Lübnan’daki bir mülteci kampında dünyaya gelen Filistinli sanatçı Omar Al Sayed, illüstrasyonlarıyla Gazze’deki kitlesel ölümlerin gölgesinde kalan insani hikâyeleri öne çıkarıyor. Al Sayed ile sanatın temsil gücünün Filistinliler açısından önemini konuştuk.

Lübnan’dan ayrıldıktan sonra Kopenhag’a yerleşen Filistinli sanatçı ve aktivist Omar Al Sayed, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında yer aldı. İllüstrasyonlarında Filistin halkının mücadelesine, tarihine ve kültürünü merkeze alan Al Sayed, Artvocacy adlı aktivist sanat girişiminin de kurucusudur. Al Sayed’in sosyal medya hesabında paylaştığı çalışmalarına göz atmak için buraya tıklayabilirsiniz.

İllüstrasyon ve performans sanatları olsun geniş bir skaladaki farklı sanat türleriyle iştigal ediyorsun. Sanatınla olan bağlantını ve bunun kişiliğinle ilişkisini merak ediyorum. Kendini ve sanatını nasıl tanımlarsın?

Bu soruya nasıl cevap vereceğimi gerçekten bilmiyorum; sanatımı başkalarının nasıl tanımlayacağını bilmek isterdim. Mücadele ve adaletsizliklerle doğmuş bir insanım. Bir şeyler yapmak zorundaydım, başka bir seçeneğim yoktu. Özellikle şu an Avrupa’da yaşadığım için Filistin mücadelesi adına farkındalık yaratarak, Avrupa sahnesinde açıkça eksik olan bir perspektifi sunarak direniyorum. Politikanın baskın olmaya çalıştığı noktada, insani hikâyeyi öne çıkarıyorum. Görseller yaratmak, benim için bunu yapmanın bir yolu.

Sanatım, olan biteni önce kendi içimde işlemem ve bunu bir direniş aracı olarak kullanmam için sadece bir araç. Özgürlük bulmacasının küçük bir parçası. Lübnan’da yaşadığım dönemden beri, sanatı hep toplumsal ve politik bir yorum aracı olarak kullandım; toplumsal sorunlara ışık tutmak ya da siyasi söylemleri basitleştirmek için.

İnsanlar, durumlarına ya da önemsedikleri bir duruma uygun sanat eserleri arıyorlar. Sosyal medya ve dijital sanat çağında bu tür eserler, çevrimiçi platformlarda eğitim, farkındalık yaratma ve hatta direnişe yönelik içerikler hâline geldi.

7 Ekim 2023’ten bu yana Filistinlilerle dayanışma içinde birçok illüstrasyon paylaştın. Kopenhag’ta yaşayan bir Filistinli sanatçı olarak Filistin’deki adaletsizlikler hakkında ne düşünüyorsun?

Ben Filistin mücadelesinin bir parçasıyım. Doğduğumdan beri mülteciyim: Lübnan’daki Filistin mülteci kampında hayatımın büyük bir bölümünü geçirdim, ta ki oradan ayrılma fırsatını yakalayana kadar. Şimdi Danimarka’da yaşıyorum ama kalbim hem Lübnan’da hem de Filistin’de. Bu yüzden, dışarıdan bakmıyorum: Mücadelenin içindeyim. Sadece Filistin ve Lübnan’dan gelen haberleri okumakla kalmıyorum. Ben bu yaşananların hepsini önceden de bizzat yaşadım.

Filistin’deki işgal yaklaşık 80 yıldır devam ediyor ve bu, tüm bu yıllar boyunca her gün adaletsizliklere neden oldu. Filistinlilerin karşı karşıya kaldıkları adaletsizlikler sadece Filistin’de değil, sığındığımız komşu ülkelerde ve diasporada da var. Bütün bu adaletsizlikler, doğrudan ya da dolaylı olarak, evlerimizi işgal eden İsrail yüzünden. 7 Ekim, bu işgali kamuoyuna bir kez daha gösterdi. Artık insanlar işgali ve Filistin mücadelesini daha fazla fark ediyor.

Bence okurların ve Filistin’e destek vermek isteyenlerin, Filistinlilerin karşılaştıkları adaletsizlikleri bilmesi gerçekten önemli. Bu adaletsizlikleri sadece STK’ların bakış açısından ya da gazete başlıklarından değil, insan hikâyelerinden de öğrenmeliyiz. Gazze’nin 18 yıldır kuşatılması, Batı Şeria sokaklarında kurulmuş olan kontrol noktaları ve Filistinlilerin hayatlarının her yönünün kontrol edilmesi, işgalin ve adaletsizliklerin nasıl işlediğini anlamak zor değil.

Avrupa’da birçoğu göçmen kökenli olan Müslüman sanatçı ve zanaatkarlar, klasik İslam sanatlarından başlayıp çağdaş sanata gelen geniş bir yelpazede eserlerini üretiyorlar. Peki, onları ve eserlerini ne kadar tanıyoruz? Kültür Perspektifi Serisi’nde sanat ve yaşama dair soruları muhataplarına soruyoruz. Söyleşilere buradan ulaşabilirsiniz.

“Sanat Eserleri Ses Çıkarmak Adına Bir Alternatif Hâline Geldi”

Sence sanatçı olmanın sorumlulukları nelerdir? Sanat Gazze’de yaşananlar ve Filistin’in özgürlük mücadelesi bağlamında nasıl kullanılmalı?

Sanatın, eğitmek, direnmek ve farkındalık yaratmak için çok güçlü bir araç olduğuna inanıyorum. Filistin mücadelesi sadece Filistinlilerin her gün yaşadığı fiziksel bir mücadele (dolaşım kısıtlamaları, evlerin yıkılması ya da gasp edilmesi) değil. Bu, aynı zamanda uluslararası topluluğun gözünde Filistinlilerin nasıl algılandığını şekillendirme mücadelesidir. Bizimle ilgili gerçeği göstermek ve karar alma süreçlerini etkilemek için de bir mücadele.

Sanat, direniş eylemlerinin başka bir biçimini tamamlayan yapbozun parçalarından biri. Sanat kamuoyunu etkiler, toplumsal söylem yaratır ve anlatımızı şekillendirmemize yardımcı olur. Güncel olaylar hakkında bilgilendirir ve siyasi jargonları sadeleştirir. Bir kültür yaratır ve duygularımıza bazen kelimelerin ifade edemediği bir dil kazandırır.

Sosyal medyada Filistinli çocukların yaşadığı acıları resmettiğin görsellerle paylaştın. Bu çalışmaları yaparken nasıl hissediyorsun?

7 Ekim’de, dünya Filistin mücadelesi hakkında daha fazla bilgi edinmeye başladı. Dünyanın büyük bir kısmı İsrail’in kendini savunma hakkını destekledi. İsrail etrafa ölüm saçmaya başladı ve her yere ve ayrım gözetmeksizin bombalar yağdırdı. Suyu ve elektriği kestiler, gıda ve ilaç girişini engellediler. Bütün bu eylemler, İsrailli bakanlar ve savaş kabinesinin soykırıma varan insanlık dışı konuşmalarıyla meşrulaştırıldı. İsrail Savunma Bakanı, “İnsan hayvanlarla savaşıyoruz.” sözlerini sarf etti. İsrail ve ABD’deki lobi kuruluşu AIPAC, Filistinlileri insanlıktan çıkarmak için büyük bir çalışma yürüttü. Araplar ve özellikle Filistinliler hakkında belirli bir imaj yaratmak için (sözde “barbarlar” imajı) milyarlarca dolar harcandı.

Gazze’den işlenmemiş ve filtrelenmemiş fotoğraflar ve videolar ortaya çıkmaya başladığında, gerçekte neler olduğunu gördük. İsrail’in kendini nasıl savunduğunu gördük. Gazze’nin tüm nüfusunu topluca cezalandırıyorlar. Çocuklar soğunkanlılıkla katledildi. Ben bunu göstermek istedim; dünyanın bu soykırımda gerçekten kimlerin öldürüldüğünü bilmesini istedim.

Ayrıca birçok fotoğraf ve videoların içerği aşırı derecede grafikti. Birçok insan bunları paylaşmaya bile cesaret edemedi, bu yüzden sanat eserleri birçok kişi için paylaşım ve ses çıkarma adına bir alternatif hâline geldi.

Bir çalışmanda, İsrail Başbakanı Netanyahu’yu elinden kan akarken tasvir ettin. Özellikle İsrail’e yönelik eleştirilerin antisemitizmle eş tutulduğu bir bağlamda hiç korktuğun oldu mu?  

Bu soruyu düşündüğümde, diğer Filistinlilere kıyasla ne kadar ayrıcalıklı olduğumu fark ediyorum. Eylemlerim nedeniyle nelerden vazgeçmek zorunda kaldığımı ya da neleri kaybedebileceğimi düşündüğümde, aslında her şeyin benim için ne kadar kolay olduğunu anlıyorum.

Netanyahu bir savaş suçlusu, ama yalnızca o değil. Bu olayların gerçekleşmesini isteyen bir hükümet tarafından desteklendi. Ayrıca dünyanın dört bir yanındaki müttefikleri tarafından da destekleniyor ki bu da onu yaptığı şeylerde cesaretlendirdi. Eğer elleri kanlı olmasaydı, Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) ona karşı tutuklama kararı çıkarmayı düşünmezdi. Avrupa’daki bazı ülkeler, eğer bir tutuklama kararı çıkarsa, Netanyahu’yu topraklarına ayak bastığında tutuklayacaklarını açıkladılar.

Ben onu savaş suçlusu olarak tanımlarken yeni bir şey söylemiyorum; sadece uluslararası sistemlerin zaten kanıtladığı bir gerçeği teyit ediyorum.

Avrupa’da, ikiyüzlü hükümetler altında yaşıyoruz. İlkeleri, değerleri ve yasaları yalnızca dünyanın belirli bölgeleri için geçerli. Sansür sadece çevrimiçi değil, aynı zamanda çevrimdışı olarak da var. Almanya’da Filistin Konferansı’nın kapatılmasını, protestoculara baskı uygulanmasını, Gazze’de uzun süre hizmet veren Filistinli İngiliz plastik cerrah Dr. Ghassan Abu-Sittah’ın Almanya’ya girmesine izin verilmemesini ve Fransa’da gözaltına alınmasını gördük. Çünkü o, gerçeği anlatmak ve gördüğü dehşeti insanlara göstermek için Avrupa’da dolaşıyordu. Filistin ile ilgili sanat sergilerinin kapatıldığını, akademisyenlerin görüşleri yüzünden dışlandığını gördük.

Ama Filistin’deki Filistinlilerden ne öğreniyoruz? Asla pes etmemeyi ve bizi baskı altına alan hiçbir sisteme boyun eğmemeyi. Sorunuza yanıt olarak, evet, kendim için değil ama Avrupa ülkelerinin aldığı bu yönelim ve soykırımı durdurmak yerine destekleme kararları hakkında gerçekten endişeliyim.

“Antisemitizm Suçlaması, Açık Sözlü İnsanları Susturmak İçin Kullanılıyor”

Filistin’deki mevcut katliamları mümkün kılan ırkçılığı eleştirirken, Yahudi karşıtı duyguları körüklemekten nasıl kaçınıyorsun? Bu hassas dengeyi kurmakta zorlandığın anlar oluyor mu?

Antisemitizm, Filistin yanlısı açık sözlü insanları susturmak ya da hatta hukuki veya kariyer düzeyinde zarar vermek için silah hâline getirildi. Antisemitizm suçlamalarının aşırı kullanımı, artık insanlarda eskisi kadar yankı uyandırmıyor. İnsanlar bu suçlamaları sorgulamaya başladı. Ama bu da iyi değil. Çünkü antisemitizm çok ciddi bir sorun ve ciddiye alınmalı.

Antisemitizmi körüklemekten kaçınmanın yollarından biri, bunu net bir şekilde belirtmek. Paylaşımlarımda ya da sanat eserlerimde hiçbir zaman Yahudi halkına karşı olmadığımı ya da “sorunun” Yahudiler olmadığını vurguluyorum. Benim karşısında durduğum şey, dini kullanarak insanları bir araya getiren ve bunu seküler bir siyasi ideolojiye dönüştüren Siyonizmden.

Sosyal medyada seni destekleyen birçok insan var.  Sosyal medyadaki yorumlar seni nasıl etkiliyor? 

Sosyal medyadaki yorumlar başlangıçta beni etkiliyordu. Yorum ve görüş arayışında olduğum için değil. Aksine, söyleyecek çok şeyim vardı ve insanlarla tartışmalara girmek istiyordum. Yorum yaparak ya da yorumlarda tartışma açarak zihinleri değiştirebileceğimi düşündüm. Ama bu pek işe yaramadı.

Özellikle başlangıçta birçok İsrail yanlısı kişi paylaşımlarıma saldırıyordu, hâlen de saldırıyorlar. Kendi propagandalarını yayabilecekleri bir yer arıyorlar. Mümkün olduğunca çok yoruma yanıt vermeye çalışıyordum ama bu tartışmaların verimli olmadığını gördüm. Karşılık verdiğimde sanki robotlarla konuşuyordum, bir senaryoları varmış gibi ve bu senaryodan sapmamaları emredilmiş gibiydi. Ancak bunlara yine de bir zaman kaybı diyemem çünkü bu yorumlar sayesinde İsrail propagandasının konuşma noktalarını daha iyi anladım ve ayrıca yorumlarda bana destek olan birçok kişiyle bağlantı kurdum. Bu kişiler genellikle müdahale edip İsrail yanlısı anlatıyı çürütmemde bana yardımcı oldular.

Instagram üzerinden bana terörist ya da antisemitik damgası vuran doğrudan mesajlar da aldım. Ama şunu da söylemeliyim ki nefret mesajlarından ziyade destekleyici yorum ve sevgi de aldım. Birçok insan dayanışma gösterdi ve bana saldıran İsrail yanlısı kişilerle tartışmalara girdiler; tutarlı ve keskin kaldılar.

Özellikle Filistin’deki katliamların görüntüleriyle ilgili olarak, bazı kullanıcılar bu tür görüntülerin yayılmasını etik olarak sorunlu buluyor ve Filistinlileri insanlıktan çıkarabileceğini savunuyor. Bu konuda senin görüşün nedir?

Bazı insanların bu tür fotoğrafların paylaşılmasının Filistinlileri insanlıktan çıkarabileceğini nasıl düşündüklerini anlamıyorum ve argümanlarının arkasındaki nüansları da bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var; bir grup insanı insanlıktan çıkarmak, böyle zulümlerin fotoğraflarını paylaşarak olmaz. Aslında bunun tam tersi bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

Örneğin, Reem’in dedesi Halid’i ele alalım. Batı medyası, sinemalar ve tiyatrolar da dahil olmak üzere, Halid gibi sakallı ve sarıklı Arap erkeklerini yıllar boyunca terörist olarak sundu. Arap erkeklerini duygusuz, sevgi ve şefkatten yoksun bir varlık olarak göstermeye çalıştılar. Ama Halid’in, torunu Reem’in cansız bedenine sarılarak, onu son bir kez öperek cenazesini hazırladığı video, dünyaya Filistinli erkeklerin de insan olduğunu gösterdi. Filistinli erkekler de sevebilir ve duygulara sahiptirler.

Gazze’de gördüğümüz şeyler unutulamaz. Böylesine dehşeti canlı yayınlarda ekranlarımızda görmek beklenmedikti. Görüntüler korkunçtu, ancak bu çarpıcı görüntülerin paylaşılması, dünyada milyonlarca insanı özgür bir Filistin için harekete geçmeye teşvik etti ve İsrail’in gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Ayrıca bu vahim görüntüler, Uluslararası Adalet Divanındaki (ICJ) Güney Afrika davasında kanıt olarak kullanıldı.

“Sanat Filistin İçin Verilen Mücadelenin Ayrılmaz Bir Parçasıdır”

Sanatın aracılığıyla vermek istediğin mesajı kelimelerle ifade etseydin, bize ne söylemek isterdin?

Ah, bu gerçekten zor bir soru ama deneyeceğim. Sanırım gerçekten sadece yaşadığımız adaletsizlikler hakkında hayal kırıklığına uğramış ve öfkeliyim. Kopenhag sokaklarında yürüyorum, insanların barış içinde yaşadığını görüyorum. Ebeveynler, ben de dahil, çocuklarını kreşlerden, okullardan alıyor, sonra parka gidiyorlar. Bu görüntüleri görüyorum ve işgal altında yaşayan, Batı tarafından yaratılan savaşların ortasında olan çocukları ve insanları düşünüyorum; aynı Batı, konfor ve barış içinde yaşıyor. Sanırım bu yüzden birçok sanat eserimde eşitsizlik ve adaletsizliği iki paralel dünya ile karşılaştırarak gösteriyorum. Biz Filistinliler de barış içinde özgürce yaşamalıyız, ülkemizi inşa etmeliyiz ve çocuklarımızın her zaman olmak istedikleri kişi olarak büyüdüklerini görmeliyiz. Kültürümüzü özgürce Filistin’de ve dünyanın her yerinde sansürsüz ya da baskı görmeden kutlamayı hak ediyoruz ve bunu kutlayacağız.

Birçok insan, Filistin’i sadece bu soykırım aracılığıyla tanıdı. Filistinlileri sadece haberlerle, raporlarla ve manşetlerle değil; bir topluluk, kültür ve tarih olarak tanımak bence çok önemli. Çünkü biz Filistinliler bundan daha fazlasıyız, ekranlarda haykıran çığlıklardan fazlasıyız. Direnmenin bir yolunu bulan insanlara işte bu Filistin’i geri getirecek ve Filistin’i özgürleştirecek şey direnmek ve teslim olmamaktır.

Uluslararası hukuk ve tanıdığımız diğer tüm yasalar bizi yüzüstü bıraktı. Bu tür yasaların, en çok ihtiyaç duyulduğunda işe yaramadığını defalarca sorguladım. Ama sorun yasada değil, onu uygulayanlarda! İstedikleri zaman yasaları görmezden gelebilirler ve istedikleri zaman uygulayabilirler. Bu böyle yürümez! Dünyanın köklü bir reforma ihtiyacı var!

Sanatın sosyal ve politik bir araç olarak rolü nedir sence? Özellikle Filistin mücadelesinde sanatın nasıl bir etkisi olabilir?

Sanat, insanların vicdanlarına dokunarak onları harekete geçirebilecek, farkındalık yaratabilecek ve direnç oluşturabilecek güçlü bir araç. Filistin mücadelesi sadece Filistinlilerin fiziksel olarak karşılaştıkları zorluklardan ibaret değil; bu aynı zamanda kültürel bir savaş, bir anlatı mücadelesi. Sadece Filistin’deki işgale karşı değil, aynı zamanda uluslararası toplumda bize dayatılan yanlış algılara karşı da mücadele veriyoruz.

Sanat, hem mevcut olaylar hakkında insanları bilgilendirir hem de siyasi söylemleri sadeleştirerek daha geniş kitlelere ulaşmamıza olanak tanır. Ayrıca, sanat eserleri aracılığıyla Filistin’in kültürünü ve insanlığını görünür kılabiliriz. Filistinlilerin sadece savaş ve acıyla ilişkilendirilmediği, zengin bir kültüre sahip bir toplum olduğunu gösterebiliriz.

Sanat, Filistinlilerin yalnızca direnişlerini değil, aynı zamanda umutlarını, sevgilerini ve dayanışmalarını da ifade etme biçimi. Bu yüzden sanat, direnişin başka bir biçimi ve Filistin’in özgürlüğü için verilen mücadelenin ayrılmaz bir parçası.

Perspektif/Hüdanur Sarar