyor. İhracat teşviki gibi bir şey yok. Sadece gümrük işlerinde belli bir kolaylık sağlanıyor, onunla yetiniyoruz.
Zekeriya: Türkiye’den et ve süt ürünlerinin gelmesi yasak. Onun haricindeki ürünler için de öyle bahsettiğiniz türden bir destek yok.
Türkiye toplumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
İsmail: Kazandıklarımızla kaybettiklerimizi kıyaslayınca iyi yerlerde olduğumuz düşünüyorum.
Zekeriya: Toplum olarak kenetlenmezsek, birlikte hareket etmezsek çok da iyi günlerin bizi beklediğini söyleyemeyiz. Özellikle, camilerimize kadar araştırmak için girmeye çalışan bir siyasî irade var. Buna karşı donanımlı olmamız gerekir.
Rekabet ortamı nasıl işliyor Hollanda’da?
Yüksel: Hollandalı şirketler pazarladıkları ürünlerde haksız bir rekabete girmiyorlar. Ama bizim piyasada maalesef bilinçsizce yapılan bir rekabet ortamı var. Sanki birbirlerini bitirme yarışına giren, zararına mal verecek hâle gelen bir anlayış var. Bunu değiştirmemiz gerek. Bizim rakiplerimiz artık Hollandalı marketler olmalı. Onların kalitesiyle, onların hijyenik ortamıyla yarışmamız gerekir. Yanı başında rakip gördüğün işletmeyi ‘bitireceğim’ derken, kendin bitersin.
Kriz sektör olarak hissettiniz mi?
Yüksel: Aksine bizde kriz fırsata döndü. Krizin başladığı 2008 yılından bu yana 5 şube açtık. Elbette, insanlarımızın alım gücünün zayıfladığına şahidiz. Ama bizim sektör krizi en az hissederek atlattı.
Zekeriya: Bence en büyük kriz, Euro’ya geçiş döneminde yaşandı. Vatandaşın cebinden bir günde 100 Euro’nun 30 Euro’su çalındı. O zaman insanlarda hazır para da vardı. Farkında olmadan birikintiyi kullandı ve erittiler. Şimdi de o bitişin sıkıntısı yaşanıyor. Alım gücünün azaldığını ve bize yansımasını rahatlıkla görüyoruz. Kriz, yeni imkânlar oluşturmak için en iyi fırsattır.
Erdal: Bizim işimiz temel gıda sektörü ve bir ihtiyaç olduğu için bir süreklilik var. Ama buna rağmen insanlarımızda eskiden olduğu gibi bir alışveriş rahatlığı yok. Bunu hissediyoruz. Krizden an az etkilenen sektör, gıda sektörüdür. Biz de elimizden geldiğince krizleri fırsata döndürmeye çalışıyoruz. Sıkıntılarımız oldu, hâlen de var ama buna rağmen Rabbimize şükrederek, yaptığımız işi bilerek, severek yapmaya devam ederek yoluculuğumuz sürüyor.
Yeni hedefleriniz var mı?
Yüksel: Son şubemizi Shchiedam’da 6 ay önce hizmete açtık. Bu anlamda yeni bir girişim yok. Ancak kendi markamızı oluşturma ve piyasaya sürme hazırlığındayız. Şahane adı altında pek çok ürünü satışa sunduk. Ürün yelpazemizi daha da genişletmeyi hedefliyoruz.
Şahane adı altında hangi ürünleri göreceğiz piyasada?
İsmail: Bütün kuruyemiş çeşitlerini, bal, helva, pekmez ve reçelleri kendi adımıza hazırlattığımız Şahane markasıyla piyasaya süreceğiz. Şu anki hedefimiz daha çok o alanda bir çalışma yürütmek olacak. Zaten bir marka hâline gelen ŞAHAN’ı Şahane markasıyla tescilletmiş olacağız, inşallah.
Nasıl bir müşteri profiliniz var?
Zekeriya: 5 marketin de bulunduğu çevreye göre müşteri profilimiz değişiyor. Hollanda’da ticarî faaliyetini yürüten bir işletme olarak elbette hedef kitlemizi belli bir etnik çevreye göre yapamayız. Hollanda’da yaşayan herkese hitap etmek zorundayız. Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki marketlerimizin müşterilerinin çoğunu elbette Türkler oluşturuyor. Ama Hollandalı müşteri sayımız da azımsanmayacak kadar belirgin. Yüzde 50’yi Türkler oluştururken, kalan yüzde 50’yi de diğer milletlerden oluşan insanlar oluşturuyor. Özellikle son yıllarda Hollandalı müşteri sayımızda ciddi bir artış var. O da, onların talep ettikleri ve bizim marketlere de uyabilen ürünleri pazarlıyor olmamızdandır.
Erdal: Zaten biz müşteri ayırt etme gibi yanlışlığın içerisinde olamayız. Her gruba yönelik ürün çeşidi bulunduruyoruz. Türkiye’den gelen ürün sayımızın zenginliği, Türk müşterilerimizin sayısının artmasına vesile oluyor.
İsmail: Her grubun ihtiyacına cevap verme gibi bir anlayışla hareket etmiyoruz. Özellikle helal noktasında son derece hassasız. Mesela bir spor kulübü işletmecisi geliyor, ‘eğer alkollü içecek varsa, ben diğer ürünleri de sizden alırım’ diyor. Biz kesinlikle bu konudaki tavrımızı karşımızdakine bildiriyoruz. Asla, ‘helal olmayan ürün marketimize giremez’ dedik ve bu anlayışı da olduğumuz sürece hep sürdüreceğiz. Bu bir müşteri kaybı gibi gözükse de, bunun bizim için çok büyük bir kazanç olduğunu biliyoruz. Bu konuda kırmızı çizgilerimiz var. Azamî dikkat ediyoruz.
Yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz?
Yüksel: Biz bu işe girerken, her şeyi düşünerek, altyapısını hazırlayarak ve bilinçli bir şekilde girmedik. O zamanlar bu alan belki böyle bir boşluğu kaldırabiliyordu ama bugünlerde bilinçsizce girişilen işler maalesef olumsuzlukla neticeleniyor. Biz yaptığımız işi sevdik. Çok çalıştık. Aramızdaki güven ve saygı ortamını sürekli zinde ve ayakta tuttuk ve başarılı olduk. Yaptığımız işte dürüstlüğü esas aldık. Bizim ayakta kalmamızın ve gelişmemizin sebebi de yılların vermiş olduğu tecrübedir. Elbette bizler de ilk yıllarda zorluklar yaşadık. Ama pes etmedik, savunduğumuz ilkeler doğrultusunda hareket ederek bugünkü konuma geldik, şükürler olsun. Zaman kötü bir zaman. Bu yola çıkacakların çok dikkatli olmaları gerek. Küçük bir savrulma bile yerle bir edebiliyor. Yapacakları işi bilerek yola çıksınlar. Bölge ve altyapı araştırması yapsınlar. Gençleri korkutmak için söylemiyoruz bunları, daha iyi sonuçlar elde etsinler, başarılı olsunlar diye böyle bir yol haritası çiziyoruz.
Zekeriya: Vatandaşın belli bir birikintisi oluyor. Bunu ticarî alanda değerlendirmek istiyor. Hem işi bilmiyor hem de etrafı taramadan gidiyor, bir fırın açıyor. Hem işi bilmemesi hem de açtığı fırının 50 metre ilerisindeki fırının varlığından habersiz oluşu, bir yılı doldurmadan iflasını beraberinde getiriyor. Yazık oluyor. Birinin maddî birikintisi, birinin başka bir alandaki tecrübesi, uzmanlığı birleşirse belki daha kârlı bir yatırıma dönüşür. Seçici olsunlar. Bölgede aynı sektörde olan işlere yönelmesinler. Pek çok ihtiyaç duyulan alanlar var, oralara yönelsinler.
İsmail: Kişi ne iş yapacaksa yapsın, ama önce iyi bir araştırsın. Çevrede neye ihtiyaç var, kimler yaşıyor, alım gücü ortalaması nedir, gibi bir fizibilite çalışması yapılmalıdır. İyi bir araştırma yapılıp hareket edilirse daha sağlıklı sonuç elde edilir.
Erdal: Araştırmayı iyi yapsınlar ama biraz da bu yolda cesaret lazım. Bazı riskleri göze alamazlarsa hareket etme alanları daralır.
İsmail: Elbette, ön araştırma yapıldıktan sonra cesaret çok önemli bir nokta. Ticari faaliyet, malın, faydasını artırdığı için helâl kılınmış, hatta teşvik edilmiştir. Peygamberimiz de bu noktada ticareti sürekli teşvik edici sözler söylemiştir.
Çok ortalık nasıl bir yapı?
İsmail: Biz burayı bir aile şirketi olarak yürütüyoruz. Aile içerisinde bile anlaşmazlıklar, çatışmalar olur, olmuştur. 25 yıllık bir geçmişe sahip bir şirket olarak sıkıntılı dönemler atlattık elbette. Ama birbirimize olan güven, saygı hep canlılığını korudu. Bir de yapılacak olan işlerde istişareye çok önem veriyoruz. Herhangi bir konuda herkesin bir kanaati olduğunu biliyoruz ve karar vermeden önce düşüncesini alıyoruz. Yaptığımız işi zararla kapatsak bile, hiç kimse bu konuda töhmet altında kalmıyor. Bu da aramızdaki, itimat, saygı ve sevgi duygularını sürekli canlı tutuyor. Başarımızın sırrı da burada gizli aslında. Sevgi, saygı, güven ve danışarak iş yapmak…
Yüksel: Abime katılıyorum. Sevgi, saygı, güven ve istişare gibi duygular bizim hayatımızı şekillendiriyor. Her ailede olduğu gibi bizler de ayrılıklar, anlaşmazlıklar yaşadık. Koskoca bir elma bağında dolaşıyorsunuz. Her bir ağaçta yüzlerce canlı, dipdiri elmalar var. Birden önünüze bir elma düşüyor. Bakıyorsunuz ki, çürümüş. İnsan, tabiatında beyazı da siyahı da barındırır.
Zekeriya: İnsan yaşadıklarından ders çıkarmasını bilmeli. Bizler de bu manada her yaşadığımız iyi ve kötü durumdan ders alarak hareket ediyoruz. Belki başarının sırlarından biri de budur. Yaptığınız yanlış sizi doğru yola getirmiyorsa, daha beteri ile sınanırsınız.
Erdal: Bu çarkın sağlıklı bir şekilde dönmesi için o gibi insani hasletlere elbette ihtiyacımız var. Ancak, profesyonelleşme, kurumsallaşma adına da ciddi yatırımlarımız söz konusudur. Aramızda belirlenen bir iş paylaşımı var. Herkes yapacağı işi bilir ve onu en güzel bir şekilde yapmaya çalışırsa, o dediğimiz duygular kendiliğinden hayat bulacaktır.
Son sözlerinizi ve mesajınızı alabilir miyiz?
İsmail: Elbette biz yaptığımız işi en güzel bir şekilde yapmanın uğraşı içerisinde olduk. Ancak, bizim bu hâle gelmemize vesile olan müşterilerimize bir şükran borçluyuz. Karşılıklı bir güven ve saygı içerisinde ilişkilerimizi yürütüyoruz. Onların güvenlerine ve tercihlerine layık olmaya çalışıyoruz. Ekonomik zorluklarla mücadele eden vatandaşlarımıza uygun fiyatlarla ürün pazarlamanın gayreti içerisinde olduk hep. Yaptığımız kampanyalarla onların hanelerine biraz katkı sunabilmeye çalıştık. Onlarda bizleri kabullendiler, bağırlarına bastılar. Sağ olsunlar. Elimizden geldiğince, kaliteli, güvenilir, temiz ve uygun fiyatla hizmet vermeye çalışıyoruz. Bunu da artırarak devam ettireceğiz.
Halkımızın bu büyük teveccühü küçümsenecek bir hadise değil. Bundan dolayı ben bizi tercih eden bütün müşterilerimize ayrı ayır teşekkür ediyorum. Biz asla bir üstünlük kompleksine kapılmadık. Hiçbir zaman geldiğimiz noktayı kendi becerimizle elde ettiğimizi savunmadık.
Geldiğimiz noktayı Rabbimin bir lütfu olarak görüyoruz. Bir Kudsi Hadis’de Rabbim öyle buyurmuyor mu… “Zenginliği dilediğime; ilmi ise dileyene veririm.” Biz de buna inanmışız, yolumuza bu anlayışla devam ediyoruz.
Erdal: Biz bu duruma elbette sadece kendi becerilerimizle gelmedik. İnsanlarımızın bizlere olan güveni ve desteği sayesinde buralardayız. Bunu da asla hatırımızdan çıkarmıyoruz. ŞAHAN şimdi bir yerlere gelmişse, bunda toptancılarımızın, müşterilerimizin büyük katkıları vardır. Bizler de bunun farkındayız ve onlara layık olmaya çalışıyoruz.
Söyleşi: Zeynel Abidin
(Bu söyleşi 2014 yılında gerçekleştirilmiştir)