
Yaşama sevinci kalbimizde yanan bir mum gibidir. Onu rüzgârlardan korumak, hayatın devamlılığı için zaruridir. İnsanlar mutlu olmayı farklı sebeplere bağlarlar. Kendilerini muhasebeye tutmayı ıskalalar. Her şeyden önce olaylarla yüzleşmeye karar verilirse, sorun ortadan kalkacak ve imtihan dünyasında yaşadığını, kendi konumuna göre Allah’ın rızasını kazanmaya devam edeceğine bir kere daha itikadını yenileyerek geriye dönüp tarihin akışını zihninden geçirecektir…
Şöyle ki: Ruhla beden arasındaki hayat ve ölüm ayırımı, ilk insandan itibaren vahiy bağlamında bilinmiş ve buna göre dünyayı imar ve idare etmeye çalışmışlardır. Bazen başarılı olunmuş ve bazen kopukluk olmuş ve böylelikle insanlar haktan uzaklaşmış ta ki bir uyarıcı peygamber gelinceye kadar…
Buna göre şiir, hikâye, mersiye, roman gibi alanlarda çokça malzeme kullanılarak hakikat izi aranmıştır.
Ancak asıl yaradılış gayesi tevhid ve insan merkezli olması gerekirken, hazların peşine takılarak bina edilen dünya onlara yâr olmamış ve dahi hikmet unutulmuş, tali şeylerin peşinde ömür tüketilmiş, neticede insan mutlu ve huzurlu olamamıştır. Bu bağlamda, insanın gönlüne girebilmek için yol almanın anlamı ve neticede varlık hikmetine vasıl olmanın eşrefi mahlukat makamına saygı göstermekle mümkün olacağı unutulmuş ıslah yerine ifsat hâkim olmuştur.
Şunu unutmamak gerekir: Seçme ve seçilebilme istidadı kula verilen ve insanların nazarında ne kadar büyük değer ifade ettiğini, Allah ve kullar nazarında iyi bir zaman ve mekân algısından uzak ruhani bir yere izafe edilerek değer kazanması İlahî iradeye uygun düşmektedir.
Acılar yankılandığı oranda insan denilen varlığın iç dünyasında depremlere yol açarak kendi varlığını sorgulamaktan kendini alamazken, dış dünyasında meydana gelen değişimleri sıradanlaşmış bir algılamadan yeri ve göğü saran bir elem fırtınasına dönüştüğüne şahid olmaktadır.
Rahmetin, insanın beden ve ruhuna hâkim olması hâlinde, başkalarına ışık ve yol rehberi ve sosyal dönüşümün huzurun ve mutlu kalmanın sigortası hâline gelmesi ontolojik ilke olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nefsin ve şeytanın egemen olduğu her alan tehlikeli ve insan fıtratını ifsad edici olmaktan öteye bir beklenti, sağlıklı bir mahiyet taşıdığını iddia etmek, safdillik düşünceye kapı aralaması kaçınılmaz bir hakikattir.
Hikmetin mahiyetinde, özün ve gönlün birlikteliğinde inanç ve samimiyetin adaletle birleştiği toplumlar, merhamet özelliğini taşıyan topluluklardır. Burada insanlar arasında eşitlik ve fıtrata mütenasip insan kavramından bahsedilebilir.
Yaşama hakkı dün de bugün de en kutsal hak olma özelliğini kaybetmemiştir. Bu hakkın varlığından haberdar olan bireylerden oluşan toplulukların, hem cinsine karşı mülayim davranması hak nokta-i nazarında, hukukun işlevliğinden bahsedilebilir.
Aslında hukuk, haklıya hakkını teslim eden gerçekliğin adıdır. Hukuk, dünyadan her insanın ihtiyaç duyduğu ve bu minvalde emin yaşadığı bir sığınaktır.
Bu dünyada uygulanmayan hukukun, ahirette herkes gerçeğiyle yüzleşecek ve her kul kendine düşen payı alacaktır.
Bundan dolayıdır ki Fahri Kainat Efendimiz Hz. Muhammed (s.a): “Çocuklarınıza sevgiyi öğretiniz” buyurdular. Sevgiyle büyüyen çocuklar ancak, insana, hayvana ve çevreye duyarlı bireyler olabilirler. Bunların yöneteceği dünya ancak, cennete dönüşebilir. Arzulanan dünya bu değil midir?
İnsana verdikleri değerle tarihin sayfalarına adları altın harflerle geçen ecdadımızdan Şeyh Edebali Osman Gazi’ye: “Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!” buyurdular…
Gönül ikliminde yaşanan olayların insan bedeninde meydana getirdiği görüntü, imanın dışa yansıyan tezahürüdür. Herkes buna göre kendini test edebilir!..
Ruhumuzu ilmek ilmek dokuduktan sonra insanı kâmil olmak ve bilahare yıkılışını seyretmek ne acıdır değil mi?
Sevgi gelince nefret orayı terk eder. En sağlıklı beyin, tevekkülle izdivaç eden ve hayata imtihan penceresinden bakandır.
Muhabbeti yaygınlaştıralım nefreti hayatımızdan uzaklaştıralım ki, Allah’a kul olduğumuzu bir kere daha ikrar ve idrak etmiş olalım.
Unutmayalım! Hayatımızda dua, kulu Allah’a bağlayan en sağlam bağdır. Burada önemli olan bu bağın oluşmasında şartlara uyulup uyulmadığıdır. Uyulmuşsa iletişim tamam demektir. Birbirimize karşı sevgimizi artıralım ve bütün insanlık için dua edelim!..
Şair, Allah’a olan tevekkülünü şöyle ifade ediyor:
“Dünya gamına aldırma, Her gelenin gitmesine bak sen, kiminin eli boş kiminin gidişi hoş Allah’a kulluğa bak sen…” Vesselam…
İbrahim Turgut —◄◄