Türkiye’ye girerken veya çıkarken istisnasız herkesin sınır kapısında araçtan inip kamera önünde yüz taramasından geçme zorunluluğu sürüyor. Uzun bir yolculuktan gelmiş gurbetçilerimizi potansiyel şüpheli olarak görmeden Türkiye giriş ve çıkışlarını kolaylaştıralım.

‘Gurbetçi’lere yazık etmeyelim

Daha önce de yazdık; Türkiye’nin Batı’ya açılan karayolu sınır kapıları olan İpsala, Pazarkule, Kapıkule, Hamzebeyli sınır kapılarında yapılan pasaport kontrolünün teknolojik olanaklarla desteklenmediğinden hem Türkiye’ye girişte, hem de Türkiye’den çıkışta uzun kuyruklar oluşuyor.

Önceden mevcut olmayan bir uygulama sebebiyle; pasaport kontrolü yapılan polis memurlarının bulunduğu kulübenin dışına bir kamera konulmuş.

Pasaport kontrol kulübesinin önüne gelen araçtaki bütün yolcuların birer birer araçtan inip, kameranın karşısına geçmeleri gerekiyor.

Bu bir yüz tarama kamerası. Pasaport kontrolüne ek olarak, pasaport hamilinin elektronik yüz taraması da yapılıyor. Böylece pasaportu ibraz eden ile pasaportun adına düzenlendiği kişinin aynı kişi olup olmadığı kontrol ediliyor.

Herkes geçmek zorunda

Önceden polis memurlarının kişinin yüzüne çıplak gözleriyle bakarak yaptıkları kontrolü şimdi yüz taramalı kamera ile yapmayı tercih etmiş İçişleri Bakanlığı.

Hiç unutmam, pasaportumda uzun saçlı bir fotoğrafım olduğu halde Alman pasaport kontrol memurunun önüne geldiğimde bir pasaporttaki resmime, bir bana birkaç kere bakıp bakıp durması üzerine, ki saçlarımı kökünden kazıtmıştım, memura, gözlere dikkat etmesi gerektiğini, gözlerin hiç değişmeyeceğini, ama saçların dökülebileceğini esprili bir şekilde söylediğimde, bana gülerek, ‘Kulaklar da hiç değişmez’ demişti.

Şimdi Türkiye’nin batı sınır kapılarında teknoloji kullanılıyor. Ama maalesef vatandaşa eziyet şeklinde bir uygulamayla…

Çünkü Türkiye’ye girerken veya çıkarken istisnasız herkes bu kamera önünde yüz taramasından geçmek zorunda.

‘İyiniyet asıldır…’

Kişi yaşlı mı, hasta mı, yürüme güçlüğü mü var, hiç fark etmiyor. Yaşlı da olsa, yürüme güçlüğü de olsa, bu kameranın önüne gelmek ve yüz taramasından geçmek zorunda. Kameralar sabit açılı olduklarından, kameranın tam açısına denk gelene kadar da eğilip bükülüp, sağa sola hareket etmedikçe yüz taraması gerçekleşmiyor, yolcu sınırı geçemiyor.

Bu şu anlama geliyor: Türkiye’ye giriş veya çıkış yapacak vatandaş veya yabancı herkes potansiyel kaçak geçiş şüphelisi…

Aksi olsaydı, sadece şüphelilerin yüz taramasından geçmesi gerekirdi. Ama öyle değil, istisnasız herkes şüpheli, yaşlısı da genci de, pasaportu olan herkes kaçak geçiş şüphelisi.

Oysa hukukta nasıl “herkesin iyiniyetli olması asıldır” diyorsak, pasaport kontrolünde de herkes yasal geçiş yapıyor diye bakmak, şüpheliler için ayrıntılı inceleme yapmak gerekmez mi?

Gümrükte de öyle, gümrüğe tabi eşya bulunmadığına yönelik beyan esas olup, gümrük muayene memurları sadece şüphelendikleri yolcuların eşyalarını kontrol ediyor.

Herkese potansiyel şüpheli ve suçlu gözüyle bakmak, başka rejimlerde uygulanıyor, Türkiye’de uygulanmamalı.

‘Gurbetçi’lere yazık etmeyelim

Vatandaşlara saygı gelişimin insani boyutu

Bu uygulama sınır geçişlerini çok uzatıyor. Bizzat yaşadım, yaklaşık 30 – 40 arabanın geçişi ortalama 1 saat sürüyor. Gurbetçiler ülkelerinde tatil amaçlı gelmeye başladıklarında, tatillerinin bir kısmını sınır kapılarında pasaport kontrolünü bekleyerek geçirecekler.

Bence bu kerameti ve güvenliğe faydası kendinden menkul pasaport kontrolünü bırakalım. Seri ve pratik bir pasaport kontrolü ile uzun bir yolculuktan gelmiş, bir an önce sevdiklerine kavuşmak isteyen gurbetçilerimizi potansiyel şüpheli olarak görmeden Türkiye giriş ve çıkışlarını kolaylaştıralım. Tatil günlerini amaca uygun kullanmalarını sağlayalım.

İlle de yüz taraması yapılacaksa, araçtakileri inmeye mecbur kılmadan tarama yapacak bir sistemin kurulması imkânsız değil. 5 boyutlu, 7 boyutlu çekim yapabilen kamera sistemleri kullanarak araç sürücü ve yolcularının yüz taramasını yapabilecek bir sistem kurmaya elverişli teknolojik bilgiye sahip mühendislerimiz ve teknisyenlerimiz vardır. Bunun için yapacağımız masrafı hesap ederken, yüzbinlerce insanın geri kalmış bir teknolojinin uygulanması ile ne kadar zamanın heba olduğunu, esas bu zaman israfının ve hoyratlığının nasıl bir ekonomik maliyeti olduğunu hesap edelim.

Gelişim, var olanla yetinmemekle, kritik düşünce ile başlar. Vatandaşa saygı ise gelişimin insani ve toplumsal boyutudur.

Emre Ulusoy/Milliyet