Yaş itibariyle bizi eskitmeye devam ederken Allah’ın belirlediği konsept hiç değişmeden (şimdilik) devam ediyor. Geceler gündüzleri, mevsimler birbirini ve insanlar, toplumlar, devletler ve medeniyetler de birbirini kovalıyor. Bütün bu değişimlerin aslında bizim bu hayatın sonunda, ahirette herkesin kendi hesabını vereceği gerçeğini değiştirmiyor.
Örneğin, Allah Rasulü’nün (Kütüb-Sitte) hadisinde bildirdiği gibi gün gelecek kimse Kabe’ye gelmeyecek ve onu inşa eden Habeşliler yeniden taşlarını sökecek, Mescid-i Nebevî’nin minberinde kuşlar ve tilkiler dolaşacak. Anlaşılan o ki insanların dine olan talebi azalacak, var olanlar da yine aynı hadislerde bildirildiğine göre Aden (Yemen)’den gelen bir dumanla ruhları kabzedilecek, yani ölecekler, ardından da kıyamet kopacak.
Bu alâmetler ışığında görünüyor ki biz o dönemleri görmeyeceğiz çünkü Kabe elhamdülillah. dolup dolup taşıyor. Fakat ne olursa olsun, en dehşetengiz şeyleri yaşayacak da olsanız bu hayatın bir sonu gelip ebedi bir hayat başlayacak. Kesin konuşabiliyoruz çünkü Kur’an tabiriyle ‘kesin inançlılar’ olduğumu hissediyor ve bunun için Allah’a hamdediyor, son nefesimize kadar böyle kalmayı niyaz ediyorum.
Niyaz ediyorum ama öyle kuru kuru niyaz ile olmuyor.
Bir gün Allah Rasülü’ne ‘dua et de cennette sana komşu olayım’ diyor bir sahabe ve O da sessiz kalınca bir kaç kez tekrar ediyor aynı isteği. ‘Peki edeyim ama sen de ibadetlerini sıklaştır’ demek zorunda kalıyor. Üstelik istenen makam neresi? Rasulullah’ın ruhunu teslim ederken parmaklarını semaya doğru işaret ederek ‘Refîk-i Alâ’ya, ulvi ve yüksek refike, beni Refîk-i Alâ’ya ulaştır’ diye son kelimelerini ettiği makama komşu olmak için ricada bulunuyor sahabi. Neler yapmamız gerektiğini anlatmaya bu satırlar yetmez ama Kur’an ve Hadisler yeter. (Refîk-i Alâ: Cennet’in en üstündeki peygamberlerin makamı.)
Üstelik kendisine “dünya mı yoksa Refîk-i Alâ mı?” diye teklif edilince “Refîk-i Alâ’yı tercih ettiğini” söyleyince Hz Ebu Bekir, o güzel insan, sadece o anlayarak ağlamaya başlar. Özetle, samimiyet ve ibadetlerle oluyor bu işler…
İbadetleri sıklaştırmak için fırsatlardan biri de biliyorsunuz Ramazan. Sadece açlık mı yoksa açlıkla beraber feyz ayı mı, onu belirleyen sadece bizim planlamamız, uygulamamız ve sonunu getirmemiz oluyor.
Gerek özel ve gerekse iş hayatında genelde -meli, -malı ile başlayan oysa nasılının konuşulmadığına sıklıkla şahit oluyorum. İnsanın hayatını en çok mahveden sorunlardan birisi bu, diğeri ise çözüm odaklı düşünmeyip insanın neden soruları içinde boğulması. Maalesef bile diyemiyorum çünkü insan, karakteri gereği bu karaktere sahip olarak yaratılmış olabiliyoruz. Ama bu kırılabilir ve insan azar azar farkındalıkla ve karar alarak dönüştürebilir.
Örneğin Ramazan ayında eğer biri sizi gıybetin içine çekmek isterse ‘ben oruçluyum’ desin, kızdırırsa ‘ben oruçluyum’ desin, vaktinizi saçma sapan şeylere meyletmeye davet ederse ‘ben oruçluyum’ desin. Ben oruçluyum dedikten sonra da her gün ‘hayır’ söylesin, anlayarak Kur’an okusun, Hadis okusun, demem o ki, açlıktan farklı bir Ramazan olsun. Olur mu?
Hangi Tarafa Müntesib?
Uzun zamandır kafamı meşgul eden bir soru bu? Şu yaşıma kadar hiç bir cemaate bağlanmadım, bazı hareketlere karşı gönül bağım oldu, hatta nerdeyse aralıksız fisebilillah çalışmaya gayret ettik. Ama hiç bir hareketin gözü kara takipçisi olamadığım için de ne o hareketler bizi kendilerinden ne biz onları kendimizden görebildik.
Ne kadar Kur’an, Tefsir ve Hadis okusam bir o kadar da ufkumun açıldığını ve ilk dönem İslam’ına ve Müslümanlığına yakın durmak isteğinin sürekli içimde depreştiğini ve hep aynı yerde durmam gerektiğini hissediyorum. Açıkçası çevremde de hani derler ya ‘kararsız’ kitle, böyle bir kitlenin olduğunu, ama aslında kararın verildiği fakat kurumsal olmadığından, adı da konulmadığından, su yüzeyindeki yağ tabakası gibi varlığımızı sürdürüyoruz diye düşünüyorum. Farkındaysanız artık ‘biz’ diye de ifade ediyorum. Belki bir başka yazıda bu gruptan uzun uzadıya bahsetmek lazım. Adı da ‘Biz bir şey değiliz’ olsun.
Biliyor musunuz?
Pegasus Havayolları da artık kabin bagajını ekstra ücretlendirdi. Sırt çantası ücretsiz ama 40 cm’den uzun olmayacak ve 3 kg geçmeyecek. Yani bundan böyle herhalde ya daha pahalı uçacağız ya da poşet kullanacağız gibi görünüyor. Yani ben hem Ryan hem de Wizz ile uçtum ve hiç de 3 kg gibi bir limit görmedim.
Gerçi şurası da yok değil. 20-30 yıl önce bazı şeyler hem Hollanda’da hem de Türkiye’de yoktu. O yüzden gidiş gelişlerimizde bir sürü eşya taşıyorduk. Şimdi uçaktayım, kabin bagajı hakkını kullanarak ne götürüyorum? Özel temizlik eşyaları, İstanbul’daki arkadaşıma çok sevdiği için Seylan Çayı, 3 yıllık eski kaşar, çikolata. Ben bu durumdan ne söyleyeyim çok da mutluyum yani:)
Hepinizin Ramazan maneviyat dolu, Bayramı ise şimdiden mutlu ve huzurlu olsun.
Ergün Madak —◄◄