Söyleşi serimize devam ediyoruz. Bu sayıda henüz iki aydır görevde olan Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Dr. Ömer Özgül Hocamıza hem hoş geldin ziyaretinde bulunalım hem de Ramazan Ayı ile ilgili kıymetli düşüncelerini ve vereceği mesajı öğrenelim istedik. İlk kez karşılaşacağımız, tanışacağımız için belli bir tedirginliğimiz vardı. Ama bizi karşıladığında, el uzatıp hoş geldiniz dediğinde sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi bir hisse kapıldım. Çok sıcak bir atmosferde geçen buluşmamızda Ömer Özgül Hocamızla hoş bir sohbet gerçekleştirdik.

Görevde olduğu müddetçe Hollanda Müslüman toplumu için çok şey yapacağının işaretlerini aldık. Bizi, bilge, nazik, münevver, mütevazi bir gönül insanı ağırladı. Oturduğu koltuğu dolduran, o makamın hakkını veren, mücadele dolu bir hayata sahip, hizmet ehli bu güzel ve koca yürekli insan ile yapılan sohbetimizden istifade edeceğinizi ve keyifle okuyacağınızı umuyoruz.

Hollanda’daki Müslümanlar olarak, Din Hizmetleri Müşaviri olarak sizden neler beklemeliyiz, neler istemeliyiz? Tam olarak görev ve yetki alanlarınızdan bahseder misiniz?

Yaklaşık 60 yıl önce Hollanda’ya gelmeye başlayan millet varlığımızın aynı zamanda bu ülkenin vatandaşları olduğunu görmekteyiz. Toplumumuz yaşamakta oldukları ülkeye entegrasyonunu kendi kimlik ve kültürlerini koruyarak sağlamışlardır. Millî ve manevî özelliklerini, kültürünü ve dilini, toplumsal değerlerini sürdürebilmelerinin verdiği huzurla yabancılık ve dışlanmışlık hissetmemişler; bulundukları ülkenin sosyolojisine, dinamiklerine ve birlikte yaşamanın gereklerine uyum sağlamada zorluk çekmemişlerdir. Millet varlığımızın sahip olduğu millî, manevî ve kültürel zenginlikler bu ülkenin kültürünü zenginleştirmiş ve daha değerli kılmıştır. Toplumumuzun millî ve manevî değerlerini, dilini ve kültürünü, ülkemiz ile olan bağlarını sağlam tutmaları Hollanda ile ülkemiz arasındaki ilişkinin kuvvetli kalmasına, kültürel zenginleşmeye, insani değerlerin evrenselleşmesine ve bulunduğu toplumla barışık olarak yaşamasına hizmet edeceği açıktır.

Din çok güçlü bir motivasyon aracıdır. Bu motivasyon aracı içerisinde çok radikal akımlar, anlayışlar, aşırı çizgiler olabiliyor. Biz bu akımlardan, bu aşırı düşüncelerden gençlerimizi, insanlarımızı koruyabilmek; İslam’ın güzelliğini, ahlâkî değerlerini yaşayabilsinler gayesiyle buradayız. Bir Hollanda vatandaşı olarak hem buranın kanunlarına uysunlar hem de mensubu olduğu dini en güzel bir şekilde temsil edebilsinler. Hollanda Din Hizmetleri Müşavirliği olarak bu alanda bir hizmet veriyoruz. Kısacası gayemiz bu.

Müslüman her gününde aynı şuur içerisinde olmalı. Ancak Ramazan Ayı’na gireceğimiz şu günlerde, Müslümanlar olarak nasıl bir hazırlık yapmalı ve bu mübarek ayı nasıl karşılamalıyız?

Peygamber Efendimiz Ramazan ayına çok büyük önem vermiş.

Üç aylara girdiğinde Peygamber Efendimiz nafile ibatelerini attırırmış. Ramazan ayında bu artış zirve yapıyor âdeta. Onun bu hâli ümmete örnek oluyor. Ayrıca üç aylara girileceğinde dilinden şu duayı hiç eksik etmiyor. “Yarabbi, Recep ve Şaban’ı bizim için hayırlı ve bereketli kıl, bizleri Ramazan’a ulaştır.”

Yine Peygamber Efendimiz bir gün hutbe için minbere çıkarken her basamağında “amin” diyor. Bunu üç kez tekrarlıyor. Namaz sonrası arkadaşları “Ya Rasulullah, siz daha önce hiç yapmadığınız bir şeyi yaptınız. Minbere çıkarken her basamakta ‘amin’ dediniz. Biz bunun hikmetini anlayamadık, nedir hikmeti?” diye soruyorlar. Efendimiz de o durumu şu şekilde anlatıyor:

“Cebrail (a.s.) üç dua etti, ben de onlara amin” dedim.

Birincisinde: Cebrail (a.s.): ‘Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona lanet ve yazıklar olsun/burnu yerde sürtülsün!’ dedi, ben de ‘amin’ dedim.”

İkincisinde: “Cebrail (as): ‘Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürtülsün!’ dedi. Ben de ona ‘amin’ dedim.”

“Üçüncüsünde: “Cebrail (as): ‘Ramazana eriştiği hâlde bir insan, buna Ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah’ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah’ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtülsün!’ diye dua etti. Ben de ona ‘amin’ dedim.”

Başka Hadis-i Şeriflerinde Peygamber Efendimiz “Kendinizi bir yudum suyla, yarım hurmayla da olsa ateşten koruyun”, “Ramazan gelince Cennet kapıları sonuna kadar açılmış, cehennem kapıları kapatılmış ve bütün şeytanlar bağlanmıştır.” buyurarak Ramazan Ayı’nın önemine ve o ayın faziletine dikkat çekiyor; af ve mağfiret olunmamızı istiyor.

Zira Allah, o ay da kullarını bağışlamak üzere bütün kapıları açmıştır. Rabbimiz herkesin bu kapılardan cennete girmesini istiyor. Bunu da yaparken büyük külfetli ameller de beklemiyor aslında. Bir oruçluya bir yudum su, bir muhtaca bir sadaka veremez mi insan, verebilir… Fakir olan bile bunu verebilir. Cennete giden yol bu kadar basitken, kendini bağışlatmak bu kadar kolay ve rahatken bir insan, Cenab-ı Hakk’a hafif bir yönelişle kendisini bağışlatamıyorsa, artık o kişi için yapabilecek hiçbir şey yoktur. O kişi “ahirette kurtuluşa ermeyeyim” diye uğraşıyordur.

O bakımdan bu duygularla, manen kendimizi bu bereketli, rahmet ayına hazırlamamız gerekiyor. İçerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni barındıran bir aydan bahsediyoruz. Yani 80 yıllık bir ömre tekabül eden bir geceden…

İnsan, Allah’ı tanımak, O’na ibadet etmek için yaratıldı. Hz. Adem cennette yaratıldı, oradan çıkarıldı ve dünya hayatını, imtihanını tamamladıktan sonra cennete geri döndü. Bizler de onun çocukları olarak asıl yurdumuz olan cennete geri dönmek için mücadele veriyoruz, imtihandan geçiyoruz. Rabbimiz de bu kutlu ayda cenneti âdeta bedelsiz veriyor. Az biraz samimi bir şekilde O’na yöneliş, ahlâkî düzeliş, Kur’an’la, ibadetle, oruçla vakit geçirmenin karşılığı cennettir. Rabbim bu şuurla hepimizi Ramazan Ayı’na ulaştırsın, af ve mağfiret olanlardan eylesin inşallah.

İbadet olarak da eksikliklerimiz var ama, toplumsal hayatta Müslümanın, İslam’ı temsil görev ve sorumluluğu var. Bu konuda dinimizin bize emrettiği ahlâkî duruş ve takva hâli nasıl olmalı?

Her Müslümanın İslam’ı yaşama yükümlülüğü ve görevi var. Hollanda’da ise İslam’ı temsil etmek gibi ikinci bir görevimiz daha var. Zira bizim yüzümüzden bir insanın İslam’dan uzaklaşmasının bir vebali; Müslüman olduğun da dünyalar bizim olacak değerde ecri, sevabı, mükafatı var. Böyle bir müjde karşımızda dururken, İslam’ı saf, duru bir hâlde yaşayacağız. Nefret ettiren değil sevdiren olacağız.

Nitekim Peygamber Efendimiz “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzer gönderildim” buyuruyor. İslam’ı tarif ederken de “İslam güzel ahlâktır” buyurarak bizim önümüze bir davranış örneği koyuyor. Bizler de içerisinde yaşadığımız ülkede ister Müslüman ister gayrimüslim olsun, komşumuza, iş arkadaşımıza ve ilişki içerisinde olduğumuz herkese İslam’ın güzelliğini, sevgi ve barış dini olduğunu göstermemiz lazım.

Bu konuda neler yapılabilir?

Mesela iftarımıza bir gayrimüslim komşumuzu, iş arkadaşımızı, tanıdığımızı davet edelim. Ona İslam’ı anlatalım. Orucu, namazı, paylaşmayı, dayanışmayı; İslam’ın evrensel mesajını onlara anlatalım. Haram olanlardan zaten uzağız ama gün boyu helal olanlardan da Allah rızası için uzak kaldığımızı, elimizin altındayken dokunamadığımızın sebebini anlatalım. Bakın, göreceksiniz ki o buluşmadan sonra onun kalbi de yumuşayacak, size daha çok sahip çıkacak, sizi daha çok anlayacaktır. Bu ikili ilişkilerimizi daha sağlıklı bir hâle getirecek ve şu anda en büyük sorunlarımızdan biri olan İslamofobinin, İslam korkusu ve karşıtlığının da önünü kesecektir. Medyanın bombardımanıyla İslam hep olumsuz gösteriliyor. Onların kafasındaki İslam imajı hep kötü. Cihad; güzeli, iyiyi, doğruyu, adaleti hâkim kılmak için gayret etmektir.

Oysa onların zihninde cihad kelimesi sadece ‘öldürmek, kesmek’ gibi bir anlam daralması yaşıyor. İşte burada bizlere büyük görevler düşüyor.

Kendimizi, dinimizi en iyi şekilde karşımızdaki insana anlatmamız, tanıtmamız gerekiyor. Bazen camilerimize ilk kez gelenler tedirgin bir hâlde içeri giriyorlar. “Acaba içerisi nasıl bir yer, nasıl bir örgüt barınıyor?” der gibi tedirginler. Ancak bizleri tanıyınca, camilerimizi görünce, işlevini öğrenince, tatmin olmuş bir gönül ve ruh hâliyle gülerek ayrılıyorlar. Bu güzel ilişkileri kurmak, canlandırmak, önyargıları kırmak, İslamofobiyi en aza indirmek için Ramazan Ayı büyük bir fırsat olarak karşımızda duruyor.

Yürütülen hizmetlerinizden bahseder misiniz?

Camilerle bağlarını koruyabilenler hem bu topluma uyum sağlamış hem de dilini, kültürünü korumuş, Türkiye ile bağını hep güçlü tutmuş, gönül bağını koparmamış ve değerlerini muhafaza etmiş bir durumdalar. Ama ne yazık ki camilerle ilişkisini koparanlarda da büyük bir asimilasyon süreci başlamış. Bundan dolayı herkese ulaşabilmek için çalışma ve hizmetlerimiz sürüyor.

İslami kaynaklarımızı Hollandacaya çeviren tam zamanlı çalışan bir mütercimimiz var. Hollandacaya çevrilmiş bir çok eserimiz var. Kur’an-ı Kerim meali çalışmamız da devam ediyor; bu yılın sonuna tamamlanacak inşallah.

Yeni neslin hem ana dilini düzgün bir şekilde kullanabilmeleri için hem de içerisinde yaşadıkları ülkenin yerel dilinde hazırlanmış çeşitli kitap çalışmalarımız devam ediyor. Hutbelerimiz iki dilde irat ediliyor.

Uzmanlık alanız olan tasavvuf günümüzde çok farklı bir mecraya çekilmek isteniyor. Buna da bu alanda kendini öncü olarak lanse edenlerin çoğu zemin hazırlıyor. Müslümanların tasavvufla olan ilişkisi nasıl olmalı?

Tasavvuf aslında tefsir, hadis, kelam gibi diğer İslami ilimler gibi zaman içerisinde oluşmuş bir İslami ilimdir. Tasavvufu şu şiir özetliyor aslında: “Yâr olup bâr olmamaktır / Gül-i gülzâr olup hâr olmamaktır” Bunun anlamı da, “Sevgili ol, dost ol ama yük olma, hatta insanların yükünü al… “Gül bahçesi olup, diken olmamak” demektir.

Tasavvuf aslında tamamen güzel ahlâktan ibarettir. İlmihâl ve fıkıh kitaplarında ibadetlerin zahiri yönü anlatılır. Tasavvuf da batini, manevî yönünü ele alır.

Rabbimiz ayeti kerimesinde “Muhakkak ki mü’minler kurtuluşa ermişleridir. O mü’minler ki, namazlarını huşû içerisinde kılarlar” buyuruyor. Namazın farzları, vacipleri, sünnetlerini, rükunlarını ilmihâl kitaplarında bulabiliriz ama “huşû” kısmını tasavvuf anlatıyor. Tasavvuf aslında “İslam’ı, Peygamber Efendimizin yaşadığı o iç ruh âlemiyle, o neşve ile yaşayabilme sanatı” diye tercüme ve tarif edebiliriz. Günümüzde tasavvuf niyetiyle yola çıkanların yaptığı hatalar tasavvufa mal edilmemeli. Hepsinin tam manasıyla oturduğu yeri temsil ettiğini söyleyemeyiz. Bu durum da tarikat, cemaat ve tasavvufa uzak durulmasına sebep oluyor. Tasavvuf, daha önce yaşamış kâmil mü’minlerin tecrübelerinin bir araya gelmesinden oluşan bir ilim aslında. Oradan öğreneceğimiz ve kazanacağımız çok şey var. Güzel ahlâkı yaşamak, olgun bir mü’min olabilmek için çıkılan yolun adıdır tasavvuf.

Göçün 60’ıncı yıldönümü münasebetiyle vakfın bu alanda bir etkinliği olacak mı?

Bu yönde bir hayli çalışma var ancak hepsini de Büyükelçiliğimiz çatısı altında gerçekleştireceğiz. Büyükelçimiz bu konuda çok ciddi toplantılar yapıyor, oradan çıkan sonuçlara göre bizlere de görevler düşecek. Her gruptan, yaştan insana yönelik, dinî, millî, sosyal ve kültürel alanda birçok faaliyet organize edilecek.

HDV olarak camilerimize emek vermiş, destek olmuş, yöneticilik yapmış, üye olmuş ve bu güzellikleri bizlere miras olarak bırakan birinci neslimize vefa borcumuzu ödemek için camilerimizde düzenli olarak “Ahde Vefa” adlı programlar düzenlemekteyiz. Ahirete göçenlerimize rahmet, berhayat olanlara sağlık, afiyet ve hayırlı ömürle diliyorum. Onlara duyduğumuz saygıyı, minneti her ortamda dile getiriyoruz.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Doğuş okurları ve bütün insanlarımız için iyi bir Ramazan ayı geçirmelerini diliyorum. Millet, ümmet ve insanlık için bu kutlu zamanların hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Kan, gözyaşı, savaşların ve çilelerin sona ermesini, barışın, huzurun, sükûnetin hâkim olmasını yüce Mevla’mdan diliyorum. Şimdiden Ramazan Ayı’nızı ve Ramazan Bayramı’nızı tebrik ediyorum.

Dr. Ömer Özgül Kimdir?

1975 yılında Gaziantep Nizip’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Nizip’te tamamladıktan sonra Gaziantep İsmet Paşa Lisesinden mezun oldu. 1994 yılında Dokuz Eylül Üniv. Sağlık Hiz. MYO Radyoloji Bölümünü bitirdi. 1999 yılında DEÜ İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2001 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Kastamonu merkez vaizi olarak göreve başladı. 2002’de İzmir Bergama vaizliğine naklen tayin edildi. 2003 yılında İzmir’de kısa dönem askerliğini yaptı. 2005 yılında Tasavvuf Tarihi alanında Yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2008-2013 yılları arasında Avustralya-Sydney Din Hizmetleri Ataşeliği bünyesinde din görevlisi olarak görev yaptı. 2013 yılında İzmir Bergama baş vaizi iken İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü Atama I. Daire Başkanlığına Diyanet İşleri Uzmanı olarak atandı. “Sufilerin Gayrimüslimlere Bakışı” isimli teziyle doktorasını tamamladı. 07.11.2019 tarihinde Atama I. Daire Başkanlığı’na atandı. O dönem D.İ.B. olan Mehmet Görmez’in Özel Kalemi’nde danışman olarak görev yaptı. 15 Aralık 2023 tarihinden itibaren Lahey Din Hizmetleri Müşaviri olarak görev yapan Ömer Özgül, İngilizce ve Arapça bilmekte olup evli ve iki çocuk babasıdır.

                Söyleşi:  Zeynel Abidin    —◄◄