Konfor alanlarınızdan çıkmaya ne dersiniz? “Nedir konfor alanımız?” derseniz; herkesin konfor alanı farklıdır. Bu konu yıllar önce yaş olarak benden daha büyük ve oldukça tecrübeli bir meslektaşımla Doğuş Gazetesi için yaptığımız “Hollanda nereye gidiyor?” röportaj serimiz sırasında yaşadığımız fikir ayrılıkları sırasında gündeme gelmişti. Tabi bir de o zamanlar yirmili yaşlardayım, dünyaya toz pembe bakıyorum. Yaşadığım bir olay sonrası bana döndü ve elini omuzuma atarak şöyle demişti, “Havva’cığım, istersen içinde bulunduğun kuvözden yani konfor alanından bir çık ve etrafta neler olup bitiyor bir bak, daha net göreceksin. Şimdi seni koruyan ailen var. Birçok konuda hemfikir olduğun teşkilatta arkadaşların var ve sadece senin gibi düşünen insanlarla berabersin.”
Yıllar sonra neden bu aklıma geldi? Bu aralar Filistin’in Hollanda genelinde sesi olabilmek adına düzenlenen, düzenlediğimiz farklı etkinlikler nedeni ile çok fazla ırk ve dinden insanlarla tanışma fırsatım oluyor. Filistin davası insanlık davasıdır…
Bu nedenle İslam’la, Müslümanlıkla alâkalı çok farklı, hiç düşünemeyeceğim ya da bana gayet normal gelen konular başkaları için çok ilginç gelebiliyormuş! Yani demem o ki, konfor alanımızdan çıkıp insanlığa İslam’ı tebliğ edelim, etmeye çalışalım. Konfor alanlarında hapsolmuş İslami camialar bütün imkânlarının ve birikimlerinin buharlaşıp gitmesine müsaade etmemeli. Müslümanlar mücadele alanlarında mücadelelerini devam ettirirken aynı anda sahalara tekrar dönmeli. 7 Ekim sonrası adını bir kez daha sahada göremediğim, sözde büyük büyük sivil toplum kuruluşları kendinize gelin! Neredesiniz?! Filistin’de insanlık, mlüyor, yok oluyor, soykırım yaşanıyor ama yoksunuz! İnsanlığın en temel ihtiyaçlarının bile karşılanmadığı, hatta temel gıda yardımları Gazze’ye ulaşmasın, Filistin halkı açlıktan ölsün diye yurt dışından giden gıda yardım kamyonlarına saldırıp, yiyecekleri yerlere döküyorlar.
Tekrar ediyorum, bu bir soykırım ve soykırıma sessiz kalan ile soykırımı işleyen arasında fark var mı? Şimdi değilse ne zaman ayağa kalkacaksınız, ne zaman yardım edeceksiniz?
…
Hacc…
Suudi Arabistan’ın Hacca gitmeye niyet etmiş Müslümanlar için uygulamalarından haberdarsınızdır. Onca çıkarılan vize, pasaport, prosedürler ve tabi bir de maliyeti birden ikiye, üçe katlama durumları! Bu konu çerçevesinde zaman zaman aklımı “Müslümanlar hâlâ Hacca gitmeli mi?” diye sorularla boğuştuğum oluyor. Ne hikmetse katıldığım bir program esnasında aklıma bu konu geldi ve bu konuyu kaleme alıp paylaşayım diye düşünürken program sunucunun açılış Kur’an-ı Kerim tilaveti için bir hanım kızımızı davet etmesi üzerine, hanım kızımız, Subhanallah(!) şu ayeti okudu: “Orada apaçık deliller, alâmetler ve İbrahim’in (as) makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Ali-İmran,97)
Kızımızı dinlerken tüylerim diken, diken oldu ve hafif bir sarsılma yaşadım. Ya Rab! Sana teslimiz, bunun üzerine söylenecek söz olamaz.
Dünya genelinde fetva kurulları bir araya gelip, sonrası bu konu ile ilgili genelge yayımlamaları gerek. Suudi Arabistan Hac sorumlusu olan kişiler ile görüşüp bazı konular, belirsizlikler netleştirilmeli diye düşünüyorum.
…
İnsanlık dersi…
Yıllardır yerlerinden, yurtlarından çıkartılmak istenilen Filistinliler Müslümanların hep gündemindeydi ama 7 Ekim’den bu yana Gazze direnişi sebebiyle İsrail’in Filistinliler üzerindeki soykırım uygulaması dünya gündeminin en üst sıralarında. Filistinliler dünyanın gözü önünde yaşanılan zulme, vahşete, soykırıma karşı insanlık dersi vermeye devam ediyor…
Kendileri yiyecek bulmakta zorlanırken, hayvanları beslemeleri, ekmeklerini paylaşmaları, bulundukları ortam şartları ne kadar zor olsa da yüzlerindeki tebessümü kaybetmemeleri, her şeye rağmen vatanlarını savunmaları ve cesaretleri gerçekten insanlığa ders verir nitelikte.
Geçenlerde bir video düştü önüme. Evler, oyun alanları, binalar kısaca her yer İsrail’in attığı bombalardan harap olmuş durumda. Sadece bir bina var altı katlı, binanın da sadece üç duvarı kalmış, diğer tüm duvarları yıkılmış, kırılmış. Üçüncü katta bir kadın elinde fırça süpürge ile etrafı süpürüyor. Muhtemelen kendi evi. Evin sadece duvarları var, evin içi harabe, bombalar nedeniyle her şey darmadağın olmuş ama o kadın “burası benim evim, benim vatanım” diyerek yıkık dökük evini süpürmeye devam ediyor!
Aklıma Mehmet Akif Ersoy’un şu cümlesi geldi:
“Sahipsiz bir vatanın batması haktır. Eğer sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.”
Vatan kiminse o sahip çıkar! Sen o vatana sonradan gelip sahip olmak istediğinde en ufak bir olumsuzlukta kaçacak yer ararsın!..
…
Hiçbir konuda bizi üzecek, yaralayacak gücü karşı tarafa vermemek gerek. Bunun da en iyi yolu boykot!.. Aldığınız her ürünün nereden, kimlere fayda getireceğini, kimi üzüp yaralayacağını düşünün.
Sahilde yürüyen bir kişi; bir adamın sahile vuran denizyıldızlarını tekrar denize attığını gördüğünde ona bu çabasının beyhude bir davranış olduğunu ima etmek için “Sahile vurmuş binlerce denizyıldızı var. Hepsini denize atamayacağına göre bu davranışın neyi değiştirecek ki?” diye sormuş. Adam da eline aldığı bir denizyıldızını denize fırlatarak “Bunun için çok şey değişti” demiş.
Boykota devam!..
Havva Koç —◄◄