Özellikle son dönemlerde gençler üzerinde artış gösteren uyuşturucu konusunu masaya yatırdık. Bu konuda bir uzman kardeşimiz var. Kendisi daha önce böyle bir sıkıntıyı, tecrübeyi yaşamış. Tedavi gördükten sonra da insanlara nasıl faydalı olabilirim diye düşünmüş ve birçok platformda yaşadıklarını, tecrübelerini paylaşmış olan Ahmet Türkmen ile istifade edeceğinizi umduğumuz keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. (Söyleşi, Radyo Deniz Yayın Yönetmeni Özcan Özbay ve program sunucusu Ahmet Kaya ile gerçekleştirilmiştir.)
Ahmet Türkmen, 17 yıllık uyuşturucu bağımlığından kendi iradesiyle kurtuldu. Utanç duyulacak bir cürüm gibi görüldüğü için kimsenin yardım eli uzatamadığı bu gibi durumlar hâlâ toplum içerisinde “tabu” olarak görülmekte. Hayatın düşülebilecek en dibine kadar düşen ama iradesiyle oradan çıkmayı bilen büyük bir mücadele örneğini sizler için dinledik… İstifade edeceğinizi ve keyifle okuyacağınızı umuyoruz…
(Ahmet Türkmen ile yapılan söyleşi, Radyo Deniz Yayın Yönetmeni Özcan Özbay ve program sunucusu Ahmet Kaya ile gerçekleştirilmiştir.)
Ahmet Türkmen önce istersen kendini bir tanıtır mısın?
İsmim Ahmet, 48 yaşındayım. 2 çocuk babasıyım. 18 yaşında bir oğlum, 21 yaşında bir kızım var. Çocuklarım önceki eşimle beraber kalıyorlar. 2002 yılına kadar Almanya’da yaşadım. O tarihten beri Hollanda’da ikamet etmekteyim.7 senedir Hollandalı bir bayanla evliyim. Kimliğimi çevremden aldım; Kendi kişiliğim yoktu. Almanya’da Türk’tüm, Türkiye’de Alman Türküydüm, Hollanda’da Alman bağımlısı Twente’li Türk’tüm. Ben büyük ağızlı küçük yürekliliğin tipik bir örneğiydim.
Henüz 1 yaşında iken annemle beraber Almanya’da işçi olan babamın yanına Almanya’ya geldim. O da bütün gurbetçiler gibi biraz para kazanıp memlekete dönmeyi düşünüyordu ama maalesef bu düşüncesini gerçekleştiremedi. Almanya koşulları, hayat şartları daha uygun diye, Almanya’da kalmaya karar verdiler. Ben Almanya’da büyüdüm. Çok hareketli, sosyal bir çocuk olmama rağmen aşırı duygusal, hassas bir yapım vardı. Anne baba çalıştığı için küçük yaşlarda kreşlere gidiyordum. Oradaki yaşam evdeki yaşamdan çok farklıydı. Ailem çok iyiydi ama bu farklılık beni etkiliyordu. Onlar da kendi bilgi, beceri ve gördükleriyle bir aile oluşturmuşlardı. Ama dışarıdaki dünya bizim evden çok farklıydı.
İki kültür arasında verilenmücadele…
Babam ve dedem köy ağalarının yanında çalışırlarmış. Yoksullarmış. Sevgi, saygı vardı ailemizde ama Batı kültürü farklıydı. Ben küçükken babamın yanına gidip kucağında oturmak isterdim, ama babam, dedemin yanında beni kendine yaklaştırmazdı. Oysa kreşte tam tersini görüyordum. Bu kültürel farklılık benim duygusallığımı daha da yoğunlaştırıyordu. O küçücük hâlimle bu durumu anlamaya çalışıyor, anlayamıyordum. Bu durum 16 yaşlarıma kadar sürdü. O yaşlardan sonra bazı şeylerin nedenini daha iyi anlamaya, farklılıkların farkına varmaya ve hayata daha başka bir açıdan bakmaya başladım. Erkek ve kız arkadaşlarımız oldu. onlarla dışarıya çıkmaya başladık. O arkadaş buluşmalarıyla sigarayla, alkolle, esrar ve ot ile tanışmaya başladım. Onları kullanınca, duygusal hâlimin omuzlarıma yüklediği yükün azaldığını hissediyordum.
Duygusallığın üstesinden gelmek için son çareydi sanki…
Aile terbiyesi almış biri olarak ben bunların hepsine karşıydım. Bırakın esrar eroini, “sigara bile içilmeyecek, tehlikelidir” diye talimatlar alırdık. Öyle büyüdük, yetiştirildik. Hepsinin de tehlikeli olduğunu duyarak büyüdüğüm için ilk başlarda kullanmadım, ama arkadaşlarım kullanıyordu. Hem bir özenti hem teşvik vardı ve sigara ile başladım. Onu bile gizli içiyordum.
Esrar kullanan arkadaşlara bakıyordum, kullandıkları hâlde hiçbir şey olmuyordu, onu da denedim ama beğenmedim. Büyük bir duygu değişikliği yaşattı ve hâlsiz bıraktı.
Şekerli yiyecekleri çok tüketir, yorgun hâlsiz olur, uyur, iştahı kapanır, hayata bir boş vermişlik hâli yaşatıyor esrar. Ben pek sevmedim. Ot ise duyguları yoğun yaşatıyordu. Ya çok sevinçli ya da çok mutsuz, üzgün hâle getiriyordu.
Kokain (Spied) denedim, o da esrarın tam tersi idi; enerjik hâle getiriyordu. Bunların vücuttaki etki gücü de çok çabuk kayboluyor ve sürekli istiyorsun. 6000 euro para vardı cebimde, etkisi çabuk kaybolduğu için o parayı bitirene kadar kokain kullandığımı biliyorum. Kokain sınır tanımıyor. Bundan dolayı da eroin de kullanıyordum. İkisi sanki vücudumu dengeliyordu. Biri uyuşturuyor, diğeri zinde hâle getiriyordu. Para bulamayınca da kendimi eroin ile avutuyordum.
Arkadaş grubu ilk kez eroin kullanıyordu. Alüminyum folyo üzerine döktüler ve alttan çakmakla ısıtarak bir boru ile burundan çektiler.
Ben de denedim ve kustum, hastalandım. Daha sonra yine denedim ve bendeki o duygusallığı, hassaslığı; birileri hakkındaki önsezilerimi ve omuzlarımdaki bütün yükü ortadan kaldırdı. Sanki o düşüncelerden kurtulunca kendimi rahatlamış hissettim, farklı bir boyuta geçtim. Farkında değildim ama aslında ben o gün bir bağımlı olmuştum.
Bedensel değil ama zihinsel olarak bu duyguları hissettiğim, yaşadığım için bağımlı olmuştum. İki hafta sonra tekrar kullandım, sonra haftada bir derken günlük kullanıma kadar bağımlılık hâlim sürdü.
Bir firmada çatı ustası olarak çalışıyordum. Bazen de kendime çalışıyordum. İşyerinden aldığımı masraflarıma harcarken, özel yaptığım işlerden kazandığımı da uyuşturucuya veriyordum. Gençtim, uyuşturucunun vücudumda verdiği hasarın farkında değildim. 34 yaşlarında artık bedenimin sinyal verdiğini gördüm. Eroini hem alüminyum folyo ile burnuma çekerdim hem de damardan iğne ile almaya başladığım için dişlerimde de çürümeler, kas ve kemik ağrıları başladı.
Uykusuzluk, sinirlilik hâlleri çoğaldı…
– Uyuşturucu senin için kurtarıcı mıydı, özenti miydi?
Arkadaş çevremin etkisi ve özenti ile başladı. Zararlı diye duyduğumuz şeyin, zarar vermediğini görünce, kullanmaya başladım. Oysa insanın hayatını karaya boyuyormuş o beyaz zehir.
– Ailen farkında değil miydi?
Onlar bendeki değişikliği görüyorlar ama ne olduğunu kestiremiyorlardı. Belki de uyuşturucu kullanma ihtimalinin olmayacağını düşünüyorlardı. Zayıflıyordum, sinirli oluyordum. Rahmetli annem, “oğlum neyin var?” diye sürekli sorardı. Ama ben hem çekiniyor hem de utanıyor, söyleyemiyordum.
– Vazgeçme, bırakma düşüncen oldu mu?
Evet, iki sene sonra doktora gittim ve bağımlı olduğumu ancak tedavi görerek kurtulmak istediğimi söyledim. O da kodein şurubu verdi. Bunu kullandım ama tamamen bu illetten kurtulmayı istiyordum bu yüzden de Türkiye’ye gidip, orada bu zehri vücudumdan atıp, gelmeyi planladım. Kimse bilmiyor, bilmesin ve bu yolla kurtulayım istiyordum.
Kimseyi suçlamak istemiyorum. O arkadaş çevrem kullanıyordu, ama benim de bir merakım vardı, kullandım.
Sorunlar büyümeden bu durumdan kurtulayım istiyordum. Annem öğrenecek diye korkuyordum, para yetiştiremiyordum. Günlük 50-60 mark para bulmam gerekiyordu. Bazen evdeki pahalı eşyaları satıyordum. Annemim mücevherlerini sattım. Babamın ticaret yapmak için aldığı ürünleri satıyordum ve bu durum beni korkutuyordu.
Arkadaşlarımın çoğu da hapse giriyordu, ben bir şekilde kurtuluyordum. Bu yaşadıklarım bana, uyuşturucu bağımlılığından kurtulmam gerektiğini anlatıyordu. Zira bu gidişatın sonu çok kötü bir yere çıkacaktı, bundan dolayı da bırakmak için kendime söz verdim ve Türkiye’ye halamın yanına gittim.
Bir süre kullanabileceğim kodein götürdüm. O bitince krize girdim. Uyuyamıyor, yiyemiyor, kusuyor ve sürekli ağlıyordum. Halam bu durumumu görünce doktora götürmek istedi, ben de bağımlı olduğum anlaşılır düşüncesiyle doktora gitmek istemedim. Birkaç gün böyle zorlu bir süreç yaşadım. Bir gün halamla televizyon izlerken, eroin bağımlısı bir gencin annesinden zorla para istediğini gördük. O anda bana bir ayna tutuldu.
Halam da o içler acısı manzara karşısında “Allah kadının yardımcısı olsun, kimseye böyle dert vermesin, inşallah kurtulur” diye dua edince ben de dayanamadım “hala, ben de o genç gibi uyuşturucu bağımlısıyım” dediğimde halam korktu, üzüldü ne yapacağını şaşırdı. Ve babamı aradı, durumumu anlattı, 5 dakika içerisinde bütün ailem benim bir bağımlı olduğumu öğrenmiş oldu.
– İlk tepkiler nasıldı?
Tabi çok üzüldüler, şaşırdılar. Ne yapacaklarını bilemediler. Tedavisi için doktora götürelim, hocaya danışalım dediler. Sonra Kayseri’de bir hastanede yardımcı olmaya çalıştılar. Ama maalesef serumdan başka bir şey yapamadılar.
Almanya’dan aldığım ilaç Türkiye’de yoktu. Kanımı serumla temizlediler ve ilk kez uzun bir aradan sonra 1 saat uyumuşum. Buna bile seviniyordum. Almanya’ya dönerken uçakta bile, biran önce arkadaşlarımla buluşmayı ve uyuşturucu kullanmayı hayal ediyordum.
“Nasıl olsa kurtuldum, bir seferlik kullansam ne olacak ki, tekrar bağımlı olacak değilim” diye kendimi avuturdum.
Tam 17 kez bu türden tedavi gördüm. Psikolojik bir destek almadım. O zamanlar öyle bir tedavi görenlere, “deli, alkolik, yalancı, hırsız” diyorlardı. Bir anlamda doğruydu bunlar. Ama ben onlardan biri değildim. Ben bir insandım, bir evlattım, bir babaydım, bir sporcuydum, zeki biriydim ve bir eş idim. Bu yanımı gören yoktu. Doğru, ben hepsini de yaptım. Delilik de yaptım, hırsızlık da yaptım, maddeye ulaşabilmek için yalan da söyledim…
17 yıl boyunca çoğu insanın güvenini kaybettim, hayallerini kırdım. En büyük üzüntülerimden biri de annem benim bağımlılıktan kurtulduğumu çok istemesine rağmen bu hâlimi göremedi.
Annem hastayken ben hapisteydim. Babam maddî kefaret ile benim dışarı çıkmamı sağladı. Annemi hastanede ziyaret ettim, beni görünce hafif ayaklandı, ama gücü yoktu tekrar yattı ve ertesi gün annemi kaybettim. Bu durum beni çok üzüyor. Zira en çok o isterdi düzgün bir hayata kavuşmamı. Anne ve babama sadece maddî manada zarar verdim. Fiziksel şiddet asla olmadı.
Ailem benim üzerimden diğer çocukların acınacak durumunu anlatırlar, benim de oradan pay çıkarmamı beklerlerdi. Babamın arkadaşının çocuğu da bağımlıydı, onlar bu manada birbirlerini destekliyor ve çözüm yolları arıyorlardı. Zira küçük kardeşim de kullanmaya başlamıştı…
“Türkiye’de iş kuralım, buradan uzaklaşsın, pasaportunu elinden alalım geri dönemsin, evlendirelim düzelir” gibi çok çıkış yolu aradılar.
2002 yılında Twente bölgesinde bir yere taşındım. Annemin de “böyle bir gelinim olsun isterim” dediği benim de sevdiğim biriyle evlendim. Çatı inşaatı ile uğraşan bir firmada da çalışmaya başladım.
Onca yıllık uyuşturucu serüvenim sona erdi diye sevinirken ve her şey iyi giderken bir kez daha denedim ve o deneme benim tepetaklak düşmeme sebep oldu.
“Bağımlılığı bıraktıktan sonraki zorluk daha da zor…”
Sabahları kalkmak, kahvaltı yapmak, işe gitmek, hatta duş almak bile zor geliyordu. Başka bağımlıların haftada bir kez bira araya gelerek sohbet ettikleri ortamlara katıldım. Onlar kendilerini, sıkıntılarını, yaşadıkları zorlukları anlatıyorlar, ben o anlatılanlarda kendimi görüyordum. Onları dinlerken dinlemeyi öğrendim, saygı duymayı öğrendim, başkalarına yardım etmenin güzelliğini gördüm, öğrendim. Bir de kendimi iyi hissetmediğim zaman ne yapmam gerektiğini öğrendim. Bunlar da omuzunuza ağır bir yük yüklüyor. Bağımlılıktan sonra normal bir hayatı yaşamak ise aşırı zor. Önceki hayatımın çıtası yüksekti. Gezmek, tozmak, içip, eğlenmek, para harcamak sanki yaşamın bir anlamı gibiydi. Şimdi onların yerini sorumluluk, düzenli bir hayat aldı. Bağımlılık aslında bir bakıma sorumluluktan kaçmaktır bence. Normal şartlar altında hayat zaten zor ancak psikolojik ve bağımlılık sorunu olan biri için daha da zor.
“Evliliğimi, yuvamı kurtarmak için verdiğim mücadele benim kurtuluşum oldu…”
Çocukların annesi, ilk eşim bana çok destek oldu. bu illetten kurtulmam için ailesini bile karşısına aldı. İlk zamanlar ona bağımlı olduğumu hissettirmedim ama o anladı ve çok destek oldu. eşim benden ayrılmamış olsaydı, ben bu duruma gelmezdim, o illetten kurtulamazdım.
O beni kurtarmak için çok çabaladı, ben de onu tekrar kazanmak, bir araya gelmek, evliliğimi kurtarmak adına bu illetten kurtulmak için çok büyük mücadele verdim ve başardım. İki yıla yakın onu kazanmak için verdiğim mücadele sonucu ilk kez bu süre içerisinde temiz kalabildim. Onun kararlı olduğunu görünce de ayrıldık ama ben ondan sonra temiz kaldım.
2010-2013 yılları arasında madde bağımlılığın tedavisi için Enchede’de bağımlılık hastanesine yattım. Aslında orası 3 aylık dönemler için hasta kabul ediyorlar ama ben onlara “eğer beni dışarı salarsanız, ben yine eskiye dönerim, lütfen beni buradan kendimden emin olana kadar çıkarmayın” diye âdeta yalvardım.
Çünkü ben batmıştım. 65 bin Euro borcum vardı. Bir buçuk yıldır çocuklarımı göremiyordum. Evsizdim, dışarılarda yatıyordum. Çevrem kalmamıştı. Aileme gidecek yüzüm yoktu. Çünkü onları çok üzdüm, yük oldum, hayal kırıklığına uğrattım ki, artık onlara gitmeye cesaretim yoktu. Onlar da yoruldular ve bana inanmayacaklardı.
Hastanede önce kriz tedavisi ardından iyileştirme sonra da klinik tedavisi uyguladılar. Uyuşturucu kullanmamak için aldığım metadon ilacının dozunu gün be gün düşürdüler ardından da büyük çaplı bir araştırma yaparak bağımlılığın sebeplerini bulmaya çalıştırlar. Neden kullanıyorum, ne zaman gerek duyuyorum gibi sorulara cevap bulmaya çalıştılar. Benim, hem sıkıntılı, üzgün hem de neşeli ve rahat olduğum zamanlarda kullandığım saptandı. Mesela, yapılacak olan işlerimi az biraz tehir ettiğimde, o birikintiler benim strese girmeme sebep oluyor. İlacı kullandığımda o stresten kurtulduğumu hissediyordum. Oysa tehir edilmiş işler daha da çoğalıyor, artıyordu. Bu aslında başkaları tarafından sorumluluktan kaçıyor gibi gözükebilir amma ben öyle görmüyorum. Ben o an onu yapmak istemiyordum. Bunu da yakınlarıma anlatamıyordum. Klinikte bu durum söyleyip, rahatlıyordum. Onlar da ‘tamam, yapamıyorsan bırak’ diyorlardı.
Onlar da benim hayatıma kontrollü bir şekilde devam etmek istediğimi anlayınca 3 ay sonra hem tedavi göreceğim hem de kalabileceğim bir yer (begeleidwonen) ayarladılar ve iki buçuk yıl orada kaldım. Artık kendime güveniyordum, kanımdaki zehri atmıştım, temizdim.
Oradan ayrılmadan önce bir plan yaptık. Topluma da borçluydum. Onlardan da bir yerde helallik almam lazımdı. Üzdüm, kırdım, güvenlerini sarstım. Onun tedavisini de gördüm. Toplumun da güvenini kazanmam gerekiyordu. Borçlarımı ödedim. Haftada 40 euro alarak hayatımı idame ettirdim. Eski işime dönmek istedim, ancak klinik benim zeki olduğumu ve belli bir eğitim sonrasında yaşam koçu olabileceğimi söyledi. Ben de yüksek okulda eğitim gördüm. Daha sonra Bilim Enstitüsü’nden davet alarak öğretmenlik eğitimi aldım ve kendimi bu alanda yavaş yavaş geliştirdim. 13 yıldır da Hollanda’da gitmediğim yer kalmadı. Bu alanda eğitim seminerleri, bilgilendirme toplantıları yapıyorum.
(Önümüzdeki sayıda “Küllerinden Yeniden Doğuş” başlığı ile devam edecek…) —◄◄
KÜLLERİNDEN YENDİDEN DOĞUŞ
“GEÇMİŞİM BENİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRDİ” 2. BÖLÜM
Kendi şirketimi kurdum. Beni maddî ve manevî olarak desteklediler, motife ettiler, ‘yürü Ahmet’ dediler, ben de onların bu güvenini boşa çıkarmadım. Bussum belediyesinde ve bir özel bir kurumda (Kwintes Begeleid Wonen) kriz yönetimi, topluma katılım ve rehabilitasyon üzerine dersler veriyorum.
Sosyal medya hesaplarından da beni tanıyan, hayatımı bilen ve aynı durumlarda olan pek çok insandan çok soru alıyorum. Ben de onlara yardımcı olmaya çalışıyorum.
Gençlik derneklerinin, camilerin davetlerine katılıyorum. Benim uzmanlık alanımda yapılacak olan bilinçlendirmek amacıyla düzenlenecek davetler, toplantılar olursa seve seve katılırım. Bizim tolumda bu konu aslında bir tabu ancak ben anlattıkça herkesin de konuşacak, anlatacak bir şeyleri oluyor. Bunu yıkmamız lazım. Sorunlarımızı hasır altı ederek çözemeyiz. Konuşacağız, çözüm üreteceğiz ki, sağlıklı, aydınlık günlere ulaşalım.
Çocuklarınızla konuşun, hangi dilden olursa olsun mutlaka konuşun, o sizi anlayacaktır. Bir sorunu olunca başkasıyla çözmenin yollarını aramasın, ilk arayacağı kişi siz olun. Onu çevrenin, arkadaşlarının, sokağın inisiyatifine terk etmeyin, başkalarının merhametine muhtaç etmeyin. 20 yıllık evladınız size bir anda yabancı olur.
Sorunu konuşmayınca sorun ortadan kalkmıyor, sorunu örtbas edince çözülmüyor, sorunu kapı dışarı edince çare bulunmuyor. Ameliyat eden hekimin neşteri gibi kanatmak lazım ki, derde deva, yaraya merhem olsun. Sen sadece bir noktaya, küçük bir probleme odaklanırsan kendindeki büyük cevheri, kaliteyi göremezsin.
Babam bir gün benim arkamdan gelip, “onlarla buluşma” diye beni uyardı. Ben babamı dinlemedim ve arkadaşlarımın peşinden gitmeyi seçtim. Oysa benim tercihim, hayatımın en karanlık dönemiymiş.
Ben babama kızgın değildim, hayata ve yaşadıklarıma kızgın, kırgındım. Şimdi aynı korkuları yaşıyorum ama hem oğlumla hem kızımla her şeyi konuşabiliyoruz ve aramızdaki ilişki, bağ ve güven son derece kuvvetli.
“Tabu… Bir cesur yürek ve bir kahramanlık hikâyesi…
Hakkımda kitap da yazıldı. Hollandaca olarak yayımlanan “Tabu” isimli bir kitap var. Henüz Türkçeye çevrilmedi. Türk vatandaşlarından çok talep var. Bunun Türkçe olarak yayımlanmasının çok faydası olacak. Eğer bu manada kitabın Türkçeye çevrilmesine gönüllü yardımcı olacaklar varsa lütfen benimle irtibata geçsin. Ya da bu çevirinin yapılmasını ve kitabın Türkçe olarak yayımlanmasını parasal olarak karşılayacak birileri varsa, çok iyi bir hizmetin gerçekleşmesine vesile olmuş olurlar.
Bir de meslek sahibi olmuş pek çok sosyolog, psikolog, aile hekimi, sosyal danışmanlarımız var.
Bunlardan ricam, işiniz bitince evinizde oturmayın, mutlaka bölgenizde, mahallenizde size ihtiyaç duyan pek çok insan vardır. Onlara yardım etmeye çalışın. Ellerinden tutun, hepsi bizim el uzatmamızı bekliyor.
Haarlem’de bulunan Museum van Geest’te iki projem 8 yıl boyunca ziyaretçilere açık olup sergilenecek.
2021 yılında kanser hastalığına yakalandım. O hastalık süreci, hayatımı yeniden gözden geçirmeme vesile oldu. Sanki her şey üstüme üstüme geliyor gibi hissettim ve panik oldum. Kaybettiğim o heyecanı, umudu yeniden kazanmak için ne yapabilirim diye düşünürken motor aldım. Üç kere motorla Türkiye’ye gittim. Motor sürmek beni rahatlatıyor.
Babamla aram çok güzel. Babam yine aynı ama ben onu şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum. Belki de evlat sahibi olduğum içindir. Onlar evlatları için, ailesi için, Hollanda ve Türkiye için ellerinden gelenin en iyisini, en fazlasını yaptılar. Sahipsiz idiler, imkânsızlıklar içindeydiler ama ona rağmen büyük bir mücadele ile en zoru başardılar.
Babama da kanser teşhisi konuldu. Doktor randevusuna birlikte gitmiştik. Kanser olduğunu duyduğumuzda ben yıkıldım, ama o bizleri teselli etti. “Allah derdi vermiş, dermanını da vermiş. Üzülmeyin, bunu da atlatacağız” diye büyük bir teslimiyet içerisinde bizi sakinleştirdi. Ben kanser olduğumu duyduğumda büyük bir panik hâli yaşamıştım. “Bu nasıl bir inanç, nasıl olur, bu nasıl bir teslimiyet?” diye hayret ettim. Ve onun o hâli, hastalık karşısındaki o olumlu tepkisi bizi çok rahatlattı. Hayata bakış açımın değişmesinde de önemli bir rol oynadı.
Geçmişim beni yeniden şekillendirdi…..
Yanlışlarla dolu olan geçmişim beni şimdiki Ahmet yaptı; şimdiki Ahmet ile de ben övünüyor, gurur duyuyorum. Ben çok pişman oldum. Başımı duvarlara vurdum. Hiç kimsenin yapamayacağını ben kendime yaptım. Kendimi cezalandırdım. Elbette çoğunu üzdüm, kırdım. Ama geçmişte yaşananları düzeltmem mümkün değil. Ama şimdiki “ben” ile de mutluyum.
Tecrübe ve yaşanmışlıklar sonrasındaki tavsiyeler…
Aileler önce bilinçlensin. Kimseyi yargılamadan kendi içine dönüp bir baksın. Herkesin başına her şey gelebilir. Bugün sana çok uzak olan böyle bir durum yarın kapını çalabilir. Herkes potansiyel bir suçlu, bağımlı, engellidir. Bana gelmez, beni bulmaz diye bir düşünce doğru değildir. Bu konuda bilgi sahibi olsunlar. Bağımlılığın işaretleri nelerdir, hangi madde nasıl bir etki yapar, kullananlarda bu durum nasıl anlaşılır, bunları ebeveynlerin bilmesi gerek. Çocuklarını sahiplensinler ve açıkça konuşsunlar. Yanı başımızdaki tehlikelerden haberdar etmeleri lazım.
“Çocuklarınızla konuşun, hangi dilden olursa olsun mutlaka konuşun, o sizi anlayacaktır. Bir sorunu olunca başkasıyla çözmenin yollarını aramasın, ilk arayacağı kişi siz olun. Onu çevrenin, arkadaşlarının, sokağın inisiyatifine terk etmeyin”
Bağımlılık sadece madde kullanımıyla sınırlı değil. Telefonlar da artık bir tür bağımlılık çeşidi ve belki de en tehlikelilerindendir. Uyuşturucu sadece bedenime zarar verirken telefonlar, aileleri dağıtıyor, çocukları zihinsel olarak geriletiyor, düşünmelerini, sorgulamalarını engelliyor.
Kabustan uyanmak ve gelecek hayli kurmak…
Ben yalnız kaldığımı hissediyorum. Bu alanda birileri bir şeyler yapmak isterlerse ben her zaman hazırım. Yetkili, etkili, meslek sahibi herkese çağrım o yönde: Gelin hep birlikte aydınlık bir geleceğe dönük çalışmalar yapalım. Ben yardım etmeye hazırım.
Biz çocuklarımızın mutlu olması için her şeyi yapmaya hazırız. Ama önce biz mutlu olmalıyız ki, bu tepeden aşağıya doğru insin. Mutlu değilsek mutluluğu başka yerde arıyoruz. Konuşmazsak konuşacak, sahip çıkmazsak sahip çıkacak birilerini arıyoruz. Önce anne baba mutlu olacak ki, o da çocuklarına yansısın. Sağlıklı bir iletişim kurun. “Kim ne der?” anlayışıyla hareket etmeyin. Bilinçli hareket edin. Çözüm odaklı olun. Dışarıda aranan huzur ve mutluluk insana çok pahalıya mal oluyor.
Sonuç ve şimdiki durum…
Şimdi eksik kalan günlerime yetişmeye çalışıyorum. Bazen kendimi biraz ergen gibi hissediyorum. Referans çerçevemi belirliyorum ve bireyselliğimi geliştiriyorum. Büyüyorum. İyileşmeye başladığımdan beri hayatımda birçok özel, güzel şey oldu. Kendimi damgalamamdan dolayı asla yapabileceğimi, deneyimleyebileceğimi veya başarabileceğimi düşünmediğim şeyler.
Birbiri ardına eğitimlerden geçiyorum, başarılı bir şirketim var, neredeyse tamamı somut projelere dönüşen fikirlerle doluyum ve misyonumu yayıyorum.
Özel olarak çocuklarımla iyi bir ilişkim var, bir süredir beni olduğum gibi seven sevgili eşimle aşıyorum ve kendimi güçlü ve dengeli hissediyorum.
Enerjimi ve tatminimi işimden alıyorum ama aynı zamanda çocuklarımla oyun oynamaktan, birlikte yürümekten, eşimle gezmekten, kuşların şarkılarından, havadaki kelebeklerden, cildime çarpan güneşten veya yağmurdan da alıyorum.
Eskiden bunun pek farkında değildim ama artık etrafımda olup bitenleri görebiliyorum. Tekrar hissediyorum ve görüyorum.
İyileşme sürecinde olmak, sürdürmeniz gereken bir şey. Klinikten çıktığınızda hazır değilsiniz, kendiniz ve ilişkileriniz üzerinde çalışmaya devam etmeniz gerekiyor.
Dikkatiniz azaldığında, kendinizi ihmal etmeye başladığınızda veya bazı sorunları çözemediğinizde, bunun bağımlılığınızı tetikleme ihtimali vardır. Bunun önünde olmak mümkün.
Bağımlı olduğum için pişman değilim; beni bugün olduğum kişi yaptı. Daha erken yardım aramaya cesaret edemediğim için pişmanım.
On yedi yıl boyunca öylece dolaştım ve kendimi kurtarabileceğimi düşündüm. On yedi yıl boyunca bağımlılığı olan insanlara yönelik yardımın mevcut olduğunu bilmiyordum.
On yedi yıl boyunca bağımlılığın bir hastalık olmasına rağmen kendimi suçladım. On yedi yıl uzun bir süre. Bu süre daha kısa olabilirdi.
Bitti —◄◄