Zeytinburnu Belediyesi, çalışmalarıyla Türkiye’de felsefe-bilimin kuruculuğunu üstlenen Prof. Dr. Teoman Şaban Duralı’yı anmak için “Vefatının Sene-i Devriyesinde Teoman Duralı” paneli düzenledi.
İSTANBUL (AA) – Zeytinburnu Belediyesi, çalışmalarıyla Türkiye’de felsefe-bilimin kuruculuğunu üstlenen Prof. Dr. Teoman Şaban Duralı’yı anmak için “Vefatının Sene-i Devriyesinde Teoman Duralı” paneli düzenledi.
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde Prof. Dr. İsmail Coşkun moderatörlüğünde düzenlenen panelde, Duralı’nın hayatı, eserleri, felsefe-bilim kavramı uzman konuklar ve Duralı’nın yakınları tarafından anlatıldı.
Panele, Prof. Dr. Cengiz Çakmak, Deniz Duralı, Elif Duralı Çağlayan ve Doç. Dr. Muhammet Hanefi Kutluoğlu konuşmacı olarak katıldı.
“Felsefe hayatını ahlaki bir ödev olarak görürdü”
Prof. Dr. Çakmak, Teoman Duralı’nın Türkçenin bir felsefe dili olacağına inandığını belirterek, “Özellikle benim tez yazım aşamamda ben yazardım o değiştirirdi. Anlama dokunmazdı ama kelimeleri kullanmama her zaman için müdahale etmiştir. Türkçenin felsefe dili olarak gelişmesi konusunu ben kendisini tanıdım tanıyalı incelemiş bir insandı. Onun diline özen göstermek ve sabırla okumak gerekir.” dedi.
Duralı’nın felsefe ile bilimin birlikte olduğunu düşündüğünü ve bunu çokça ifade ettiğini söyleyen Çakmak, “Yaşadığı dünyanın en büyük sorunlarından bir tanesinin bilimin ve felsefenin arkasında artık ahlakın olmaması fikriydi. Ben bunu onun yaşamında gördüm. Felsefe hayatını ahlaki bir ödev olarak görürdü. Onun için felsefe ve bilim hayatı ahlaki bir ödevdir.” şeklinde konuştu.
Çakmak, dini görüşlerinin felsefede utanılacak bir şey olmadığını Teoman Duralı’dan öğrendiği en önemli şeylerden biri olarak gördüğünü aktararak, Duralı’nın ahlakı dinle temellendiren cesur bir felsefeci olduğunu söyledi.
“Bir insanın en önemli özelliği utanma duygusudur”
Prof. Dr. Teoman Duralı’nın oğlu Deniz Duralı da babasının eserleri ve fikirleriyle tartışılması gerektiğine vurgu yaparak, Teoman Duralı’nın kendisine filozof dedirtmediğini ifade etti.
Deniz Duralı, babasının son nefesine kadar ödev ahlakına sahip bir birey olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
“Ne iş yapılması gerekiyorsa onu yapardı. Ödev bilinci onu ayakta tutuyordu. Küçüklüğümde üç daireli bir binada oturuyorduk. Babam kitap yazan, öğrenci yetiştiren bir hoca ama ben onun sırtında küfeyle kül taşıdığını hatırlıyorum. O binadaki bir iş bölümüydü. Onu yapması gerekiyordu. Hiçbir zaman ‘ben üniversitede hocayım’ demedi. Herkes gibi külü de taşıdı. İşten gocunmazdı. Kapalı Çarşı’da tezgahtarlıktan bulaşık yıkamaya kadar birçok iş yapmıştı. Bize bunu sözle anlatmazdı, hal ile anlatırdı. Akşamları yorgun argın eve gelir, akşam yemeği yendikten sonra herkes kendi bulaşığını kaldırırdı. Annem bulaşığı yıkar, babam kurulardı. Anneme yardımcı olurdu orada muhabbet ederlerdi. Annem ardından bir Türk kahvesi yapardı. Bu safhadan sonra bir de bize ayrılan bir masal süresi vardı. O bizim vaktimizdi, oturur bize masal okurdu. Dede Korkut, Köroğlu, Keloğlan masalları…”
Teoman Duralı’nın evlatlarına sık sık “Bir insanın en önemli özelliği utanma duygusudur” öğüdünü verdiğini ifade eden Deniz Duralı, babasının ulvi bir meraka sahip olduğunu da sözlerine ekledi.
Teoman Duralı’nın kızı Elif Duralı Çağlayan da kitaplara duyduğu sevginin babasından miras kaldığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İlerleyen yaşlarda bir şey yaptıkça anne ve babanızın davranışlarını kendinizde görmeye başlıyorsunuz. Mesela kitap alırken o kitapları gördüğünüz zamanki mutluluk, ben kendimde bunu gördüğümde babamın aradığı kitabı bulduğundaki yüz ifadesini hatırlıyorum. Kitaplara olan sevgisi onun bitmeyen merakıydı. Ölmeden yaklaşık 10 gün önce internetten ikinci el kitapları bulabildiğini keşfetti ve bana upuzun bir liste göndermişti. Günde herhalde kesintisiz 14 saat çalışıyordu. Çalışmayı çok severdi.”
“Hamalından profesörüne kadar hepsine aynı saygıyı gösterirdi”
Doç. Dr. Muhammet Hanefi Kutluoğlu ise Teoman Duralı ile 1994’te tanıştığını kaydederek, “Teoman Hoca’nın akademinin dışında da bir hayatı vardı. O benim hocamdı, ağabeyimdi, yol arkadaşımdı, dava arkadaşımdı.” ifadelerini kullandı.
Kutluoğlu, Duralı’ya bir gün “Hocam siz kaç dil biliyorsunuz?” sorusunu yönelttiğini “Bir hususta iddialıyım, anadilimi iyi biliyorum” cevabını aldığını söyledi.
Teoman Duralı’nın öğrenme noktasında çok büyük bir merak duygusuna sahip olduğunun altını çizen Kutluoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok iyi hatırlıyorum. Bir Balkan seferimizde Üsküp’teydik, sabah kahvaltımızı yaptık, Teoman Hoca kayboldu. Akşam vakti yaklaşıyor arkadaşlar tedirgin olmaya başladı. Sonra hocam elini kolunu sallayarak geldi. Hocam neredesiniz?’ dedik. ‘Veles’e gittim’ dedi. Sonra anladım ki Veles denilen şehir aslında Osmanlı döneminde Köprülü dediğimiz meşhur vezirler ailesinin şehri. Ben sayısız kez oralara gittim bir kez Veles’e gitmedim. Teoman Hoca’nın inanılmaz bir coğrafya ve tarih bilgisi vardı. Hepsinden önemlisi tarihi coğrafya bilgisi vardı. Ben bunu çok önemsiyorum. Onunla çok enteresan hatıralarımız oldu. Onda kesinlikle protokol yoktu, hamalından profesörüne kadar hepsine aynı saygıyı gösterirdi.”
Türk filozof, mütefekkir ve akademisyen Teoman Şaban Duralı, 6 Aralık 2021’de İstanbul’da hayatını kaybetmişti.