Hükümetin Filistin politikasına tepki göstererek istifa eden Hollanda Dışişleri Bakanlığında görevli diplomatlar, İsrail’e destek politikasının değişmemesini eleştirdi.
Hollanda Dışişleri Bakanlığında görevli Angelique Eijpe ve Berber van der Woude, hükümetlerinin İsrail’e desteğini ve Filistin’deki ihlallere sessiz kalmasını protesto ederek istifa etti.
İki diplomat da Bakanlık’taki üst düzey yetkililerin Filistin’deki durumun vahametini görmezden geldiğini belirtti.
Hollanda hükümetinin İsrail’e destek politikasına tepki göstererek istifa eden Eijpe ve Van der Woude, istifa sürecini AA muhabirine anlattı.
“Soykırım niyeti var, bunu ‘meşru müdafaa’ olarak niteleyen bir bakanlıkta çalışamazdım”
Bakanlığın Araştırma Programı Koordinatörü olarak görev yapan Eijpe, 21 yıllık kariyerini 7 Ekim 2023 sonrasında yaşanan soykırım ve buna destek verilmesi üzerine kasım ayında sonlandırdığını söyledi.
Eijpe, “Başlarda, hükümetin politikasında bir değişiklik olacağını umuyordum ama pek olmadı. İstifa etme konusunda şüphelerim vardı. Ben ailemin geçimini sağlayan kişiyim. 21 yıl boyunca diplomatik hizmetlerde çalıştım. Bu yüzden istifa etmek kolay bir karar değildi.” dedi.
İsrail hükümetinin soykırım niyetini Dışişleri Bakanı’na iletmeye çalıştığını ancak karşılık bulamadığını söyleyen Eijpe, “El-Şifa Hastanesinde insanlar kaçmak zorunda kaldığı için gözetimsiz bırakılan bebekler vardı. Prematüre doğmuşlardı ve yataklarında ölü bulundular çünkü bakacak kimse yoktu, elektrikler kesilmişti. İşte bu benim için bir karar anı oldu ve ‘Tamam, bu kadar yeter’ dememi sağladı.” diye konuştu.
Eijpe, Hollanda hükümetinin, İsrail’in Gazze’deki soykırım eylemlerini “meşru müdafaa” altında desteklemesini eleştirerek “Hükümetim hala yaşananları ‘meşru müdafaa’ olarak nitelendirirken açık bir soykırım niyeti vardı. Bunu ‘meşru müdafaa’ olarak niteleyen bir bakanlıkta çalışamazdım.” ifadesini kullandı.
“En iyi belgelenmiş soykırım”
Angelique Eijpe, “Bu, insanlık tarihinin en iyi belgelenmiş soykırımı. İsrail yabancı gazetecileri içeri almasa da sosyal medya sayesinde her gün canlı yayınlanıyor. Batılı hükümetlerin suç ortaklığı ise çok belirgin.” dedi.
İstifa etmeden önce Bakanlık’ta 400 memurun hükümetin politika çizgisinden duydukları endişeyi dile getiren bir mektup imzaladığını aktaran Eijpe, “Bakanlık’ta yüksek düzeyde bir muhalefet var. Bir yıl önce kurumda yapılan ırkçılık araştırmasında, Gazze politikasında ırkçılığın yansımalarını gördük. Gözlerinizi kapatıp Gazze’deki Filistinlilerin yerinde Yahudi İsraillilerin, İsraillilerin yerinde de Filistinlilerin olduğunu hayal edin. Eminim ki politika çizgisi çok farklı olurdu.” diye konuştu.
Eijpe, “Burada bir ırkçılık unsuru var ama bunu konuşmak çok zor. Çünkü hemen ‘biz ırkçı değiliz, biz ırkçı bir ülke değiliz’ gibi refleksler ortaya çıkıyor. Ancak bu, er ya da geç kabul edilmesi ve ele alınması gereken bir gerçek.” değerlendirmesinde bulundu.
“İsrail’e destek rasyonel değil”
Batılı ülkelerin Gazze’deki tutumu nedeniyle gelecek yıllarda söz söyleme hakkını kaybettiğini anlatan Eijpe, “Eski sömürgeci Batı güçleri olarak itibarımız her zaman kırılgandı. Ancak şimdi sergilediğimiz çifte standartlar ve fiili bir soykırımın gerçekleşmesine sadece izin vermekle kalmayıp siyasi, diplomatik ve hatta askeri olarak desteklememiz sahip olduğumuz tüm inandırıcılığı yok etti.” ifadelerini kullandı.
Eijpe, Hollanda’nın İsrail’e desteğinin ulusal çıkarlar açısından da sorgulanması gerektiğini vurgulayarak Hollanda hükümetinin neden politika değişikliğine gitmediğini anlamakta zorlandığını belirtti. Eijpe şöyle devam etti:
“Bu, rasyonel değil; tamamen duygusal bir şey. Bakana yazılan ilk mektupta da belirttiğimiz gibi Gazze krizi öncesinde Bakanlık’ta yapılan ırkçılık araştırmasında Gazze politikasında ırkçılığın yansımalarını açıkça gördük.”
“İsrail’e verilen açık çek sınırsız”
Eijpe, İsrail’in eylemlerine karşı Batı’nın herhangi bir kırmızı çizgisinin olmadığının artık net bir şekilde ortaya çıktığını vurgulayarak “Geçen yaz, market bombalanması, işkence ve tecavüz görüntülerinin bizzat İsrailliler tarafından belgelenip paylaşılması gibi olaylardan sonra mutlaka bir kırmızı çizgi çizilir diye düşündüm. Ancak şimdi görüyorum ki, böyle bir kırmızı çizgi yok. İsrail’e verilen açık çek sınırsız.” dedi.
“Artık odak noktam hesap verebilirlik ve utanç duygusu yaratmak” diyen Eijpe, “Batı toplumlarında bu utanç duygusunun gelişmeye başladığını görüyorum. Çünkü yaşananlar her geçen gün daha net ortaya çıkıyor. Hesap verebilirlik ve utanç üzerinden bir değişime doğru gidebiliriz.” ifadelerini kullandı.
“Korkunç suçlar için mutlak bir cezasızlık var”
2019-2021 yıllarında Ramallah’taki Hollanda diplomatik temsilciliğinde görev yapan ve 7 Ekim 2023 öncesi istifa eden Berber van der Woude ise istifa kararını tetikleyen olayı şöyle anlattı:
“Kovid-19 karantinası sırasında yaşanan bir olay, benim için dönüm noktası oldu. Otizmli Iyad Hallak, gündüz bakım merkezine giderken Eski Şehir’de İsrail sınır polisi tarafından durdurulmak istendi. Anksiyetesi olan Hallak korkup kaçmaya başladığında polis tarafından vurularak öldürüldü.”
Van der Woude, “En korkunç suçlar için bile mutlak bir cezasızlık olduğunu fark ettim. El Halil’i ziyaret ettiğinizde, yerleşimcilerin mutlak cezasızlığını ve İsrail ordusu tarafından korunduklarını görüyorsunuz. Tüm bunlar gözünüzün önünde yaşanıyor ve hükümetimizden hiçbir tepki gelmiyor.” değerlendirmesini yaptı.
“Politikayı sorgulamayın, sadece uygulayın dediler”
Van der Woude, Ramallah’taki görevi sırasında bir grup meslektaşıyla İsrail-Filistin politikasında değişim ihtiyacını gündeme getirmeye çalıştıklarını belirterek “Ancak ‘bir memur olarak bu sizin rolünüz değil, bakanınızla böyle konuşamazsınız, sadece politikaları uygulamalısınız’ şeklinde sert tepkilerle karşılaştık.” diye konuştu.
“Benim rolümün, sadece sessiz kalıp söyleneni yapmak olacağını anlayınca artık orada kalamayacağımı fark ettim.” diyen van der Woude, 14 yıllık kariyerini sonlandırdığını ve tüm çalışma arkadaşlarına uzun bir veda mektubu yazdığını aktardı.
Van der Woude, “Hollanda’nın yaptıklarından dolayı utanç duyduğumuzu ve utanmamız gerektiğini yazdım. Çünkü bu sadece profesyonelliğimize değil, anayasal görevimize de aykırı. Hollanda Anayasası’nda uluslararası hukukun üstünlüğünü geliştirme görevi var. İsrail-Filistin konusundaki tutumumuzla bunu tamamen çiğniyoruz.” ifadelerini kullandı.
Veda mektubuna üst yönetimden hiçbir resmi yanıt alamadığını belirten van der Woude, “Ancak çok sayıda meslektaşımdan bireysel tepkiler aldım. Söylediklerimden etkilendiklerini ve aynı duyguları paylaştıklarını ifade ettiler.” diye konuştu.
“Alarm verici raporlar istenmiyordu”
Filistin’deki ihlalleri düzenli olarak raporladıklarını söyleyen van der Woude, “İnsan hakları ihlallerini rapor etmek görevlerimizden biriydi. BM raportörlerinin ve büyük uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarını da paylaşıyorduk. Yani bunlar bilinmiyor değildi.” dedi.
Bakanlığa sundukları raporlara karşı bilinçli bir kayıtsızlık olduğunu anlatan Van der Woude, şunları kaydetti:
“Raporlarımıza neredeyse hiç yanıt alamıyorduk. Bakan ‘çok alarm verici’ raporlar okumaktan hoşlanmadığı için üst düzey bürokratlarca otosansür yapmaya yönlendiriliyorduk. Raporlamayı durdurmamız doğrudan söylenmese de tepkisizlik aslında ‘devam etmeyin’ mesajıydı.”
“Avrupa ülkeleri ihlalleri biliyor ama tepki vermiyordu”
Van der Woude, Filistin’de görev yapan diğer tüm Avrupalı diplomatların da ihlallerin farkında olduğuna dikkati çekti.
Batılı ülkelerin, hak ihlalleri konusunda diğer ülkelere nazaran İsrail’e daha toleranslı davrandığını kaydeden Van der Woude, “Ancak tepkiler her zaman çok sınırlı kalıyordu. Başka ülkelerde bu ölçekte insan hakları ihlalleri diplomatik olarak çok daha fazla tırmandırılırdı. Bu kadar sistematik ve yapısal insan hakları ihlallerinin sürmesi durumunda, normalde ciddi sonuçlar doğurması gerekirdi.” değerlendirmesinde bulundu.