Ne güzel, bunca aradan sonra tekrardan hep birlikte ailecek gezip, alışveriş yapıp bir şeyler yiyerek vakit geçirebileceğimiz yerlerin yeniden açılması. Büyük bir özveri ve çabayla bu tür organizasyonları düzenleyenlere en içten teşekkürlerimi sunarak başlamak isterim. Ancak acilen düzeltilmesi gereken birkaç konuyu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Kerst/Noel dönemine denk getirilen ve açılışında bulunduğum Fuarım’da Türkiye’den gelen iki yazar ve bir gelişim uzmanını dinledim.

“Ben” hastalığından kurtulalım!”

Ülkemizde son zamanlarda çok popüler olmaya başlayan ve giderek bizlere de bulaştırmaya çalışılan sadece “ben varım” hastalığı, yazarlardan biri tarafından dakikalarca anlatıldı. “Sadece ben önemliyim, hep kendimi düşünmeliyim, başkaları umurumda değil, sarılın kendinize, kendinizi sevin” gibi saçma sapan öneri katılımcılar dakikalarca dinledi. Ne dinimizde ne de kültürümüzde yeri olmayan “benlik” kavramı böylesine güzel bir toplumun kalbine konulmuş dinamit gibi.

Komşusunun derdiyle hemhâl olan, aile ve akraba ilişkilerinde tüm dünya toplumlarına örnek teşkil eden Kur’an’da Mevlâ’nın “ayrılmayın, dağılmayın, bir ve birlik olun!” diye emrettiği bir toplumu, sadece “ben önemliyim, gerisi yansın” psikolojisiyle aldatmaya çalışmak, bu topluma yapılacak en büyük ihanet olsa gerek. Hem de Avrupa’da yaşayan Türkler olarak birlik ve beraberliğimizin bize güç kattığını çok iyi bildiğimiz hâlde. Umarım bundan sonra mikrofonu kimlere uzattığımıza biraz daha dikkat ederiz.

“Duygu sömürüsü yapılmasına meydan vermeyin!”

Yine başka bir konuşmacı çıkıp geçmiş zamanda yaşadığı garibanlık günlerini dramatize ederek anlatıp, sonra da kitap standının arkasına geçip imzalı kitap satıyor. Size soruyorum: Zamanında Türkiye’de karısını, çocuklarını, anasını, babasını, daha ötesi vatanını bırakarak, buralara gelen aylarca yakınlarından haber alamayan, yıllarca yüzlerini göremeyen ve yaşadıklarıyla, üzüntüleriyle, kederleriyle, tarifsiz acılar yaşayan dedelerimizden, babalarımızdan daha çileli, garibanı, hüzünlüsü var mı?

Çoğumuz öyle bir geçmişle imtihan edildik, sınandık. Ama hiçbirimiz öyle bir geçmişin ardına sığınarak duygu sömürüsü yapmadık, ondan bir medet ummadık.

Sohbet ortamlarında acı bir hatıra olarak paylaşmanın ve ondan bir ders almanın haricinde o tür bir yaşanmışlığın ardına sığınıp bir çıkar elde etmek kimsenin aklına gelmedi.

“Çocuğunuzu yaşadığı çağa göre yetiştirin!”

Başka bir konuşmacı da çocuk psikolojisi ve yetiştirilmesi üzerine konuşuyor. Oğlunun okuldaki sorunlarını anlatarak dinleyenlere nasıl davranmaları konusunda tavsiyeler veriyor. Sosyokültürel yapı olarak tamamen farklı olan iki ülkenin farklı iklim, coğrafya ve hayat şartlarında büyüyen çocuklarını aynı görüp, Türkiye’deki çocuklara verdikleri tavsiyeleri burada da aynen anlatmaları “televizyon televizyondur” diyerek Samsung televizyonunu Sony kumandasıyla açmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. En basit örnek olarak Türkiye’de okulda bir çocukla konuşurken çocuk yüzünüze bakarsa cüretkâr ve terbiyesiz olarak nitelendirilir. Kültürel edep gereği başı önünde dinlemelidir. Ama burada çocuk öğretmeni konuşurken yüzüne bakmıyorsa terbiyesizlik sayarlar. Ne kadar ters bir orantı değil mi?

Hollanda kanalında burada yetişmiş ve profesör olmuş bir kardeşimizin belgeseli yapılırken, daha nice profesörlerimiz, psikologlarımız, psikiyatrilerimiz, eğitimcilerimiz, her türlü sorunla mücadele eden danışman, hukukçu, doktor, yazar ve onlarca uzmanımız varken Türkiye’den kitap satmak için birilerini getirmek ve ellerine mikrofon vermek ne derece doğru size bırakıyorum.

Konusu ve içeriğiyle hiçbir anlamı olmayan ve seyrettikten sonraki gün unuttuğumuz bir televizyon dizisinin oyuncusunu sırf sosyal medyada paylaşmak için Paris’teki bir fuarda devlet kahramanı gibi karşılamak, içinde bulunduğumuz hezeyanı anlatmaya yeter diye düşünüyorum.

Ülkemizle hepimizin çok şükür hâlen güzel bağları var. Kimse bu zamana kadar koparamamış koparamaz da. Ama artık burada, gurbette çalışıp mücadele edip, birçok şeyi başaran kardeşlerimizin mikrofonu da, sahneyi de sonuna kadar hak ettiklerini düşünüyorum. Başkalarının size karşı olan davranışını, sizin tutumunuz belirler. Biz gurbetçiler buradaki kardeşlerimize ne kadar değer verirsek, başkaları da bizlere o kadar değer verecektir.

Birlik ve beraberliğimizin bozulmaması dileğiyle nice fuarlara inşallah.

Hoşça kalın, sağlıkla kalın.

Halil Yanar            —◄◄…